Günlük hayatta bolca ve ne yazıktır ki genellikle hakaret anlamında kullanmaya başladık narsist kelimesini. Oysa ki narsiszm bir kişilik bozukluğu. Narsist bireyler dışarıdan özgüvenli, karizmatik ve başarılı görünürken, ikili ilişkilerde manipülatif, empati yoksunu tavırlar sergileyerek ilişkide oldukları insanlara psikolojik yükler yükleyebilirler.
Ben yazımda narsist kişilerle ilişkilerde narsistik istismarın yol açtığı psikolojik etkilerden bahsedeceğim. Narsistik istismara maruz kalan bireylerde güvenli bağlanma doğrudan tehlikeye girer. Özellikle gizli narsistler, kurbanın güvenlik ihtiyacını istismar ederek bağ kurarmış gibi gözüküp o bağı sabote ederler (Main & Solomon, 1990). İlişki bittikten sonrasında bile bireyde uzun süre devam eden duygusal çöküntü “Ben neyin kaybını yaşıyorum?” sorusuyla kendini hissettirir. Bu sadece bitmiş bir ilişkinin değil, bireyin kendilik algısını, gerçeklik duygusunu ve güvenme kapasitesini de kapsayan bir yasa dönüşür. Bağlanma şekli zarar gördüğü için ileride güvenli bağ kurmakta da zorlanır birey.
Kişiler bunun narsistik bir istismar olduğunu tanımlayarak gelemezler çoğu zaman terapiye. Genellikle yoğun kaygı, değersizlik duygusu, tükenmişlik, ayrılık sonrası suçluluk ve çökkünlük gibi belirtilerle başvururlar. Sıklıkla partnerin uzak, aşağılayıcı, kararsız ama arada çok özel hissettiren biri olduğu vurgulanır. “O kadar da kötü biri değildi” düşüncesi hem geri dönme arzusu hem de içsel çelişki yaratır. Narsistik ilişki kurbanları, terapiste de idealizasyon-değersizleştirme döngüsü taşıyabilirler (Gabbard, 1989). Danışan, ilişkide kaybettiği benliğin yeniden inşasını terapi sayesinde mümkün kılarken; boşluk, ciddi kararsızlık, değersizlik hissi yaşayabilir.
Narsistik ilişkiler, dışarıdan bakıldığında çekici ve tutkulu görünse de içsel dinamikleri oldukça yıkıcı, döngüsel ve istismara açık bir yapı taşır. Bu ilişkilerde idealizasyon, devalüasyon ve terk süreçleri tekrar ederek partnerin psikolojik bütünlüğünü bozar. Narsistik istismar, çoğu zaman görünmezdir; ancak yarattığı etki, özellikle benlik saygısı, öz-değer, bağlanma ve güvenlik alanlarında derin hasarlar bırakır.
Bu tür ilişkilerden çıkan bireyler, çoğunlukla ayrılık sonrasında yoğun bir kimlik krizi, suçluluk, boşluk hissi ve duygusal regülasyon sorunları yaşarlar. Narsistik partnerin manipülatif ve gaslighting içeren davranışları nedeniyle, mağdurlar sıklıkla “kendilerine ne olduğunu” anlayamadan terapiye başvururlar. Bu bağlamda, terapistin süreci anlamlandırmak için narsisistik dinamikleri iyi tanıması, danışanın içsel çelişkilerini yargılamadan tutması ve benliğini yeniden inşa etmesi için güvenli bir alan sunması kritik önem taşır.
Terapötik süreç, yalnızca narsistik partnerle kurulan ilişkinin etkilerini değil, aynı zamanda geçmişten gelen bağlanma örüntülerini ve bireyin benlik gelişimini de ele almayı gerektirir. Psikoeğitim, travma odaklı yaklaşımlar, duygusal regülasyon becerileri ve öz-değer çalışmaları, bu sürecin temel taşlarıdır.
Bireylerin narsistik ilişkilerden çıkıp kendiliklerini yeniden yapılandırmaları uzun ve hassas bir süreçtir. Ancak uygun destekle bu süreç, kişinin sadece travmadan iyileşmesi değil, aynı zamanda psikolojik dayanıklılığını güçlendirmesi ve ilişki kalıplarını dönüştürmesi açısından da bir fırsata dönüşebilir.