Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bir Stres Meselesi: Genel Adaptasyon Sendromu

Stressiz bir hayat mümkün müdür?

Birkaç dakika sonra onlarca kişinin önünde bir konuşma yapacaksın. Elindeki notlara bakarken ellerinin terlediğini, sesinin değiştiğini, kalbinin çok hızlı attığını fark ediyorsun. Hemen ardından “Ya insanlar konuşmamı beğenmezse? Ya ne anlatacağımı bir anda unutursam? Ya yanlış bir şey söylersem? Ya insanların soracakları sorulara cevap veremezsem?” gibi pek çok soru zihninde beliriyor. Evet, bu konuşmaya haftalarca hazırlanmış olabilirsin ama ya olaylar istediğin gibi şekillenmezse? İşte bu hepimizin çok yakından tanıdığı stresli bir an.

Modern dünyanın koşuşturmacası içinde hepimiz pek çok zaman stresle karşı karşıya kalırız. Sınava girme, iş bulma, işe yetişme, ailevi sorumluluklar, ekonomik sıkıntılar gibi bir sürü durum bizi psikolojik ve fizyolojik olarak zorlayabilir. Pek çok kişi stresten şikâyet eder ve stresin kendileri için son derece zararlı bir durum olduğunu düşünür. Hatta pek çok kişi için de başarısızlıkların temelinde stres etkeni vardır. Peki ya stres gerçekten kaçınılması gereken bir durum mudur?

Stres nedir?

Stres kavramının yaygınlaşmasındaki en önemli kişilerden birisi Hans Selye’dir. Ona göre stres, vücudun kendisine yöneltilen herhangi bir talebe verdiği belirsiz tepkidir ve tüm canlı organizmalarda gözlenebilir (Selye, 1976). Stres, organizmanın iç dengesinin (homeostazi) bozulmasına neden olan herhangi bir uyarıcıya verilen genel tepkidir (Selye, 1976). Yani işten kovulma, boşanma, son teslim tarihine ödev yetiştirme gibi olumsuz durumlarla birlikte; iş bulma, evlenme, piyangodan büyük ikramiye kazanma gibi olumlu durumlar da stres kaynağı olabilir. Bunun nedeni iki durumun da organizmanın iç dengesini değiştirmesidir. Bu nedenle Selye (1976), stresin kaçınılması gereken bir şey olmadığını, aksine organizmanın herhangi bir yerinde bir talep olduğu sürece stresin devam edeceğini belirtir. Ayrıca Selye (1976) stresten tamamen kurtulmanın ancak organizmanın ölümüyle mümkün olacağını vurgular.

Stresin aşamaları

Selye, organizmanın stres karşısında verdiği tepkileri üç aşamada açıklar. Bu aşamalar alarm tepkisi, direnme ve tükenme aşamalarıdır (Selye, 1956).

Alarm aşaması

Kişinin stres kaynağıyla karşılaştığı zaman sempatik sinir sisteminin etkin hale geldiği ve bedeninin savaş ya da kaç tepkisi gösterdiği aşamadır (Selye, 1956). Birkaç dakika sonra onlarca kişinin önünde konuşma yapacak olan kişiyi hatırlayalım ve adının da Gökçen olduğunu varsayalım. Gökçen; notlarına bakarken ellerinin terlediğini, sesinin değiştiğini, kalbinin hızlandığını fark etmişti. İşte bu alarm aşamasına dair tepkiler gösteriyor. Tıpkı Gökçen’in yaşadığı gibi, kişiler bu aşamada stres kaynağıyla karşılaşır ve stres kaynağıyla savaşmaya ya da kaçmaya hazır hale gelir (Güçlü, 2001). Bu aşamada kişide kalp atışının hızlanması, kan basıncı artması, terleme, gözbebeklerinde büyüme gibi fizyolojik tepkiler gözlenir (Baltaş ve Baltaş, 1989). Hiçbir organizma sürekli olarak alarm durumunda kalamaz. Bu nedenle kişinin stres kaynağına sürekli maruz kalması bu uyarana karşı uyum ya da direnç aşamasına girmesi ile sonuçlanır (Selye, 1956).

Direnme aşaması

Alarm aşamasında olan kişi stres kaynağına uyum sağladığı zaman her şey normale dönmeye başlar. Kişide parasempatik sinir sistemi etkinleşir ve alarm aşamasındaki fizyolojik tepkiler eski haline gelir (Güçlü, 2001). Ancak kişi stres kaynağını uyum sağlayamamışsa stresle baş etme mekanizmalarını kullanarak uyum sağlamaya çalışır. Mesela Gökçen, konuşmaya başlamadan önce derin nefes almak, kendini sakinleştiren kişilerle konuşmak, su içmek, kendini telkin eden cümleler kurmak gibi bir dizi davranış sergileyerek bulunduğu duruma uyum sağlamaya çalışabilir.

Tükenme aşaması

Kişi tüm uğraşlarına rağmen direnme aşamasında uyum sağlayamamış ve uyum sağlama enerjisini yitirirse tükenme aşamasına geçer (Selye, 1956). Kişi tükenme aşamasında hala stres kaynağına maruz kalmaya devam eder ve artık tükenmiştir. Yani artık stres kaynağıyla mücadele edemez ve stres kaynağının etkilerine açık bir konumdadır (Güçlü, 2001). Bu aşamada kişinin bağışıklık sistemi epey zayıflar ve kişide kaygı, depresyon, uyku bozuklukları, baş ağrıları, koroner kalp hastalığı, bağışıklık sistemi problemleri ve kanser gibi hem psikolojik hem de fizyolojik problemler ortaya çıkabilir (Baltaş ve Baltaş, 1989). Gökçen’in direnme aşamasında uyum sağlayamadığını varsayalım. Bu durumda Gökçen; topluluk önünde konuşamayacağına dair bir inanç geliştirebilir, konuşma öncesinde mide bulantısı ve yoğun baş ağrıları deneyimleyebilir, konuşma öncesinde panik atak geçirebilir, içinde bulunduğu yoğun stresin etkisiyle bağışıklığı düşebilir ve sık sık hastalanabilir.

Sonuç

Günlük yaşamda pek çok stres kaynağına maruz kalırız. Bazı stres kaynakları üzerimizde hafif etkiler bırakırken, bazıları ise ciddi düzeyde yıpratıcı olabilir. Hans Selye’nin geliştirdiği Genel Adaptasyon Sendromu modeli, stresin kısa ve uzun süreli etkilerinin anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Stresle karşılaşan kişi ilk olarak alarm aşamasında “savaş ya da kaç” tepkisini verir. Bununla ilişkili olarak bedende hızlı fizyolojik değişimler gerçekleşir. Direnç aşamasında ise kişi stresle başa çıkmaya çalışır. Stresin uzun süre devam etmesiyle birlikte kişi tükenme aşamasına geçer. Bu aşamada kişinin bağışıklık sistemi zayıflar ve hastalıklara açık hale gelir. Bu nedenle stresin yönetilmemesi kişide hem fiziksel hem psikolojik problemler açığa çıkartabilir. Selye’nin stres modeli, stresin fizyolojik boyutunu açıklayan öncü bir modeldir ve bilimsel alanda önemli bir çerçeve sunmuştur. Ancak bu model; bilişsel değerlendirme süreçleri, geçmiş deneyimler gibi psikolojik faktörleri göz ardı etmesi nedeniyle çeşitli eleştirilere maruz kalmaktadır. Ayrıca modelde stres kaynaklarının niteliğine dair bir ayrım bulunmamaktadır. Bu sınırlılıklar nedeniyle daha sonra psikolojik ve çevresel etkenleri de içeren, biyopsikososyal yaklaşım temelinde daha bütüncül stres modelleri geliştirilmiştir ve güncel çalışmalarda bu alana ağırlık verilmelidir.

Kaynaklar

Baltaş, A ve Baltaş, Z (1989). Stres sırasında bedende meydana gelen değişiklikler. Stres ve başaçıkma yolları. (7. Baskı, s. 23-39) içinde. Remzi.
Güçlü, N. (2001). Stres yönetimi. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21(1), 91-109.
Selye, H. (1956). The birth of the G.A.S. The Stress of Life. (8. Baskı, s. 25-48) içinde. McGraw-Hill.
Selye, H. (1976). Stress without Distress. G. Serban (Ed.), Psychopathology of Human Adaptation. (1. Baskı, s. 137-146) içinde. Springer Science.

Hatice Nur Ata
Hatice Nur Ata
Hatice Nur ATA, 2024 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden yüksek şeref öğrencisi olarak mezun olmuştur. Lisans döneminde Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM)’nde staj yaparak saha deneyimi kazanmıştır. Ayrıca bir TÜBİTAK projesine katılarak akademik çalışmalara katkıda bulunmuştur. Akademik kariyerinde özellikle travma psikolojisi başta olmak üzere klinik psikolojinin çeşitli alanlarına odaklanan yazar hâlen, DATEM’in kurucusu Ebru Şalcıoğlu’ndan aldığı İleri Düzey Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Eğitimi ile mesleki gelişimini sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar