Toplumda evlilik sadece iki kişinin hayatını birleştirmesi değil, aynı zamanda iki ailenin kaynaşması olarak görülür. Bu bakış açısının doğal bir sonucu olarak, gelin ya da damadın kayınvalidesine nasıl hitap edeceği önemli bir meseleye dönüşür. “Anne” kelimesi bu noktada bir sınav gibidir. Birçok kayınvalide, kendisine bu şekilde hitap edilmesini, sevgi ve saygının somut bir göstergesi olarak bekler. Hatta dışarıdan gelen birinin “Sana anne demiyor mu?” diye ayıplaması, bu beklentiyi adeta toplumsal bir baskıya dönüştürür.
Oysa bu durum, oldukça tartışmalıdır. Çünkü aynı kişiye “anne” denilmesi için insanlar arasında biyolojik ya da hukuki bir kardeşlik bağı olması gerekir. Sırf evlilik gerçekleşti diye, bir anda yeni bir “anne” kazanmış gibi görünmek, birçok kişi için samimiyetten uzak ve yapay bir his yaratır. Burada mesele aslında kelimenin kendisi değil, ona yüklenen anlamlardır.
Kayınvalidenin Psikolojik Açısından: Aidiyet ve Kabul Edilme İhtiyacı
Kayınvalideler için “anne” kelimesi, sadece bir hitap değil, aynı zamanda duygusal bir ihtiyaçtır. Bu beklentinin ardında çoğu zaman aidiyet ve değer görme arzusu yatar. Yeni gelen bireyin kendisine “anne” demesi, onun ailedeki merkez rolünü teyit eden bir sembol gibidir.
Psikodinamik açıdan bakıldığında, bu beklenti bazen bilinçdışı kaygılarla ilişkilidir. “Beni anne diye çağırmıyorsa, beni kabul etmiyor, dışlıyor” düşüncesi, aslında değersizleşme korkusunun yansımasıdır. Özellikle çocuklarıyla çok güçlü bir bağ kurmuş anneler, onların hayatına yeni giren kişiyi bir tehdit gibi algılayabilir. Bu noktada “anne” kelimesi, kayınvalidenin kendisini güvende hissetmesinin aracı haline gelir.
Gelin ve Damat Açısından: Baskı, Kimlik ve Samimiyet
Gelin ya da damat için durum çok farklıdır. Çocukluklarından itibaren içselleştirdikleri “anne” kelimesi, kendi öz annelerine dair duygusal bir bağın sembolüdür. Başka birine bu kelimeyi kullanmak, kimileri için doğallıkla gelişebilirken, kimileri içinse kimlik çatışmasına yol açar.
Burada psikolojide benlik sınırları kavramı devreye girer. Kendi kimliğini korumak isteyen kişi, bu hitabı kullanmakta zorlanabilir. Çünkü “anne” kelimesi, sadece bir sesleniş değil, derin bir duygusal bağın ifadesidir. Zorla söyletildiğinde ise anlamını yitirir, hatta bir baskı unsuruna dönüşür.
Bir başka önemli nokta da şudur: İnsan sevgi ve saygısını tek bir kelimeye hapsetmek zorunda değildir. Eşinin annesini çok sevebilir, onunla güçlü bir bağ kurabilir ama bunu illa “anne” diyerek göstermek zorunda değildir. Samimi ilgi, destek, iletişim biçimi ve paylaşım da sevginin en önemli göstergeleridir.
Çelişkili Örnekler: Kelime Var, Samimiyet Yok
Toplumda sıkça rastlanan bir başka çelişki ise şudur: Kayınvalidesine “anne” diyen ama onunla sürekli çatışma yaşayan kişiler vardır. Bu durum, kelimenin tek başına hiçbir şeyi garanti etmediğini gösterir. Tam tersine, kimi zaman bu zoraki hitap biçimi, içtenlikten uzak ilişkilerin üzerini örten bir perdeye dönüşebilir.
Bir başka deyişle, “anne” kelimesi söylendi diye sevgi artmaz, söylenmedi diye de eksilmez. Asıl belirleyici olan, ilişkinin içeriğidir.
Toplumsal Baskının Etkisi
Türkiye’de bu mesele sadece aile içinde değil, dışarıdan gelen bakışlarla da beslenir. “Kayınvalidene anne demiyor musun? Ayıp değil mi?” gibi yorumlar, birey üzerinde utanç duygusunu tetikler. Sosyal psikolojiye göre bu tür toplumsal normlar, bireyin kendi hislerini bastırmasına ve sırf ayıplanmamak için sahte davranışlar sergilemesine yol açar. Bu da ilişkilerde samimiyet yerine rol yapmayı beraberinde getirir.
Zorunlulukla Gelen Samimiyetsizlik
Evlilik gerçekleştiği andan itibaren “Artık bana anne diyeceksin” baskısı, aslında sağlıksız bir beklentidir. Çünkü evlenmek, kişiye yeni bir “statü” vermez; sadece hayatına yeni bir ilişki biçimi ekler. Bir anda yeni bir anne kazanmış gibi davranmak, gerçeklikten kopuktur. Aynı kişiye “anne” demek, sadece kardeşler için mümkündür. Bu basit mantık, aslında bu zorlamanın ne kadar yapay olduğunu gözler önüne serer.
Sağlıklı Bir İlişki İçin Ne Yapılmalı?
Sağlıklı bir ilişki için öncelikle samimiyetin zamanla gelişmesine izin verilmelidir. Hitap biçimlerinin zoraki değil, doğal yollarla şekillenmesi ilişkinin temelini daha sağlam hale getirir. Kayınvalidelerin, kelimelere değil davranışlara odaklanması da bu noktada önemlidir; çünkü saygı yalnızca bir hitapla değil, iletişimdeki özenle anlaşılır.
Gelin ve damat ise hislerini açıkça ifade edebilmelidir. Örneğin, “Sana anne demek bana zor geliyor ama seni önemsiyorum” diyebilmek, ilişkiyi sahte bir uyum yerine samimiyet üzerine kurar. Bununla birlikte, toplumsal baskılara karşı da bir farkındalık geliştirilmelidir. İnsanların özel hayatlarına dair beklentiler, bireylerin özgürlüğünü kısıtlamamalı, ilişkilerin doğal akışına müdahale etmemelidir.
Sonuç Olarak
Kayınvalidesine “anne” demek, bazıları için sevgi dolu bir hitap, bazıları içinse baskıcı bir zorunluluk olabilir. Burada önemli olan, kelimenin kendisi değil, ilişkiye yüklenen anlamdır. Eşin annesiyle kurulan bağ, tek bir kelimeyle ölçülemeyecek kadar değerlidir.
Unutulmamalıdır ki; sevgi ve saygı, baskıyla değil, içtenlikle beslenir. Samimi olmayan bir “anne” kelimesindense, gerçekten içten gelen bir ilgi ve saygı çok daha değerlidir.


