Aile ilişkilerinde sıkça şöyle söylenir: “Biz bir aileyiz, birbirimizden sır saklamayız.”
Bu söylem hem samimiyeti hem de sınırları içerir. Sınırlar, kişinin benliğini korurken toplumsal ilişkilerini de düzenler.
Doğu kültüründe iç içelik, Batı kültüründe ise bireysellik ön plandadır. Sınırlar karmaşık, soyut ve değişkendir. Ruh sağlığı açısından sınırların psikolojisini anlamak, yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de oldukça önemlidir.
“Burası benim alanım” diyebilmek bir cesaret göstergesi mi, yoksa sadece sağlıklı bir benlik işareti mi?
Sınırlar Kavramı (Boundaries) ve Türleri
Sınırlar, kişinin benliğini, ihtiyaçlarını, değerlerini, duygularını ve haklarını korumak için koyduğu görünmez çizgilerdir. Bu çizgiler “ben” ve “öteki” arasındaki ayrımı sağlar.
Sınırlar, hem özgürlüğümüzü hem de sorumluluğumuzu net bir çerçeveye alır. Bu çerçeve nelerden sorumlu olduğumuzu gösterdiği kadar, nelerden sorumlu olmadığımızı da gösterir. Diğer insanların yüklerinden sorumlu değilizdir.
Yük, eski Türkçe’de “taşınan şey” anlamına gelir. Bu kelime hepimizin yapması gereken gündelik işleri tanımlar. Yükler çanta gibidir; kendi çantamızı kendimiz taşımalıyız.
Aşırılık ise “haddinden fazla” anlamına gelir. Aşırılıklar kaya parçası gibidir; yardım gerekir.
Kendi yüklerini bile taşımayan insanların, aşırılıklarda sorumluluk alması beklenemez. İnsanlar yüklerini başkasına taşıtmaya başladığında sınır ihlalleri ortaya çıkar.
Sınırlarımız sayesinde iyi olanı içeride, kötüyü dışarıda tutarız. Sınırlar duvar değil, perde gibidir.
Duvar geçirimsizdir. Sağlıklı sınırlar, gerektiğinde açılıp kapanır.
Sınırlar yerine duvarlara sahip bireyler ne iyiyi içeri, ne de kötüyü dışarı alabilir.
Örneğin, içimde acı olduğunu fark edersem, bunu başkalarıyla paylaşırım. Böylece içimin zehirlenmesini önlemiş olurum.
Ve iyi dışarıda olduğunda, perdemi açarak onu içeri alırım.
Sınırlarda önemli olan, çizgilerin geçişlere izin verecek kadar geçirgen ve tehlikeyi dışarıda tutacak kadar da güçlü olmasıdır.
Duygusal Sınırlar
Kötü deneyimler yaşayan kişilerde duygusal sınırlar bozulabilir. İyiyi dışarıda, kötüyü içeride tutabilirler. “Hayır” diyemezler.
Bu kişilerde suçluluk, korku ve eleştirel vicdan baskındır. Bu acımasız vicdana karşı gelme korkusu, diğerlerine karşı duramamaya dönüşür. Oysa kötüye “evet” demek daha büyük tehlike yaratır.
Emin olmadığımız bir noktada “hayır” demek, “evet” demekten daha iyi sonuçlar doğuracaktır.
Duygular aynı zamanda uyarı sinyalleridir. Örneğin, birine kızgınsanız, ona gidip nedenini söylemek sizin sorumluluğunuzdadır.
Eğer öfkenizi onun tamir etmesi gerektiğini düşünürseniz, yıllarca beklersiniz. Öfkeniz de acıya dönüşür.
Duygusal sınırlar oluşturmada büyüme, geçmişteki incinmişliklerinize paralel olarak gerçekleşmelidir. Çok hızlı ilerlenirse kırılganlık yaşanabilir.
Beck, depresyon ve kişilik bozukluğu üzerine çalışırken ilişkilerde yakınlık ve mesafenin önemini vurgulamıştır. Beck’e göre kişiler bazen çok geçirgen, bazen de çok katı sınırlar koyar. Bu, aşırı kutuplu düşünce tarzı ile bağlantılıdır.
Duygular ne göz ardı edilmeli ne de onların emrine girilmelidir. Duygularımıza “sahip olmayı” ve onların “farkında olmayı” öğrenmeliyiz.
Duygular yüreğinizden gelir ve ilişkilerinizin durumunu bildirir.
Kendinizi yakın ve sevecen hissediyorsanız işler muhtemelen iyi gidiyordur.
Öfke duyuyorsanız, çözüm bekleyen bir sorununuz vardır.
İşaret ettikleri konuya yanıt bulmaya yönelebilirsiniz.
Düşünsel Sınırlar
Kendi düşüncelerimizin sahibi biz olmalıyız. Başkalarının fikirlerini dinlemeliyiz ama zihnimizi teslim etmemeliyiz. Çarpık düşünceleri aydınlatmak, düşünsel sınırların bir parçasıdır.
Fark edilmesi en kolay yanıltıcılıklar, kişisel ilişkilerde yatar. İnsanları çoğunlukla oldukları gibi değil, geçmiş deneyimlerimiz ve önyargılarımızla görürüz.
Beck’e göre sınır koyamayan kişiler, bilişsel çarpıtmalara sıkça başvurur. Bu çarpıtmalar;
-
“Hayır dersem reddedilirim” gibi felaket senaryoları,
-
“O zaten bana kızacak” gibi zihin okuma,
-
“Herkes benden faydalanıyor” gibi aşırı genellemelerdir.
Kişiler bu yüzden “hayır” diyemez ya da çok sert tepki verir. Bu yanıltıcı durumları fark etmek, düşünsel sınırların parçasıdır.
Sınırlar, benim nerede bittiğimi ve başkasının nerede başladığını gösterir. Örneğin, “şuradan sen sorumlusun” denildiği zaman, ilk soracağımız soru “tam olarak neresi?” olmalıdır.
Sorumlu olduğumuz yeri bilmediğimizde tedirgin ve kaygılı oluruz.
Fakat nerede başlayıp bittiğini bildiğimizde sorumluluklarımızı da biliriz.
Yaşamımızın sorumluluğunu üstlenmek özgürlük verir. Aksi halde seçenek ve olasılıklarımız kısıtlanır.
Bizi biz yapan şeyler için sorumluluk üstlenmeliyiz ki o alanlarda özgür olabilelim.
Sınır Çizmede Etik Rehber: Neler Yapabiliriz?
Sağlıklı sınırlar, hem kişinin kendini korumasını hem de bir başkasının hakkına zarar vermemesini sağlar. Ancak bu sınırlar bazen yardım etme arzusu, yakınlık veya toplumsal beklentiler nedeniyle ihlal edilir.
Bu nedenle ilişkilerde sınır koyma becerisi geliştirmek önemlidir.
1. Öz Farkındalık Geliştirmek
Sınırlarımızı tanımlayabilmek için önce kendi değerimizi ve ihtiyaçlarımızı bilmeliyiz.
Hangi durumlardan rahatsız olduğumuzu fark edebilmek büyük bir adımdır.
“Ben neyim?” diye tanımlamadan önce “Ben neler değilim?” sorusu sorulmalıdır.
“Ben olmayan” anlaşılmadan “ben” gerçekleşemez.
Bu noktada kendimize ne torpil yapmalı ne de acımasız davranmalıyız.
2. Şeffaflık ve Tutarlılık
Sınırlar net ve kararlı olmalıdır. Beklentiler açıkça belirtilmelidir.
Sınırlar, gri alanlarda zorlanır.
Belirlenen sınırlar zaman içinde değişmemelidir.
İstikrarlı bir tutum sergilemek oldukça önemlidir.
“Hayır” demek saldırganlık değil, sağlıklı benliğin göstergesidir.
Aynı şekilde “hayır” kelimesini alabilmek de sağlıklı benliktir.
3. Karşılıklılık
Kendi sınırımızı çizerken karşı tarafın sınırını ihlal etmemeliyiz.
Diğer tarafın nedenini anlamalıyız ama kendi hakkımızdan da ödün vermemeliyiz.
Başkalarının duygularına ve haklarına saygı göstermek, sınırlarımızı çizmenin ayrılmaz parçasıdır.
4. Duygusal Sorumluluk Almak
Kişi, duygusal tepkilerinin sorumluluğunu almalıdır. Öfke, suçluluk ya da korku gibi duyguları başkalarına yüklemek yerine, bunların altında yatan ihtiyaçları anlamaya çalışmalıdır.
Bu, tepkisel davranış yerine bilinçli yanıt verme becerisi kazandırır.
Sonuç
Yaşam, dürüstlük, sorumluluk, yüzleşme ve affetme üzerine kurulmalıdır. Sınırlar, sadece başkalarına değil, kendimize karşı da gereklidir.
Çoğu insan başkalarına sınır koymayı öğrenir ama kendine sınır koymakta zorlanır.
Asıl düşman çoğu zaman kendimiziz.
Dış sorunlarla uğraşmak, içsel sorunlardan daha kolaydır.
Bu yüzden başkalarına değil, kendimize karşı sorumluluk almak büyük bir adımdır.
Tıpkı bir ceylanın aslana saldırmaması gibi, insan da içgüdüsel olarak sınırlarını bilmelidir.
Doğada her canlı kendi alanını koruyarak yaşam dengesini sürdürür.
Psikolojik olarak sınır koymak, saldırganlık değil, benliği koruyan bir farkındalık biçimidir.
Sevgi ve sınırlar birlikte var olur. Değişim korkutucudur ama bu, doğru yolda olduğumuzun işaretidir.
Sınırlar, eskiyi bırakıp yeni seçenekler var etmemizi sağlar.
Sınırlar, karışık duygular doğursa da, büyüme ve özgürleşmenin temelidir.
Kaynakça
Cloud, H., & Townsend, J. (2008). Sınırlar (İ. Güpgüpoğlu, Çev.). Sistem Yayıncılık.