Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Dijital Çağda Kaçıngan İlişkiler: İhtiyaç Olarak Otantik Temas ve Dikkat Odaklı Bağlanma Çağrısı

Yaşadığımız çağ bizleri sayısız dış uyarana maruz bırakarak odağımızı binbir parçaya ayırıyor. Distopik kurgulardaki dijital evrenlere ve kendi yalnızlıklarına tutsak edilmiş karakterler üretiliyor. Birazdan bu metinde izini süreceğimiz üzere, hayali bir hedefe doğru tam gaz giden güç merkezli yapıyı tanımalı, onun kurallarını idrak ederek bir nevi şah-mat etmeliyiz. Öte yandan uyaranların bombardımanında, kendi zihin ve beden bütünlüğümüzü koruyarak, farkındalıklı sağlam bir duruş geliştirmekte diretmemiz gerek. Fakat bu duruşu kendimize saklamak yetmez, varlığımızı “ötekilerle” de paylaşma cesareti göstermemiz son derece önemli. Daha somut bir ifadeyle, bu paylaşımlar sosyal medya, imgeler dolayımıyla değil, doğrudan iletişim ve temaslarla gerçekleştirilmelidir. Nitekim günümüzde insanlar herhangi bir anlamda etkileşime girdikleri kişilerin kendileriyle değil, anıları ya da hayalleriyle monolog yaşamaya hapsediliyor.

Yazar Michael Ende’in kitap ismine atıf yaparak, çağımızın bir “özgürlük hapishanesi” olduğunu ifade etmek isterim. İnsanlar arzuladıkları hemen her şeye anında sahip olmanın mutsuzluğunu yaşıyor. İlişkiler de büyülü atmosferlerde, yüksek duygularla başlayarak bir süre sonra hızla yere çakılıyor. Toplumsal beklentiler, kişilerin yaşamlarını yönlendiriyor ve insanlar kendi hayal dünyalarına çekiliyorlar. Oysa aslolan hayaller ve gerçekler uçurumuna köprü kurabilmek ve zamanla ikilik dışı (non binary) bir yaşam meydana getirmek. Tam da bu noktada sosyolog Jean Baudrillard’ın “simülasyon kuramı”, psikanalist Donald Winnicott’ın “sahte benlik” kuramı ve daha nice araştırmacının çalışmalarından yararlanacağız. Sonuç olarak kaçıngan, imajlarla kurulan iletişimsizliklerin ötesindeki, otantik bağların mümkünlüğüne odaklanacağız. Bu makale boyunca, “kullan-at ve yenisini talep et” dayatmasının gölgesinde bırakılan “emek” olgusuna ışık tutacak, sağlam ve kalıcı bağların anatomisini inceleyeceğiz.

Bize Değerli Olduğumuzu Hissettirenleri Yüzüstü Bırakmamanın Önemi

Toplum bilimci, psikanalist Erich Fromm’un da vurguladığı gibi, sevgi kişisel bir duygu biçimi değildir. Buna göre sevgi, emek, sorumluluk, bilgi, ilgi ve bağlılık gerektiren aktif bir eylemdir. Yani sevmek, sözde sevilen kişiden kopuk şekilde düşülen bir his değildir. Başka deyişle aktif ilgi (active concern) ile üretilen bir eylem ve sorumluluk alanıdır. Kendimizi güvende hissettiğimiz ve bizi olduğumuz gibi kabul ederek, her halimizde yanımızda kalabilen kimselere yönelik sorumluluklarımız var. Günümüz popüler kültüründe filmler, diziler, romanlar, şarkılar ve daha nice araçla sağlıksız ilişkiler normalleştiriliyor. Bu şekilde psikolojik ve fiziksel şiddet, dengesiz ilişki modelleri sevmenin bir parçasıymış gibi servis ediliyor. Oysa kendimizle beraber yanımızdakini anlamaya yönelerek, güvenli alanlar meydana getirmek mümkün. Bunun için duygusal manipülasyon araçlarımızın, etkileşime girdiğimiz kişilerin yanı sıra kendimize de büyük zararlar verdiğini fark etmeliyiz.

Bu içerik sadece insanlar arası ilişkiler için değil, diğer duyarlı canlı türler söz konusu olduğunda da geçerlidir. Eğer ki insan olmayan hissedebilir bireylerle uzun soluklu etkileşim kurduysak, hiçbir kelime kullanmadan da derin ve güvenli bağlar kurulabileceğini anlamışızdır. Fakat insan ve hayvan gibi nice ayrımın gölgesinde, insanlar kendi oluşturdukları son derece sınırlı kurgularının içinde sessiz yardım çığlıkları atıyor. Farklı ve yaratıcı ilişki, iletişim biçimlerini keşfetmek istiyorsak, kendimizden taşabilmeliyiz. Bu şekilde birbirimize asla zarar vermeyeceğimizi keşfeder, koşulsuz bir bağla birbirimize iyi geliriz. Yani yazar Goethe’nin dediği şekilde insan, kendini insanda tanıyamaz. Bir kişi diğer varlıklara da (var olan) açıldığında, kişisel sınırlarının farkına varır ve ufkunu genişletir. Akabinde bu deneyimleri diğerlerine aktarabilir. Bize güvenmiş olan bir insanı ya da diğer hayvanları yarı yolda bırakmamak, kendimiz için de şifa ve umuttur.

Modern, Dijital, Dolaylı İletişim Sarmalına Kuramsal Çerçeve İle Yaklaşmak

Yeni birisiyle karşılaştık, yıllardır tanışıyormuşçasına birbirimizle temas ettik. Özgün ilgi alanlarımızın büyük kısmı birbiriyle örtüşüyor. Tam birbirimizi manen beslerken, kişilerden birisi açık iletişimi sonlandırarak mesafe alıyor. Aralarında herhangi bir olumsuz diyalog, eylem gerçekleşmemesine rağmen, bir anda iki yabancıya dönüşüyorlar. Taraflardan birisinin iletişimi kademeli olarak azaltmaya geçmesi (slow fading), karşılıklı gelişimi tersine çeviriyor. Kaçıngan kişi bağlanma kaygısı nedeniyle, iletişime açık olanı da karmaşanın içine çekiyor. Bağlanma kuramının kurucusu John Bowlby bu durumu “kaygı bulaşması” olarak adlandırır. Bazen bu dinamik çelişkili kırıntı bırakma (ambivalent breadcrumbing) stratejisine evrilir. Güvensiz bağlanma, sağlıklı bağlanan kişiye dijital ortamlarda göndermeler yapar. Böylece dolaylı paylaşımlarla “aklımdasın ama söyleyemiyorum” mesajı vererek ötekini kontrol altında tutmaya çalışır. Doğrudan konuşmada kendi duygularını gizleyerek, bu hisleri karşıya yıkmaya çabalar.

Duygusal ifadelerde ve empati kurmakta güçlük çeken kişiler, “itme-çekme” alanı yaratarak, ötekilere de psikolojik şiddet uygular. Kaçıngan bağlananın korkuları, diğerini belirsiz bir konumda kalmaya zorlar. Psikanalist Heinz Kohut’un “narsistik yaralanmasına” karşılık gelen bu korku, kişinin sorumluluk almasını, kendisine ve ötekine karşı dürüst olmasını engeller. Winnicott’un “sahte benlik“ ifadesine göre kişi, gerçek duygularını doğrudan ifade etme cesareti göstermek yerine, örtük paylaşımlarla kendisini güvende zannettiği bir mesafeden var olmaya çalışır. Felsefeci Emmanuel Levinas’ın etik anlayışına göre bu tutum, “ötekinin yüzünü görmezden gelme” etkinliğidir. Benmerkezci (self-centered) bağlanma biçimine sahip kişiler, diğerlerini kendi anlam dünyalarına asimile etmeye çabalar. “Ötekinin bana yönelttiği sorumlulukla var olurum” diyen Levinas’a göre kayıtsız kalmak, etik bir ihanet ve çöküş demektir. Bowlby’nin “güvenli üs fenomenine (secure base phenomenon)” göre, sağlıklı bağlanma, diğerinin kaotik oyunlarını çözüp bilinçli aynalama yaparak kontrollü kopuş (controlled detachment) gerçekleştirebilir. Bu şekilde terapötik “şah-mat” söz konusu olur.

“Disneyland” İlişki Dinamiklerinden, Otantik, Karşılıklı Besleyici Bağlara

Baudrillard’ın simülasyon kuramında Disneyland, “gerçeklik iddiasındaki görünümlerin (simülakr)” mükemmel bir sürümüdür. Bir yanılsama merkezidir. İnsanlar Disneyland’a kısa süreliğine dahil olarak büyülenirler. Gelgelelim bu sonlu etkilenmenin, aşırı mutluluğun ardından yoksunluk belirir. Günümüz ilişkileri hiper gerçekliğin nesneleri haline getiriliyor. Simülasyonun, gerçek kişi ve deneyimlerin yerini aldığı bu kurguyu fark etmek gerek. Ne türden olursa olsun ilişkilerin sorumluluğunu alarak, kişiyi, olayları ulvileştirmeden doğal ve sade iletişim alanlarına yönelmek için kendimize izin vermeliyiz. Yapay coşkular, hazır paketlenmiş romantik senaryolarla, yüzeysel etkileşimlerin ötesinde, emekle şekillenen otantik bağ alanları üretmek mümkün. Disneyland’ın mutluluk ve acı döngüsünden çıkarak, ötekinin temasın zorunlu fakat dönüştürücü zeminine sağlam temeller atabiliriz. Tüketim kültürünün hazır formüllerini geçersiz kılmak, karşılıklı savunmasız paylaşımlarla mümkün olur. Dünyayı duyarlılaştırmanın anahtarı, yanı başımızdakilerin sorumluluğunu alabilecek cesareti göstermemizde saklıdır.

Kaynakça

● Baudrillard, J. (2024). Simülakrlar ve Simülasyon. (Çev. Oğuz Adanır). Doğu Batı Yayınları.
● Kohut, H. (2022). Kendiliğin Çözümlenmesi. (Çev. Cem Atbaşoğlu, M. Banu Büyükkal). Metis Yayınları.
● Winnicott, D.W. (2023). Oyun ve Gerçeklik. (Çev. Tuncay Birkan). Metis Yayınları.
● Levinas, E. (1979). Totality and Infinity. (Trans. Alphonso Lingis). Martinus Nijhoff Publishers.
● Bowlby, J. (2020). Bağlanma ve Kaybetme. (Çev. Tuğrul Veli Soylu). Pinhan Yayıncılık.

Ejder Atlas Akmaner
Ejder Atlas Akmaner
Ejder Atlas Akmaner, çok branşlı (multidisipliner) bir danışman ve yazar olarak felsefi, kültürel ve bedensel bilgi alanlarını birleştiren çalışmalarıyla tanınır. Arkeoloji ve Felsefe alanlarında çift diplomalı lisans eğitimi ve Karşılaştırmalı Edebiyat alanında tezli yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Pazarlama ön lisans eğitimini bitirmiş, Laborant ve Veteriner Sağlığı ön lisans programını ise etik değerleri nedeniyle kendi isteğiyle bırakmıştır. İleri logoterapi eğitimi almış; terapötik felsefe, psikoloji ve mindfulness alanlarında özel eğitimler ve derinlemesine çalışmalar yoluyla bilgi ve deneyimini geliştirmiştir. Fizyoterapi ve yoga prensiplerinden yararlanan bütüncül bir beden–nefes teknikleri uygulama anlayışı oluşturmuştur. Psikoloji ve felsefeyi birleştiren doktora programı için yurtdışına hazırlanmaktadır; çalışmalarını internet sitesi Ejderhane üzerinden sürdürür.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar