İnsan; Sonunu Bildiği Kabusu, Sonunu Bilmediği Rüyaya Tercih Eder.
Belirsizliğin Tehdit Edici Varlığı ve Tetiklediği Kaygı
İnsan; geçmişten edindiği deneyimler ve bu deneyimlerden öğrendikleri ile yaşamını sürdürmektedir. Zihnimiz, alışkanlıklarımızın devamlılığı süresince kendisini güvende hisseder. Her ders sonu sınav yapılmasını mı tercih ederdiniz? Yoksa herhangi bir zamanda, ansızın yapılacak olan bir sınavı mı tercih ederdiniz? Muhtemelen birçok kişi ilk seçeneği tercih edecektir. Çünkü her ders sonu sınavın yapılacak olması, bunun bilincinde olduğunuz için daha güvende hissettirir. Ansızın yapılabilecek olan sınav ise öngörülemeyen bir belirsizlik sebebiyle kaygı uyandırır.
Zihin, olası ihtimaller ve sonuçlar sebebiyle kendisini tehdit altında hisseder. Korku mekanizmasını yöneten amigdala; tehdit algıladığında kaygı ve stres aktifleşir. Çünkü zihnimiz, öngörülebilir olmayan durumları potansiyel tehlike olarak algılar. Daha uzun fakat güvenli bir yoldan gitmek, kısa fakat güvenliğinden emin olmadığımız bir yolda yürümekten iyi hissettirir.
Zihnimiz; belirsizliğin boşluk duygusu ve uyandırdığı kaygı yerine, kontrol edebileceğimiz ve öngörebileceğimiz durumlara yönelmektedir. Sonunu bildiği acıyı, bilinmezliğe tercih etmek; irrasyonel bir seçim gibi durmanın yanı sıra aynı zamanda kompleks bir baş etme mekanizmasıdır.
Tanıdık Acının Güvenliği ve Travmatik Döngüler
Bir durum kötü bile olsa, kişi neyle karşılaşacağının bilincinde ise bu sona kendini hazırlayarak baş edebilecektir. İyi veya kötü; nasıl sonuçlanacağını bilmediği bir durumda ise hazırlıksız, savunmasız ve tehdit altında hisseder. Tanıdık acı, yabancı mutluluktan iyidir.
Tıpkı alışkanlıklarımızın, rutin döngülerimizden ve konfor alanımızdan çıkmamızı engellemesine benzer bir durum olarak; kabusun tanıdıklığı, rüyanın belirsizliğine tercih edilir. Zihin; bildiği tanıdık örüntüleri ve kontrol edebildiği güvenliği seçme eğilimindedir. Freud bu durumu tekrar zorlantısı kavramıyla açıklamaktadır. Tekrar zorlantısı; bireyin aşina olduğu deneyimleri, acı verici olsa dahi yeniden sürdürmeye olan eğilimidir.
Tanıdık ve yaşanmış bir acıyla başa çıkmak, yabancı bir duygudan veya durumdansa daha güven verir. Kontrol mekanizması “Bu acıyı biliyorum. Daha önce yaşamıştım. Tekrar bununla başa çıkabilirim.” düşüncesiyle bilinçdışı hareket eder.
Statüko yanlılığı olarak da kavramsallaştırabileceğimiz bu durum; değişimin stresindense mevcut durumun korkutuculuğunu seçmemizi temsil etmektedir. Bu durum toksik ilişkilerimizi, bize zarar verse dahi neden sürdürdüğümüzün de bir açıklamasıdır.
Yeni biriyle kurulacak umut dolu bir ilişki bize hiç tanımadığımız bir cennet vadetse bile, bildiğimiz biriyle eski ama tanıdık bir cehennemde yaşamayı tercih ederiz. Çünkü cehenneme alışmışızdır ve cennete bir şans versek bile yabancılığına alışamayacağımızı düşünürüz.
Böylece birey risk almamak ve bildiğinden şaşmamak için aşina olduğu kabusa sığınmaktadır. Travmatik döngüleri tekrar ederek aslında hayatını kontrol altına alabileceği bir örüntü oluşturmaktadır.
Özgürlükle Yüzleşmek ve Belirsizlikle Barışmak
İnsanın güven arayışını tatmin eden bir unsur da kontrol ihtiyacıdır. Birey kontrol edebildiği durumlarda; kendi yaşamı üzerinde yeterli güce sahip olduğuna, hayatının değişimi ve gelişimi üzerinde etkili olabileceğine inanır. Bu durum onun özyeterliliğini ve özgüvenini geliştirmesini sağlar.
Rüya mı? Kabus mu? Bu seçim bize mi ait, yoksa travma döngülerimizden edindiğimiz bir savunma mekanizması mı? Gerçekten bilinmeyen bir ışığın peşinden gitmek yerine, tanıdık bir karanlığa göz yummayı istiyor muyuz?
Gerçek anlamda bir kabusu yaşamak yerine, rüyayı tercih etmek için belirsizlikle barışmayı seçmekten daha fazlasına ihtiyaç duyarız. Kontrol edemeyeceğimiz durumların da var olduğu gerçeğiyle yüzleşmek, risk almak, konfor alanından çıkmak; cesaret ve farkındalık gerektirir.
En temel stres kaynaklarından biri olarak belirsizlikle baş edememek, oluşturduğu kaygı sebebiyle yeni başlangıçlar için cesaretlenmeye ket vurabilmektedir. Değişimin ve gelişimin karşısında güçlü bir rakip olarak seçimlerimizi biz farkında olmasak da kısıtlayabilmektedir.
Çünkü zihin; belirsizlikler içinde olası ihtimalleri kötüye yormaya ve olumsuz ihtimallere odaklanmaya meyillidir. Bu sebeplerle araştırmalar belirsizlik içeren durumların; kötü sonuçlar doğuracağı kesin olan durumlara göre daha yüksek anksiyete yarattığını göstermektedir (Carleton, 2016).
Böylece birey kaygıyı azaltmak için belirsiz kötü ihtimallerdense, kesin kötü ihtimali seçerek bilinmezliğe netlik kazandırır. Aynı zamanda özgürlüğün getirdiği sorumluluk yükünün ve bilinmez risklerin yanı sıra, birey rüyayı yaşayarak bir umuda bel bağlamak istemez.
Çoğu zaman kabustan vazgeçmek ve rüyada yaşamayı umut etmek bir cesaret işidir. Bu cesaret, kendini yeniden inşa etmenin ve değişim riski almanın ilk adımıdır.
KAYNAKÇA
Carleton, R. N. (2016). Fear of the unknown: One fear to rule them all? Journal of Anxiety Disorders, 41, 5–21.


