R. F. Kuang’ın Yellowface romanı, edebiyat dünyasının dışarıdan ışıltılı görünen yüzünün ardında gizlenen hırsları, kırılganlıkları ve çarpıklıkları çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Roman, yalnızca etik düzeyde bir tartışma sunmakla kalmıyor, aynı zamanda intihalin psikolojik arka planına dair düşündürücü sorular da soruyor.
Başkarakter June üzerinden okura, bir insanın neden başkasının emeğini sahiplenme ihtiyacı duyduğunu sorgulatıyor.
İntihalin Psikolojik Temelleri
June’un hikâyesi aslında pek çok kişinin içinde saklı kalmış kaygıların ve arzuların bir yansıması.
Yazar olma yolunda çabalayan ancak kendi yazdıklarını yetersiz bulan biri olarak June, yakın arkadaşı Athena’nın ani ölümü sonrası onun yayımlanmamış eserini alıp kendine mal ediyor.
Bu davranış yalnızca hukuken suç sayılan bir eylem değil; aynı zamanda psikolojik düzeyde kökleri derinlerde yatan bir duygu durumunun göstergesi.
June, kendi üretimini değersiz görme eğiliminde olduğu için sürekli başkalarının emeğine el uzatıyor.
Bu da intihale başvuran birçok kişide görülen bir düşünce mekanizmasına işaret ediyor:
“Benim yarattıklarım yetmez, ama görünür olmak zorundayım.”
Kıyaslama, Kıskançlık ve Yetersizlik
İntihalin ardında yatan en güçlü duygulardan biri kıyaslamadır.
June’un Athena’ya karşı hissettiği kıskançlık, hikâyeyi sürükleyen temel gerilimlerden biridir.
Sosyal Karşılaştırma Kuramı (Festinger, 1954), insanların kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak değerlendirdiklerini öne sürer.
Bu karşılaştırmalar olumsuz bir yöne kaydığında yetersizlik duygusunu körükler ve kişiyi etik dışı davranışlara iter.
June’un yaptığı hırsızlık, hırsın, kıskançlığın ve yetersizlik hissinin birleşiminden doğar.
Athena’nın edebiyat dünyasındaki yükselişi, June’un kendi başarısızlığını daha da görünür hale getirir.
Bu noktada intihal, yalnızca “daha iyi olmak” için değil, aynı zamanda başkasının gölgesinden çıkma çabasının da bir ifadesine dönüşür.
Kendini Kandırma Mekanizması: Bilişsel Çelişki
Romanın dikkat çeken bir diğer yönü, June’un kendi davranışlarını nasıl meşrulaştırmaya çalıştığıdır.
“Bunu herkes yapardı” ya da “Athena’nın anlattıkları aslında benim de yaşadığım deneyimlerdi” gibi sözler, yalnızca kendini avutma girişimleridir.
Burada devreye Festinger’in (1957) Bilişsel Çelişki Teorisi girer.
İnsanlar, kendi değerleriyle çelişen bir eylemde bulunduklarında duydukları rahatsızlığı azaltmak için çeşitli zihinsel savunma mekanizmaları geliştirirler.
June’un bahaneleri, işte bu çelişkiyi hafifletme çabalarının tipik örnekleridir.
Böylece intihal, yalnızca bir hırsızlık değil, aynı zamanda insan zihninin kendini kandırma kapasitesinin de göstergesi haline gelir.
Kültürel Güç Dinamikleri ve Yayıncılık Sektörü
Bununla birlikte Kuang’ın işaret ettiği mesele yalnızca bireysel düzeyde sınırlı kalmaz.
Roman, aynı zamanda yayıncılık sektörünün ve kültürel temsillerin rolüne dikkat çeker.
Yazarlar, piyasanın talepleri doğrultusunda yaratıcılıklarını geri planda bırakıp satılabilirlik kaygısıyla yönlendirilmektedir.
Bu baskı ortamı, yalnızca intihali değil, kültürel ögelerin yüzeysel biçimde sahiplenilmesini de teşvik eder.
Özellikle Doğu Asyalı kimliklerin Batılı yayıncılar tarafından egzotik bir meta gibi görülmesi, Yellowface’in derinliklerinde sorgulanan başka bir meseledir.
Böylece intihal, yalnızca bireysel bir ahlak sorunu değil; aynı zamanda yapısal, kurumsal ve kültürel güç ilişkilerinin de bir yansımasıdır.
Başarının Gölgesinde Kaybolan Özgünlük
June’un hikâyesi üzerinden Kuang, aslında daha geniş bir insanlık durumunu sorgulatır.
Başarı arzusu, tanınma isteği ve yetersizlik duygusu birleştiğinde, etik çizgiler kolayca bulanıklaşabilir.
Burada asıl trajedi, yalnızca başkasının emeğini çalmak değil; kendi özgünlüğünü, kendi sesini kaybetmektir.
Bir başkasının kelimeleriyle yükselmek, kısa vadede başarı getirse bile uzun vadede kişisel bütünlüğün yıkımı anlamına gelir.
Sonuç
Sonuçta Yellowface, intihalin psikolojik boyutlarını derinlemesine irdeleyen bir roman olarak öne çıkar.
Yetersizlik, kıskançlık, bahaneler ve doyumsuz bir başarı ihtiyacı…
Tüm bu unsurlar, insanın kendi yaratıcılığına güvenemediğinde neler olabileceğini gösterir.
Ancak Kuang’ın en çarpıcı sorusu, romanın sonunda hâlâ havada asılı kalır:
“Başarı uğruna özgünlüğümüzden vazgeçmek, aslında kendimizden vazgeçmek değil midir?”
Kaynakça
-
Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations, 7(2), 117–140. https://doi.org/10.1177/001872675400700202
-
Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance. Stanford University Press.
-
Kuang, R. F. (2023). Yellowface. William Morrow.