Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

25-35 Yaş Arası: Hayatın En Zor Ama En Gerçek Yılları

Bir gün uyanıyorsunuz ve hayatın gerçek kısmı başlıyor. Üniversite bitmiş, kariyer yolculuğu başlamış, ebeveynleriniz eskisi kadar güçlü ve genç değil, dostlarınız birer birer kendi hayatlarına dalmışÇocuklukla yetişkinlik arasındaki o belirsiz dönemi çoktan geride bırakmış olmanıza rağmen, içten içe hala o eski “ben” ile yeni sorumluluklarınız arasında sıkışıp kalmış hissediyorsunuz.  

Bu dönemin zorluklarını anlamak için, Viktor Frankl’in şu sözünü hatırlamak iyi olabilir: “Hayatta anlam arayan insan, acıyla karşılaştığında ona bir anlam yükleyebildiği ölçüde dayanabilir.” (Frankl, 2006, İnsanın Anlam Arayışı). 25-35 yaş arası, hayatta sağlam bir temel atmanız beklenen yıllar. Ama çoğu zaman bu yaşlar, belirsizlikle, kaygıyla ve bazen de kendinizi sabote etmekle geçiyor. Bir yanda “Arkadaşlarım benden daha başarılı”, “Kariyerimde yeterince ilerleyemedim” gibi düşünceler; diğer yanda aile, ilişkiler, evlilik ve birikim yapamamanın verdiği stres… O kadar çok şey aynı anda çözülmeyi bekliyor ki, çoğu zaman neresinden başlayacağınızı bile bilmiyorsunuz. Bütün bunlar normal mi?

Bütün Bunlar Normal ve Sen Yalnız Değilsin

Öncelikle, bu karmaşanın içinde yalnız olmadığını bilmen önemli. Çevrendeki herkes belki dışarıdan çok yol almış gibi görünüyor ama gerçekte herkes kendince bir şeyleri eksik hissediyor. Bunu arkadaşlarınla oturduğun zamanlarda herkesin aynı problemi masaya getirmesinden anlayabilirsin. Sosyal medyada gördüğün başarılı kariyerler, kusursuz ilişkiler, muhteşem tatiller sadece birer kesit. Gerçek hayat, fotoğrafların dışında devam ediyor ve hepimiz bir şekilde kendi mücadelemizi veriyoruz.  

Psikanalist Erik Erikson’a göre, bu yaşlar kimlik oluşumunun en kritik dönemlerinden biri. Hayat bizden hızla ilerlememizi beklerken, biz hala “Ben kimim? Ne istiyorum?” sorularıyla boğuşuyoruz.  

Kaygının Gücü ve Anlam Arayışı

İşin ilginç tarafı, tarih boyunca büyük düşünürler de bu belirsizlikle mücadele etmiş. Albert Camus, “Hayatın anlamı, ona verdiğimiz anlamdır” (Camus, 1942, Sisifos Söyleni) diyerek, herkesin kendi anlamını yaratmak zorunda olduğunu vurgular. Zaman değişir, insanlar değişir ama bazı sorunlar ortaktır. Bana sorarsanız biz bu kaygıyı yaşamadan iyi bir yere varamayız. İyi yer herkesin hayalindeki yerdir, tek bir iyi yer ya da standardize edilmiş bir iyi yer düşünmenizi istemiyorum. Bu kaygının sizi beslediğini, size gayret verdiğini unutmayın.  

İçimde bir yerde ulaşmak istediğim bir yer, statü, başarı, mutluluk veya haz var; siz arttırabilirsiniz örnekleri, ideal benliğim var özetle bir de ben varım ona kavuşmak isteyen. Henüz yoldayım, tedirginim, korkuyorum. Tamam bu kabul edilebilir, çünkü bilinmezliğin içindeyim ama bir düşünmeni istiyorum: Şuan sahip olduğun şeyler de geçmiş senelerin bilinmezi değil mi? Öyleyse bu kaygıyı elbette görmezden gelme, ama onun seni bir bataklık gibi içine çekip yok etmesine de izin verme. Belki daha sonra konuşuruz ama bir kurtarıcı gelmeyecek sevgili okurum, o kurtarıcı çünkü sensin. Konuşup çözüm önermeyen bir psikolog olmayı sevmiyorum, bu nedenle sana bazı çözüm önerilerim olacak. Dikkate alırsan eminim faydasını göreceksin.

Çözümler: Kendine Şefkat Göster ve Küçük Adımlarla İlerle

  • Kendi hızını kabul et
    Her insanın gelişim süreci farklıdır. Birisi 28 yaşında büyük başarılar elde ederken, diğeri 35’inde yeni bir başlangıç yapabilir. Hayatta örneklerini görmüş ya da duymuşsundur. Senin için doğru zamanlama, sadece sana özeldir. “Bir ağaç, ne zaman büyüyeceğine kendisi karar verir, ama her zaman gökyüzüne ulaşmaya çalışır.” (Carl Rogers, 1961, On Becoming a Person).  
  • Başkalarının değil, kendi standartlarını belirle
    Kariyer, ilişki, aile… Bunlarla ilgili toplumun çizdiği kalıplar olabilir ama sen kendi mutluluğunu neyin sağladığını bulmalısın. Psikiyatrist Donald Winnicott, “Gerçek benlik, toplumsal beklentilere uyum sağlamak için bastırılmadığında ortaya çıkar” (Winnicott, 1965, The Maturational Process and the Facilitating Environment) diyerek, dışsal beklentiler yerine içsel tatminin önemine vurgu yapar.  
  • Küçük ama sürdürülebilir değişimler yap
    Eğer hayatında bir şeyleri değiştirmek istiyorsan, büyük adımlar yerine her gün küçük ama istikrarlı değişimlere odaklan. James Clear, Atomic Habits kitabında bunu şöyle açıklar: “Her gün %1 daha iyi olmak, yıl sonunda seni bambaşka bir noktaya taşır.” (Clear, 2018, Atomic Habits).  
  • Kendi değerini dış etkenlere bağlamaktan vazgeç
    Maaşın, iş unvanın, evlilik durumun ya da sosyal çevren, senin kim olduğunu belirlemez. Kendine dışarıdan değil, içeriden bakmayı öğren. Carl Jung’un dediği gibi: “Kendini keşfetme yolculuğu, dış dünyayı anlamaktan daha derin bir bilgeliği gerektirir.” (Jung, 1953, Modern Man in Search of a Soul).  
  • Destek al
    İçinden çıkamadığın bir döngüdeysen, bir uzmandan destek almak ya da benzer süreçlerden geçen insanlarla konuşmak sana iyi gelebilir. Terapi almak, modern çağın en büyük hediyelerinden biri olabilir. “İnsan, kendi içinde çözemediklerini bir başkasının gözlerinde yansıma olarak bulur.” (Irvin D. Yalom, 1989, Love’s Executioner).

Sonuç: Hayat Kaçmıyor, Seninle Birlikte Şekilleniyor

Bu yaşlar, bazen kaybolmuş hissettiren ama aynı zamanda en çok büyüdüğün, geliştikçe güçlendiğin yıllar. Hayatın yarış olmadığını, herkesin kendi yolunda ilerlediğini ve her gecikmenin aslında sana başka bir şey kazandırdığını hatırla.  

Başarı sadece zirveye ulaşmak değil, o zirveye nasıl çıktığınla da ilgilidir. Ve en önemlisi, sen buraya kadar geldin. İlerlemeye de devam edeceksin.  

Belki şu an hayatın karmakarışık, belki yolunu göremiyorsun. Ama unutma, bugüne kadar çözülemez sandığın her sorunu çözdün, aşılmaz dediğin her eşiği aştın. Nerden mi biliyorum, bu yazıyı okuyup kaygını hafifletmeye çalışmandan. Bu bana senin gelecek kaygını yönetmek isteyen ve ideal kimliği için çabalayan bir benliğin olduğunu düşündürüyor. Şimdi de başaracaksın. Çünkü hayat, her zaman cesur olanların yanındadır.  

Ve unutma: Sen bir sürecin içindesin, bir sonucun değil.

İrem Zeynep Özen
İrem Zeynep Özen
İrem Zeynep Özen, 1999 yılında İzmir’de doğdu. İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden yüksek şeref öğrencisi olarak mezun oldu. Yazıya olan ilgisi ortaokul yıllarında başladı ve ödüllü bir yazısı Çeşme’nin yerel gazetesinde yayımlandı. Eserlerinde psikoloji, felsefe ve psikiyatrinin kesişim noktalarına odaklanan Özen, insan zihninin derinliklerini keşfetmeyi ve psikolojik kavramları okuyucuya anlaşılır bir dille aktarmayı amaçladı. Akademik yolculuğu boyunca psikoterapiye olan ilgisini derinleştirerek Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur’dan Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi aldı ve süpervizyon sürecinde danışan kabul etmeye başladı. Aynı zamanda M.E.B. onaylı Aile Danışmanlığı unvanına sahiptir. Psikoloji alanındaki uzmanlığını yazın dünyasına taşıyan Özen, ulusal ve uluslararası eğitimlerle bakış açısını geliştirdi. King’s College London, University College London ve University of Leeds gibi prestijli kurumlarda psikoloji ve ruh sağlığı üzerine eğitimler aldı. Bu disiplinlerarası yaklaşımı, yazılarında psikolojiyi yalnızca klinik bir alan olmaktan çıkarıp bireyin günlük yaşamına entegre eden bir perspektif sunmasını sağladı. Halen İzmir’de yaşayan İrem Zeynep Özen, bireysel danışmanlık çalışmalarının yanı sıra sanat terapileri ve göçmenlerle ilgili projeler üzerinde çalışmalar yürütmektedir. Psikolojiyi toplumla buluşturmayı amaçlayan yazılarıyla, insan ruhunu anlamaya yönelik farkındalık yaratmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar