Kıskançlık çoğu zaman olumsuz bir duygu olarak tanımlansa da sosyal ilişkilerde hayranlıkla iç içe geçtiğinde fark edilmesi güç bir dinamiğe dönüşür. ‘‘Sessiz kıskançlık’’ kavramı, bireyin hayranlık duyduğu bir kişiye karşı bilinçdışı bir rekabet, özdeşleşme veya kendini değersizleştirme sürecine girmesini ifade eder. Bu yazı, sessiz kıskançlığın psikodinamik temellerini, kişilerarası ilişkilerdeki yansımalarını ve farkındalık geliştirmenin terapötik önemini ele almaktadır.
Kıskançlık, evrimsel açıdan bireyin sosyal statüsünü, ilişkilerini ve aidiyet hissini korumaya yönelik bir uyarı sistemidir (Parrot, 1991). Ancak bazı durumlarda, bu duygu açık bir rekabet biçiminde değil, ‘‘hayranlık’’ kisvesi altında gizli bir biçimde ortaya çıkar. Sessiz kıskançlık olarak adlandırılabilecek bu durum, özellikle yakın arkadaşlıklar, kardeş ilişkileri, akrabalar veya iş ortamlarında sık görülür. Birey, diğerine karşı hem hayranlık hem de kıskançlık duyar; bu ikili duygulanım bir iç çatışma yaratır.
Psikodinamik Temeller
Freud, kıskançlığın kökeninde ‘‘benlik değeri’’nin tehdit altında olmasının yattığını belirtmiştir. Sessiz kıskançlık yaşayan birey, diğerinin sahip olduklarını arzular, ancak bu arzunun farkına varmayı ego bütünlüğü için tehlikeli bulur. Dolayısıyla kıskançlık bilinçdışına itilerek ‘‘takdir, hayranlık, ilham alma’’ gibi sosyal olarak kabul gören formlara bürünür.
Bu süreç özellikle narsisistik kırılganlık zemininde gelişir. Kişi hayranlık duyduğu bireyde kendi eksik yanlarını görür. Bir yandan onun gibi olmak isterken, diğer yandan onun varlığı kendi yetersizliğini hatırlatır. Bu içsel çatışma, kimi zaman pasif-agresif davranışlar veya geri çekilme biçiminde dışa vurulur (Kernberg, 1997).
Sessiz Kıskançlığın İlişkisel Yansımaları
Sessiz kıskançlık yaşayan birey, genellikle ilişkide ‘‘destekleyici’’ veya ‘‘hayran’’ rolündedir. Ancak duygusal olarak kendini geri planda tutar. Zamanla bu rol, görünmez bir rekabete dönüşebilir.
Arkadaşlık İlişkilerinde: Bir taraf diğerini içten içe idealize eder, ancak zamanla ‘‘ben asla onun gibi olamayacağım’’ düşüncesiyle uzaklaşır.
İş Ortamında: Hayranlık, başarıyla karşılaştırma baskısına dönüşür. Bu durum hem özsaygı hem de ekip dinamiğini olumsuz etkiler.
Romantik İlişkilerde: Partnerin özelliklerine duyulan hayranlık, gizli bir kıskançlıkla karışarak duygusal dengesizlik yaratabilir.
Sessiz kıskançlığın en belirgin özelliği, duygunun açıkça ifade edilmemesidir. Bu ifade eksikliği, ilişkide empatik kopukluk ve içsel bir soğuma yaratır. Zamanla kişi, karşısındakini ‘‘fazla mükemmel’’ veya ‘‘ulaşılamaz’’ olarak algılamaya başlar.
Hayranlık ve Özdeşleşme Arasındaki İnce Çizgi
Hayranlık, psikolojik olarak benlik gelişiminin önemli bir aracıdır. Özdeşleşme, bireyin model aldığı bir kişiden olumlu özellikler edinmesine olanak tanır (Bandura, 1977). Ancak özdeşleşme sınırını aşarsa, birey kendi kimliğini o kişi üzerinden tanımlamaya başlar. Sessiz kıskançlık tam da bu noktada doğar: hayranlık, kişisel kimliği tehdit eden bir gölgeye dönüşür.
Kıskançlık burada ‘‘kötü hissetmekten’’ çok, ‘‘yetersiz hissetme’’ temelli bir duyguya evrilir. Kişi, diğerinin varlığıyla sürekli kendi eksikliğini ölçmeye başlar. Bu durumun uzun sürmesi, özgüven kaybı ve içsel çatışmayı derinleştirir.
Terapötik Perspektiften Sessiz Kıskançlık
Terapötik süreçte sessiz kıskançlık genellikle ‘‘pasif rekabet’’ ya da ‘‘özdeğer eksikliği’’ temalarıyla açığa çıkar. Terapist, bu duyguyu yargılamadan, farkındalık alanına taşımayı hedefler. Çünkü kıskançlığın bastırılmış biçimleri, fark edilmediğinde içe yönelmiş öfkeye dönüşür. Farkındalık sağlandığında, kıskançlık işlevsel bir sinyale dönüşebilir: kişi, başkası üzerinden değil, kendi potansiyeli üzerinden motivasyon geliştirmeyi öğrenir.
Mindfullnes temelli yaklaşımlar, bireyin duygularını bastırmak yerine gözlemlemesine yardımcı olur (Kobat-Zinn, 2003). Bu, kıskançlık gibi rahatsız edici duyguların dönüştürücü bir farkındalığa evrilmesini sağlar.
Etik ve Toplumsal Boyut
Psikolojik açıdan kıskançlık, insan olmanın doğal bir parçasıdır; dolayısıyla utanç duygusu ile bastırılmamalıdır. Ancak sosyal medyanın yarattığı sürekli karşılaştırma kültürü, kıskançlığı görünmez biçimde yaygınlaştırmıştır. Sessiz kıskançlık, özellikle genç kuşaklarda ‘‘kendini yetersiz hissetme’’ ve ‘‘ben de öyle olmalıyım’’ baskısıyla birleştiğinde, depresif eğilimleri artırabilmektedir (Fardouly & Vartanian, 2016).
Etik açıdan ise psikoloji alanında çalışan profesyonellerin bu duyguyu kendi içlerinde tanıması önemlidir. Duygunun fark edilmesi, etik sınırların korunmasını kolaylaştırır.
Sonuç
Sessiz kıskançlık, insan ilişkilerinin en incelikli duygusal çatışmalarından biridir. Hayranlıkla başlayan bir bağ, fark edilmediğinde rekabete, ardından duygusal mesafeye dönüşebilir. Psikolojik olarak bu durum, bireyin kendi benliğini tanıma ve değerini içsel kaynaklarla besleme süreciyle dengelenebilir. Sessiz kıskançlık fark edildiğinde, sadece ilişkiler değil, kişinin kendine bakışı da iyileşmeye başlar.
Kaynakça
Bandura, A. (1977). Social Learning Theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
Fardouly, J., & Vartanian, L. R. (2016). Social media and body image concerns: Current research and future directions. Current Opinion in Psychology, 9, 1–5.
Freud, S. (1922). Certain Neurotic Mechanisms in Jealousy, Paranoia and Homosexuality.
Kabat-Zinn, J. (2003). Mindfulness-based interventions in context. Clinical Psychology: Science and Practice, 10(2), 144–156.
Kernberg, O. F. (1997). Aggression in Personality Disorders and Perversions. Yale University Press.
Parrott, W. G. (1991). The emotional experiences of envy and jealousy. The Psychology of Envy and Jealousy, 3–30.


