Perşembe, Ekim 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

DEHB ve Suçluluk Duygusu: Beynin Sessiz Savaş Alanı

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çoğu zaman yalnızca “dikkatini toplayamamak” ya da “çok hareketli olmak” olarak görülür.
Ancak DEHB, bundan çok daha karmaşık bir nörogelişimsel farktır. Beyinde dopamin ve norepinefrin düzeylerini düzenleyen sistemlerdeki dengesizlik, kişinin motivasyon, planlama, zaman algısı ve dürtü kontrolü gibi alanlarda güçlük yaşamasına neden olur.

Fakat bu zorlukların sonucu olarak en çok hissedilen duygu, genellikle suçluluk duygusudur.
DEHB’li bireyler, günlük yaşamda “basit” görünen şeyleri yapamadıklarında kendilerini sürekli sorgular:

“Neden toparlanamıyorum?”,
“Neden yine unuttum?”,
“Benimle ilgili bir sorun mu var?”

Beynin Farklı Çalışan Bir Ritmi

DEHB’li bireylerin beyinlerinde özellikle ön singulat korteks, prefrontal korteks ve bazal ganglion bölgelerinde farklı aktivasyon paternleri gözlemlenir.
Bu bölgeler, dikkati sürdürme, hedefe yönelme, organize olabilme ve kendini izleme işlevlerinde kilit rol oynar.

Bu farklılıklar, kişinin iradesiz ya da tembel olduğu anlamına gelmez; yalnızca beynin farklı biçimde işlediğini gösterir.
Ancak bu nörolojik fark, sosyal çevre tarafından sıklıkla yanlış yorumlandığında, birey kendini sürekli suçlu hissetmeye başlar.

Suçluluk Döngüsü

DEHB’li bireyler genellikle yüksek öz farkındalığa sahiptir. Hatalarının farkındadırlar; hatta çoğu zaman bu farkındalık, harekete geçememekten daha fazla acı verir.

Kronik erteleme, düzensizlik ya da dağınıklık, kişinin iç dünyasında “yetersizlik inancı”nı besler.
Bu inanç zamanla şu içsel monoloğa dönüşür:

“Ben aslında yapabilirdim ama yine beceremedim.”

Bu noktada suçluluk, bir duygudan çok bir karakter özelliği gibi algılanabilir.
Oysa bilimsel olarak bakıldığında, DEHB’de beynin ödül sistemi (özellikle dopamin salınımı) daha düşük düzeyde çalıştığı için, kişi bir görevi tamamlamak için yeterli “iç motivasyonu” hissedemez.

Bu biyolojik fark, başarısızlık değil, farklı bir nörokimyasal işleyişten kaynaklanır.

Dopamin, Motivasyon ve Öz-Şefkat Arasındaki Bağ

Dopamin, beynin “ödül kimyasalı” olarak bilinir ama aslında beklenen ödül duygusunu sağlar.
DEHB’de dopamin döngüsünün daha düşük çalışması, kişinin bir işi başlamadan önce motive olamamasına yol açar.

Bu nedenle DEHB’li biri görevine başlamadan önce değil, tamamladıktan sonra rahatlama hisseder.
Yani “önceden motive olma” döngüsü, beyinde eksik çalışır. Bu fark, bireyin irade zayıflığı değil, biyolojik bir gerçekliktir.

Bu farkı anlamak, suçluluk duygusunun yükünü hafifletir. Çünkü suçluluğun altında çoğu zaman yanlış düşünce ve varsayımlar vardır:

“İsteseydim yapardım.”

Oysa bazen, beynin kimyası buna izin vermez.

Toplumsal Normlar ve İçselleştirilen Baskı

Günümüz modern toplumu, verimlilik ve düzenli çalışmayı yüceltmekte ve herkesin bu normlara uymasını beklemektedir.
Bu normlara uymayan birey, çoğu zaman tembellikle veya umursamazlıkla suçlanır.

DEHB’li kişiler bu mesajları içselleştirdikçe, kendi farklılıklarını kişisel bir kusur olarak görmeye başlar.
Bu durum yalnızca özgüveni değil, aynı zamanda öz-şefkat ile olan bağı da zedeler.

Böylece suçluluk duygusu, yalnızca bir his olarak kalmaz; kronik bir yaşam biçimine dönüşür.

Suçluluktan Anlayışa: Beyni Yeniden Çerçevelemek

DEHB ile yaşamak, beynin farklı ritmini tanımakla başlar.
Bu farkı “kusur” ya da “bozukluk” olarak değil, bir çeşitlilik olarak görmek, suçluluk döngüsünü kırmanın ilk adımıdır.

Küçük planlama teknikleri, görsel hatırlatıcılar, dopamin dostu rutinler ve en önemlisi kendine şefkat, bu farkı kabullenmeyi kolaylaştırır.

Kendini yargılamak yerine anlamaya çalışmak, beynin duygusal merkezi olan amigdalayı yatıştırır ve yürütücü işlevleri destekler.

Sonuç

DEHB’li bireyler, kendilerini suçlamanın ustası olduklarından zamanla kendilerine olan şefkatlerini kaybederler.
Oysa beynin işleyişindeki bu farklılıkları anlamak, suçluluğun değil farkındalığın kapısını aralar.

Çünkü DEHB, “Neden yapamıyorum?” sorusunun ardında yatan sessiz biyolojik açıklamayı sunar.
Ve bu açıklamayı kabullenmek, belki de en büyük iyileşmedir.

Sudenur Kural
Sudenur Kural
Psikoloji lisans eğitimini, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde %100 burslu olarak tamamladı. Öğrencilik yıllarında, İstanbul Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Öktem Tanör’ün yanında ve çeşitli kurumlarda stajlar yaparak farklı alanlarda deneyim kazandı. Mesleki yolculuğunda; Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), aile danışmanlığı, kısa süreli çözüm odaklı terapi, mindfulness ve oyun terapisi gibi pek çok eğitim aldı. Hâlen online ve yüz yüze danışanlarıyla çalışmakta; terapi sürecinde, kişinin ihtiyaçlarını merkeze alarak bilimsel yaklaşımları bütüncül bir şekilde bir araya getirmektedir. Bu anlayışla kaleme aldığı yazılarında ve ürettiği içeriklerde, okuyucunun hem kendini hem de yaşadığı dünyayı daha derin, bilinçli ve farkındalık dolu bir bakış açısıyla keşfetmesine alan açmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar