Perşembe, Ağustos 7, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

BENİ ANLA DİYE

Anlaşılmamak… Ne garip bir yalnızlık.
Hani bazı sessizlikler olur ya, kalabalıkların içinde daha çok duyulan. İşte anlaşılmamak, öyle bir şey. Kelimeler yerli yerindedir, davranışlar ölçülüdür ama yine de “geçmez” karşımızdakine. Sanki duyulmuş ama hiç dinlenmemişizdir. Göz göze bakılır ama görülmemişizdir. Kırılmış bir iç sesi saklayarak “neyin var?” sorusuna “hiçbir şey” cevabını verişimizde bile vardır bu duygu.

İnsan, anlaşılmak ister.
Öyle çok ister ki bazen farkında bile olmadan bütün ilişkilerini bu arzunun etrafında şekillendirir. Bir çocuğun “bak ne yaptım” diye annesinin eteğine yapışması gibi… Bir yetişkinin saatlerce anlattığı bir olayın sonunda aslında sadece bir cümle beklemesi gibi: “Seni anlıyorum.” Ne tuhaf; bu kadar büyük bir ihtiyaç ama görünmez bir istek.

Davranışlarımızda bile saklıdır bu arzu.
Öfkelendiğimizde, suskunlaştığımızda, sitem ettiğimizde… Hepsinin içinde gizli bir çağrı vardır: “Beni anla.” Ama çoğu zaman bu çağrı karşılıksız kalır. Hele ki duygusal okuryazarlığı gelişmemiş birine yöneltilmişse, anlaşılmak, çölde su aramaya benzer. Ve insan, defalarca susuz kaldığında bile yine de aynı kaynaktan içmek ister. Çünkü bazı kişilerden başkasının anlayışı kesmez. Bazı gözlerden başkasında aynalanmak yetmez. Bu yüzden, aynı kişiye tekrar tekrar dönülür. Anlaşılmak için ısrar edilir.

Klinik pratikte en çok duyduğum cümlelerden biridir:
“Anlatıyorum ama beni anlamıyor.”
Kimi zaman bu bir eştir, kimi zaman bir ebeveyn ya da dost. Kimi zaman ise kişinin kendi geçmişidir… O geçmişin içinden seslenen çocuktur aslında: “Keşke biri beni o zaman anlasaydı.” Bu, sadece bir kırgınlık değil; aynı zamanda bir eksikliktir. Çünkü anlaşılmamak, kimliğimizin en kırılgan yerlerinden birinde boşluk yaratır. Ve ne zaman bir başkası benzer şekilde anlamazsa, o boşluk tekrar hissedilir. Yani her anlaşılmama anı, aslında bir öncekinin yankısıdır.

Anlaşılmak bir ihtiyaçtır.
İnsan anlaşılmak için çırpınır çünkü bu, sadece bir lüks değil, psikolojik bir ihtiyaçtır. Anlaşıldığını hissetmek; var olduğunu, değerli olduğunu, doğru bir yerde olduğunu hissettiren temel taşlardan biridir. Terapi odasında yaşanan en derin dönüşümlerden biri bile bazen sadece “anlaşıldım” hissiyle başlar. Danışan ağlamaz, bağırmaz, uzun uzun anlatmaz… Ama terapistin gözleriyle kurduğu bağlantıda o kadar sahici bir aynalanma hisseder ki, yıllardır içinden çıkamadığı düğüm çözülmeye başlar.

Peki ya karşımızdaki kişi bizi anlamak istemiyorsa?
Ya da anlamak istese bile o kapasiteye sahip değilse? İşte burada başlar içsel çatışma. Çünkü biz, çoğu zaman anlaşılmama durumunu “yetersiz anlatmak”la açıklarız. Sanki daha çok anlatırsak, daha net örnekler verirsek, daha çok çabalarsak sonunda o kapı açılacak sanırız. Ama bazı kapıların anahtarı bizde değildir. Çünkü her ilişki iki kişiyle yaşanır ve her anlam çabası da iki yönlüdür. Anlaşılmak, sadece anlatmakla ilgili değil, birinin o anlatılanı duymaya gönüllü olmasıyla ilgilidir.

Bazen bir çare olarak başka insanlara yöneliriz.
“O beni anladı” deriz. Bu iyi gelir. Ağrımızı hafifletir, geçici bir güven sağlar. Ama bazen de anlaşılmak istediğimiz tek kişi vardır. Onun anlamadığı yerde diğer herkesin anlaması yetmez. Çünkü mesele sadece anlaşılmak değil, “ondan” anlaşılmaktır. Ne kadar insani bir istek, değil mi? Ama bir o kadar da kırılgan.

Peki anlatmaya devam etmeli miyiz?
İşte tam burada sorulması gereken şu: Biri bizi anlamak istemediğinde ya da anlamakta yetersiz kaldığında hâlâ anlatmaya devam etmeli miyiz? Belki de asıl çözüm, anlaşılma arzumuza yönelttiğimiz kişiden değil, kendimizden başlar. Belki anlamaya çalışmayı bırakıp, neden anlaşılmak istediğimizi anlamaya başlamalıyız. Ve belki de kendi iç sesimize dönerek, “Gerçekten anlaşılmak mı istiyorum, yoksa değerimi bir başkasının onayından mı almaya çalışıyorum?” sorusunu sormalıyız.

Kendimizi anlamak, bir merhemdir.
Çünkü bir noktadan sonra anlaşılmak, sadece bir ihtiyaç değil, bir kimlik tanımı haline gelir. “Beni anlayan insan, beni var eden insandır.” Ve bu düşünce bizi zayıf kılar. Oysa güçlü olmak, yalnızca anlaşılınca değil, bazen hiç anlaşılmadan da kendi sesini sürdürebilmekte yatar. Belki de anlaşılmaya çalışmak kadar, anlaşılamamanın yasını da tutmayı öğrenmeliyiz. Çünkü bazı acılar geçmez ama anlam kazanır. Ve bazen tek çıkar yol, anlamı dışarıda değil içeride aramaktır.

Anlaşılmak güzeldir ama kendimizi anlamak daha değerlidir.
Peki ya hiç kimse anlamazsa? Kimseyle o frekansta buluşamazsak? İşte orada devreye giren şey, içsel tanıklığımızdır. Kendimizi anlamak, sadece bir iç görü değil; aynı zamanda bir merhem gibidir. Anlaşılamadığımızda, kendi iç sesimizle yanımızda durmayı başarabilirsek, dış dünyanın sessizliğine karşı daha az savunmasız oluruz. Çünkü bazen anlatmak değil, şefkatle susmak gerekebilir. “Beni kimse anlamıyor” cümlesiyle kurduğumuz o yalnız adada, en azından kendimizle dost olabiliriz.

Anlaşılmak bir armağandır.
Bir gün biri çıkar ve o kadar güzel bir yerden bakar ki bize, suskun kaldığımız her şey dile gelir. Ama o güne kadar, anlaşılmayı bir varoluş şartı değil, bir armağan olarak görmeyi öğrenmeliyiz. Böylece anlamadığını fark ettiğimiz herkese kızmak yerine, kendimize şunu hatırlatabiliriz:
“Anlaşılamadım, evet. Ama bu, beni anlatamayacağım anlamına gelmez.”

Duygu Sarıkaya
Duygu Sarıkaya
Duygu Sarıkaya, lisans eğitimini onur belgesi ile Başkent Üniversitesi Psikoloji (%30 İngilizce) bölümünde tamamlamıştır. Lisansın ardından stajını Boylam Psikiyatri ve AMATEM Hastanesinde tamamlamıştır. Ayrıca, Madalyon Psikiyatri Merkezinde yaptığı staj ile yetişkin testlerinin uygulama, değerlendirme ve yorumlanmasına hâkim olmuştur. Özel Jale Tezer Kolejinde iki yıl boyunca kurum psikoloğu olarak çalışmış ve ergen psikoterapisinde tecrübe edinmiştir. Can Psikolojik Danışmanlık Merkezinde üç yıl boyunca danışan takibine devam etmiş ve Klinik Psikoloji yüksek lisansını tamamlamıştır. Duygu Sarıkaya, alanında çeşitli eğitim ve süpervizyonlarını tamamlamış olup yetişkin, çift ve ergen danışmanlığına freelance olarak devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar