İlişkiler yalnızca bugünün seçimleriyle şekillenmez. Çocuklukta geliştirdiğimiz baş etme biçimleri, aileyle kurduğumuz duygusal bağlar, önceki ilişkilerde yaşadığımız yaralar bugünkü partnerimizle olan etkileşimlerimizi sessizce yönlendirir. Danışanlarımın sıkça sorduğu o tanıdık soru “neden hep aynı yerde takılıyoruz?” olur. Çoğu zaman cevap, yalnızca şimdide değil, geçmişin görünmeyen izlerindedir.
Yetişkinlikte romantik ilişkilerde ortaya çıkan birçok duygusal örüntü, çocukluk döneminde özellikle birincil bakım verenlerle yaşanan çözülmemiş meselelerin yeniden sahnelenmesiyle ilişkilidir. Psikanalitik kuram bu durumu “yeniden canlandırma” (reenactment) kavramıyla açıklar. Birey, çocuklukta anne ya da babasıyla yaşadığı görülmeme, anlaşılmama, reddedilme gibi deneyimlerin yarattığı eksik ya da hasarlı bağlanma temalarını, yetişkinlikte partneriyle olan ilişkisinde bilinçdışı bir biçimde yeniden kurar. Bu süreçte partner yalnızca bugünkü bir figür değil, geçmişte içselleştirilmiş bakım verenin temsili haline gelir. Dolayısıyla partnerin bir davranışı, gerçekte olduğundan çok daha yoğun ya da duygusal açıdan yüklü hissedilebilir. Bu tür sahneler, bireyin geçmişte kapanmamış dosyalarını bugünün ilişkisel zeminine taşımasına neden olur. Çift terapisinde bu aktarım ilişkilerini görünür hale getirmek ve bireylerin partnerlerini geçmiş figürlerden ayırt edebilmesine yardımcı olmak, duygusal regülasyonu ve ilişkisel iyileşmeyi mümkün kılar.
Terapide sıkça karşılaştığım bir başka soru da şudur: “Partnerim değişir mi?” Ancak dönüştürücü olan başka bir sorudur: “Birlikte değişebilir miyiz?” Beynin değişebilirliği, yani nöral plastisite, ilişkisel kalıpların da değişebileceğine işaret eder. Yeni yollar, yeni bağlar, yeni danslar mümkündür. Yeter ki çiftler eski örüntülerin farkına varmaya ve onları birlikte dönüştürmeye istekli olsunlar.
İlişkiler: Duygusal ve Fizyolojik Bir Dans
Yakın ilişkiler yalnızca duygusal değil, aynı zamanda fizyolojik bir etkileşim alanıdır. Partnerler birbirlerinin sinir sistemlerini olumlu ya da olumsuz yönde düzenler. Göz teması, dokunuş, ses tonu… bunların hepsi bağ kurma ve düzenleme süreçlerinde etkilidir. Gottman’ın çalışmaları, mutlu çiftlerin zor zamanlarda bile birbirlerine dönük kaldıklarını ve onarıcı davranışlarda bulunduklarını gösterir.
Bu noktada bakım ve onarım süreci devreye girer. Thich Nhat Hanh’ın “seçerek sulama” metaforu bu süreci güzel anlatır: İlişkide hangi tohumu suluyorsak, o büyür. Sevgi ve şefkat tohumlarını birlikte sulamak, partnerimizin olumlu yönlerine bilinçle yönelmekle mümkündür. Onarım yalnızca zaman ve sabır değil, aynı zamanda yönelmiş bir niyet gerektirir.
İlişkide sadece değişim değil, kabul de yer tutar. Partnerimizin tüm yönlerini değiştiremeyeceğimiz gibi, onun mükemmel olmadığını da kabul etmemiz gerekir. Bu bazen bir fanteziden vazgeçmenin yasını tutmak gibidir. Partnerimizdeki sınırlılıkları görmek, bizi şükran ve anlayışa yaklaştırabilir. Kabul, teslimiyet değil; ilişki gerçekliğine köklenmektir.
Öz Düzenleme ve Karşılıklı Düzenleme
Bununla birlikte ilişkide öz düzenleme ve karşılıklı düzenleme el ele gider. Partnerimizin bizi yatıştırması kadar, bizim de kendi duygularımızı taşıyabilme becerimiz ilişkiyi belirler. “Proaktif sevme” bu noktada önemli hale gelir. Yalnızca ihtiyaçlarımız karşılanmadığında değil, ihtiyaç doğmadan partnerimize yönelmek, ilişkiyi yeniden canlı ve güvenli kılar.
İlişkisel bir talepte bulunabilmek ise bu sürecin önemli bir parçasıdır. “Ben söz sahibiyim, ihtiyaçlarımı ifade edebilirim” diyebilmek ve partnerimizi suçlamadan duygularımızı paylaşmak, ilişkinin yapısını güçlendirir. Öfke patlamalarının altında çoğu zaman duyulmamış bir talep vardır. O talebi görünür kılmak, ilişkiyi dönüştürmeye giden yoldur.
Geçmişin İzleri ve İlişkisel İyileşme
Geçmişin izleri bugünü etkiler ama bizi tanımlamak zorunda değildir. İlişkiler, yeniden inşa edilebilir; yeter ki çiftler birbirine hem bakabilsin, hem dokunabilsin hem de duyabilsin. Değişim mümkündür. Kabul mümkündür. Onarım mümkündür. Birlikte sorabilmek gerekir: “Değişebilir miyiz?”
İlişkilerinizi Güçlendirmek İçin Öneriler
- Partnerinizle yaşadığınız bir çatışmada “bu duygu şimdiye mi, yoksa geçmişe mi ait?” sorusunu kendinize sorun.
- Göz teması, dokunuş ve yumuşak ses tonu, sinir sisteminizin birlikte yatışmasını sağlar. Bilinçle kullanın.
- “Sen hep böylesin” demek yerine, “Ben kendimi böyle hissettiğimde sana ihtiyaç duyuyorum” diline geçin.
- Partnerinize ilişkin duygusal taleplerinizi açık, savunmasız ve suçlamadan ifade edin.
- Partnerinizi değiştirmeye çalışmadan önce onun sınırlılıklarını gözetin. Ne değişebilir, neyi kabul etmeliyim?
- Gerekirse bir çift terapistinden destek alın. İlişki büyümeye açık bir canlılık alanıdır. Yeter ki besleyelim.