Perşembe, Ekim 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Acının Coğrafyası Yoktur

Bazı konular vardır ki, gündemden hiç düşmemesi gerekir. Çünkü gündemden düştüğü an, yaşanan acıların üstü örtülür, zalimliğin sıradanlaşmasına kapı aralanır. Bugün Gazze’de yaşanan dram tam da böyle bir meseledir. Yıllardır süregelen bu zulüm, kimi zaman ekranlara taşınsa da çoğu zaman toplumun sessizliğine gömülüyor. Belki de en tehlikeli olan şey bu sessizliktir; çünkü sessizlik, zalimliği normalleştirir.

Sessizliğin Psikolojisi ve Toplumsal Duyarsızlaşma

Toplum olarak bir depremde, bir sosyal medya gündeminde ya da gündelik küçük meselelerde bile nasıl “duyar kasma” yarışına girdiğimizi görüyoruz. Bir fotoğraf, bir video, bir başlık… Anında profilimiz değişir, sayfalarca yazı paylaşırız. Ama söz konusu Gazze olunca bu duyarlılık yerini sessizliğe bırakıyor. Oysa orada ölen bir çocukla, burada ölen bir çocuk arasında hiçbir fark yok. Acının dini, dili, rengi olmaz. İnsanlık aynı yürekle sızlamalıdır.

Şunu çok net görüyorum: “Bu mesele sadece dindar kesimin gündemi” gibi dar bir çerçeve çiziliyor. Oysa mesele dini, siyasi ya da ideolojik değil; mesele insani. Çocuğu kucağında ölen bir anneye hangi ideoloji teselli olabilir? Bombaların altında kalan bir babanın gözyaşı hangi dünya görüşüyle hafifler? Bu acıya kayıtsız kalmak, kim olursak olalım, insanlık sınavında sınıfta kalmak demektir.

Normalleşen Şiddet: Ruhsal Bir Tehdit

Bir psikolog olarak baktığımda, en çok da normalleşme riskini görüyorum. İnsan zihni, sürekli maruz kaldığı şiddeti zamanla kanıksar. Haberlerde izlenen ölümler, yıkımlar, feryatlar bir süre sonra “alışılmış bir görüntüye” dönüşebilir. İşte bu, insanlığımız için en büyük tehlikedir. Çünkü bir toplum zalimliğe alışmaya başladığında, kendi içindeki adaletsizliklere de daha kolay göz yumar. “Bir şey yapamayız” cümlesi, aslında yapılabilecek onca şeyin önünde bir perdeye dönüşür.

Bir Şey Yapmak Mümkün mü?

Peki gerçekten hiçbir şey yapamayız mı? Elbette yapabiliriz. Öncelikle gündemde tutarak… Sessiz kalmayarak. Her platformda dile getirerek. Belki bir paylaşım, belki bir yazı, belki de çocuklarımıza bu konuyu anlatmak… Küçük gibi görünen bu adımlar, büyük bir farkındalığın tohumu olabilir. Çünkü susmak, “benimle ilgisi yok” demek, aslında zalimin işine gelen bir tavırdır.

Toplumun sessiz kaldığı noktalardan biri de acının “bizim coğrafyamızda uzak” sanılmasıdır. Oysa dünya artık uzak değil. Bir tuşla dünyanın öbür ucundaki görüntüyü izliyoruz. Bunca yakınlık varken, “bizi ilgilendirmez” diyebilmek, vicdanın sınırlarını zorlayan bir mazerettir. Acı, kilometre hesabı yapmaz. İnsanlık evrensel bir duygudur, evrensel bir sorumluluktur.

Gazze’nin Ruhsal Önemi ve Kolektif Empati

Gazze’nin gündemde kalması, sadece oradakilerin değil, buradakilerin de ruh sağlığı için önemlidir. Çünkü biz, duyarsızlaştıkça kendi içimizde de merhameti tüketiyoruz. Çocuklarımızın büyüdüğü dünyada, adaletsizliğe sessiz kalmanın normalleştiği bir kültür oluşuyor. Bu da gelecek nesillere aktaracağımız en ağır miras olur.

Şunu unutmamak gerekir: Sessizlik sadece pasif bir tavır değil, aynı zamanda aktif bir kabullenmedir. “Ben sesimi çıkarmıyorum” demek, “olanı kabul ediyorum” demektir. Oysa insan olmanın özü, haksızlığa karşı durabilmektir. Zulmü görüp sessiz kalan, aslında zulmün parçası olur. Bu kadar basit.

Farkındalık ve Dayanışmanın Gücü

Belki de bizlere düşen şey; sesimizi duyurmanın yollarını bulmak, kendi küçük çevremizden başlayarak farkındalık oluşturmaktır. Herkesin yapabileceği bir şey mutlaka vardır. Kimi yazar, kimi anlatır, kimi dua eder, kimi bir dayanışma etkinliği düzenler. Ama hiçbir şey yapmamak, işte asıl sorun budur.

Bugün Gazze için ses çıkarmak, yarın kendi şehrimizde, kendi ülkemizde bir adaletsizlik yaşandığında da ayağa kalkabilmenin ön koşuludur. Çünkü adalet duygusu bölünmez, parçalanmaz. Bir yerdeki adaletsizliğe göz yumarsak, kendi kapımıza geldiğinde kimseyi yanımızda bulamayız.

Son Söz: Sessizliğe Karşı İnsanlık Duruşu

Gazze’de yaşanan zulme sessiz kalmak, insanlık’ın en temel değerlerini kaybetmek anlamına geliyor. Ve biz, psikologlar olarak da, sıradan insanlar olarak da buna izin vermemeliyiz. Çünkü en çok da zulmün sıradanlaşmasına karşı mücadele etmemiz gerekiyor.

Bugün burada yazdığım satırlar belki bir çocuğun hayatını değiştirmez, belki bombaları durdurmaz. Ama en azından tarihe not düşer: “Biz sustukça zalim güçlendi.” Bu notu düşmek bile, belki bir gün sessizliği kıracak çığlığın ilk adımı olur.

Merve Dolaş
Merve Dolaş
Merve Dolaş, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra, çocuk, ergen ve yetişkin psikolojisi üzerine çeşitli eğitimler alarak mesleki gelişimini sürdürmüştür. Şu anda bir rehabilitasyon merkezinde görev almakta ve psikoloji alanında makaleler ve yazılar yazmaktadır. Merve’nin yazıları özellikle çift terapisi, çocuk ve ergen psikolojisi, ergenlik dönemi sorunları, kişisel gelişim ve motivasyon, öz saygı ve öz güven gelişimi, anksiyete ve stres yönetimi gibi konulara odaklanmaktadır. Bilimsel verileri anlaşılır bir dille sunarak, okuyucuların kendilerini keşfetmelerine ve psikolojik iyi oluşlarını desteklemelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Psikoloji alanında akademik bilgisini sahada edindiği deneyimlerle birleştiren Merve, daha önce Özel Neşerberk kurumunda ve Adıyaman Adliyesi’nde staj yapmıştır. Ayrıca, deprem sonrası Adıyaman’da Kızılay gönüllüsü olarak psikososyal destek çalışmalarına katılmış ve topluma katkı sağlamaya devam etmektedir. Bilgiye ve gelişime olan tutkusu sayesinde, psikoloji alanında yazılar yazarak bireylere rehberlik etmeyi amaçlayan Merve Dolaş, okuyucularına güvenilir ve faydalı içerikler sunmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar