“Ev sağlamdı, ama içimde bir şey yıkıldı.” Bu cümle, afet sonrası psikolojik destek alan bir kadının ifadesi. Sarsıntı durduğunda bile bedeninin titremesi, günlerce uykusuz kalması, çocuklarının yanından ayrılamaması… O anı atlatmıştı belki ama zihninde her an o an vardı. Deprem sadece binaları değil, içimizi de yıkıyor. İlk günler yardım kolileri, çadırlar, koşturmacalarla geçiyor. Ama sonra bir durulma oluyor. İşte o zaman asıl etkiler ortaya çıkıyor.
Güvende Hissetmek Artık Çok Zor
Depremden sonra çoğu insanın söylediği şey şu oluyor: “Artık hiçbir yer güvenli gelmiyor.” Bu cümle aslında çok şey anlatıyor. İnsanlar evini kaybedince sadece bir çatıyı değil, o evle birlikte iç huzurunu da kaybediyor. Küçük çocuklar korkudan yalnız yatmak istemiyor, bazıları gece altını ıslatıyor. Oyuncaklarıyla oynarken bile yıkım, kurtarma gibi temalar dönüp dolaşıyor.
Yetişkinlerde de durum farklı değil. Birçok yetişkin geceleri uyuyamıyor, en ufak seste irkiliyor. İnsan bazen olup biteni anlamlandırmakta zorlanıyor, yaşadığı kaybı ve değişen hayatı kafasında toparlamaya çalışıyor. Ama her sorunun bir cevabı yok. Kişinin içinde olduğu bu karmaşık durum, yaşananların farklı bir yansıması oluyor.
Her Şey Bitince Değil, Başlar Gibi Oluyor
Deprem bittiğinde her şey normale dönecek sanıyoruz. Ama öyle olmuyor. İnsanlar ilk başta güçlü duruyor gibi. Belki çocuklarının yanında ağlamıyor, belki destek olmaya çalışıyor. Ama haftalar geçtikçe içe kapanmalar, ani tepkiler, panik gibi belirtiler başlayabiliyor. Bunu geç fark edebiliyoruz.
Ayrıca sadece deprem değil, onunla gelen değişiklikler de insanları zorluyor. Başka bir şehre taşınmak, işi bırakmak zorunda kalmak, arkadaşlardan uzaklaşmak… Bunların her biri ayrı bir yük oluyor. Bir danışanım şöyle dedi: “Evimi kaybettim, ama galiba beni ben yapan her şeyi de kaybettim.” Bu cümle hâlâ aklımda.
“Ağlama Artık” Demek Çözüm Değil
Depremden sonra insanlar iyi niyetle bazı şeyler söylüyor: “Ağlama, hayat devam ediyor”, “Daha kötüsü olabilirdi.” Bunlar kötü niyetli değil ama bazen kişiyi yalnızlaştırıyor. Çünkü bu sözler onun yaşadığı acıyı küçümsemiş gibi oluyor. Duygusal ve psikolojik yükü yüksek olan bireyler, söylenenleri niyetiyle değil, hissettirdiğiyle değerlendirir. Bu yüzden psikolojik destek sunmak istersek, sürecin daha sağlıklı ilerlemesi için kelime seçiminde özenli davranmalıyız.
Bazen de konuşmak yerine sadece yanında olmak yeterlidir. Özellikle çocuklarla iletişimde, “Korkma” demek yerine, “Evet, korkmak çok normal ama biz buradayız, seninleyiz.” demek daha etkili olabilir. Çünkü o an, en önemli şey, birinin yanında olup onları anladığını hissettirmektir.
Aile İçinde Dengeler Değişiyor
Depremden sonra aile içinde de birçok değişiklik oluyor. Her zaman güçlü duran bir baba ağlamaya başlayabiliyor. Çocuklar bazen ebeveynlerine destek olmaya çalışıyor. Anne-baba arasında daha önce hiç olmayan tartışmalar yaşanabiliyor. Bazen herkes sessizleşiyor, bazen de herkes birbiriyle çatışabiliyor.
Bunların hepsi aslında sürecin beraberinde getirdiği olağan durumlar. Çünkü herkesin, yaşadığı olumsuzluklarla başa çıkma yöntemleri farklı olabilir. Kimisi içine kapanıyor, kimisi kontrolcü oluyor. Önemli olan, bu farklılıklara anlayışla yaklaşmak. Aynı anda herkesin toparlanması mümkün değil. Kimisi toparlanırken, kimisi hâlâ içten içe enkaz altında kalmış olabiliyor.
Dengeleri yeniden kurmak amacıyla aile içinde küçük rutinler oluşturmak işe yarayabiliyor. Her akşam birlikte çay içmek, kısa yürüyüşler yapmak ya da çocuklara ufak sorumluluklar vermek… Bu tarz rutinleri yaratmak, hayata biraz olsun tutunmayı kolaylaştırıyor. Deprem gibi yıkıcı bir olayın ardından, aslında sıradan görünen alışkanlıkların ne kadar değerli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Rutinler, belirsizlik içinde bir tür güven duygusu sağlıyor.
Toplum Olarak da Desteğe İhtiyacımız Var
Yardım kolileri, çadırlar çok kıymetli ama bazen yeterli olmuyor. İnsanlar ruhen de psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor. Psikolojik destek her yerde ulaşılabilir olmalı. Sadece terapi odalarında değil, mahallelerde, okullarda, hatta camilerde bile bu konular konuşulmalı. Bazen bir öğretmenin öğrencisiyle kurduğu sıcak bir bağ, bazen bir komşunun “Nasılsın?” demesi bile iyileştirici olabiliyor. Toplum olarak bu konularda daha bilinçli olmalıyız. Çünkü bir toplum sadece binalarla değil, insanlar arası bağlarla da ayakta kalır.
Sarsıntıya Değil, Sonrasına da Hazırlanmalıyız
Çoğu zaman “Deprem ne zaman olur?” sorusuna odaklanıyoruz. Ama asıl soru şu olmalı: Depremden sonra ne yapacağız? Sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da hazır mıyız? Çocuklarımızı, büyüklerimizi korumak istiyorsak, sadece “çök-kapan-tutun”u değil, “anlat, dinle, paylaş”ı da öğrenmeliyiz. Depremler elbette olacak. Ama her deprem bizi tamamen yıkmak zorunda değil. Bazen bir sarılma, bir konuşma, bir anlayış bile yeniden ayağa kalkmak için yeterlidir.
Kaynakça
- Türk Psikologlar Derneği (2023). Afet ve Travma Sonrası Psikolojik İlk Yardım Rehberi.
- Karancı, A. N., & Dirik, G. (2004). Deprem Sonrası Psikolojik Tepkiler ve Toparlanma Süreci.
- Şar, V. (2011). Travma ve Toplum: Türkiye Örneğinde Psikolojik İzler.
- Ural, C. (2020). Afet Sonrası Psikolojik Dayanıklılık. Krize Müdahale Dergisi, 5(1), 45-52.