Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Rüyalar: Beynin Sineması mı, Ruhun Mesajı mı?

Rüyalar ve düşler, gerçek dünyada algıladığımızdan çok daha zengin bir kurguyu önümüze serer. Çünkü orada, kendimizi olmak üzere şekillendirdiğimiz kimliğin bile ötesine geçebiliriz. Düşlerde etik, ahlak, zaman ya da kurallar yoktur; yalnızca arzular, korkular ve hedefler vardır. Aynı zamanda rüyalar, bizden ve yaşadığımız deneyimlerden bütünüyle kopuk değildir. Geçmiş anılarımıza, çocukluk yaşantılarımıza dayanan köklere sahiptir ve kimliğimizle ilgili önemli ipuçları barındırır. Bu nedenle Freud, bir kişiyi çözümlemek için rüyalardan yararlanmayı tercih etmiştir.

Rüyaların içeriğini yaşanmış olaylar oluşturur; fakat bu yaşanmış olaylar rüyada aynı şekilde kendisini tekrar etmez. Freud, rüyalar için yaşanmış olayların yeniden yorumu olarak söz eder. Rüyalarımızda gördüğümüz içeriğe uyanıkken tanık olup olmadığımız bağlantısına ulaşmak her zaman kolay olmayabilir. Bazen rüyamızda daha önce bilmediğimiz bir dili konuştuğumuz, hiç gitmediğimiz bir yere gittiğimiz gibi bizi yanıltabilen şeyler olabilir; fakat bunlar derin araştırmalar sonucu mutlaka bilincin yer alan bir anıdan kaynaklandığı gözlemlenmiştir. Bu durum, Hipermnezi yani bebeklik dönemine ait olayları hatırlama yeteneği olarak da açıklanabilir.

Uyanıkken aklımızı meşgul eden konular, genellikle gündelik hayattaki düşüncelerimizden uzaklaştıktan sonra rüyalarımıza girer. Örneğin bir yakınımız vefat ettiğinde, o acıyı yaşarken hemen o kişiyle ilgili rüya görmeyiz; ancak aradan zaman geçtikten sonra rüyalarımızda belirebilir. Beyin, rüyalar için malzeme seçerken ilginç tercihler yapar; gündelik yaşamda önemsiz gördüğümüz bir ayrıntı ya da olayı, rüyalarımızda oldukça önemli bir şey gibi karşımıza çıkarabilir. Bir insanın ruhsal sorunları ve travmaları, rüyalarda farklı şekillerde kendini gösterebilir. Zihnimiz, bizi sarsan olayların ayrıntılarını tam hatırlamayacağımız şekilde geri plana atmış olabilir. Bu gizli kalmış duyguların ve olayların rüyalar aracılığıyla ortaya çıkması, sorunların çözümüne yaklaşmamızı sağlayabilir.

Freud da rüya yorumları üzerine çalışmalarında tam olarak bunu yapmıştır: Hastalarının dile getiremediği, bastırdığı duyguları ve anıları, rüyalarını inceleyerek açığa çıkarmayı başarmıştır. Rüyaları yorumlarken bastırma, yoğunlaştırma, çarpıtma, yer değiştirme ve yansıtma gibi psikolojik mekanizmaların devreye girdiğini görebiliriz.

Rüyalarda Zaman ve Sembolizm

Rüyalarda zaman kavramı da oldukça bozulmuştur; örneğin başlangıcı ve sonu iç içe geçmiş rüyalar görebiliriz. Çarpıtmalar yer değiştirebilir, sözcükler genellikle görsel imgelerle ifade edilir. Bu görseller bazen doğrudan anlamlarını taşırken, çoğu zaman rüyayla ilgili başka bir şeyi temsil eder. Bazı düşünceler ve duygular, zihnimizde farklı semboller aracılığıyla kendilerine yer bulur (Dönmez, 2014).

Rüya kavramını daha iyi kavrayabilmek için önce bilinç ve bilinçdışı (veya bilinçaltı) kavramlarını açıklamak gerekir. Freud’un “Rüya Kuramı”, psikolojik kuramıyla aynı temelden beslenir. Freud’un “bilinçdışı” dediği bu yaklaşıma göre, davranışlarımızın temelinde genellikle farkında olmadığımız arzular, duygular ve düşünceler bulunur. Freudyen yaklaşıma göre bilinç, kişinin farkında olduğu durumları ifade ederken; duyguların, düşüncelerin ve arzuların büyük bölümü bilinçdışında yer alır. Freud’a göre insan, bilinçdışındaki arzularından habersizdir çünkü zihin içinde bir “sansürcü” görev yapar.

Bu sansür, bazı arzu ve düşüncelerin bilince ulaşmasını engeller. Toplumdan tepki görmek ya da cezalandırılma korkusu, bireyin pek çok arzusunu bastırmasına yol açar. Ancak bastırılan bu arzular yok olmaz; farklı biçimlerde ortaya çıkmaya devam eder (Fromm, 1990). Bilinçaltı, kişinin farkında olmadan yaptığı davranışları yönlendiren önemli bir yapıdır. Bu nedenle bilinçaltı, beynin “kara kutusu” olarak görülebilir. Hayat boyunca yaşanan her şey burada depolanır ve bu anılar, ölüm anına kadar silinmez.

Özellikle 0-7 yaş arasındaki çocuklar, iyi-kötü, doğru-yanlış, ahlaklı-ahlaksız gibi kavramları henüz ayırt edemedikleri için yaşadıkları her şeyi bilinçaltına kaydederler (Küçükbezirci, 2018). Freud’a göre rüyaların temel amacı, bizi gündelik yaşamın yükünden bir süreliğine uzaklaştırmaktır. Zihnimiz bir düşünceyle tamamen dolup taştığında, derin bir üzüntü yaşadığımızda ya da tüm odağımızı tek bir soruna verdiğimizde bile rüyalar, gerçeği semboller aracılığıyla ruhumuza yansıtmaktan başka bir işlev üstlenmez.

Bu bakış açısıyla, rüyaların hem günlük hayatın streslerinden bir kaçış hem de uyanıkken isteyip de gerçekleştiremediğimiz arzulara ulaşma yolu olduğu söylenebilir (Çamur, 2022).

Sonuç: Rüyalar ve İnsan Psikolojisi

Rüyalar insan ruhunun en gizemli pencerelerinden biridir. Onlar sadece uyku sırasında beliren rastgele imgeler değil; bilinçaltımızın, geçmiş deneyimlerimizin ve bastırılmış arzularımızın sembolik bir ifadesidir. Freud’un da belirttiği gibi, rüyalar gündelik yaşamın yüklerinden kaçış sağlarken, aynı zamanda iç dünyamızdaki çatışmaları ve arzuları görünür kılar.

Bazen bilinç düzeyinde fark etmediğimiz ya da kabul edemediğimiz duygular, rüyalar aracılığıyla kendini hatırlatır. Bu yönüyle rüyalar, hem psikolojik bir çözümleme aracı hem de ruhsal keşif için değerli bir rehberdir. Rüyaları incelemek, yalnızca uyku sırasında görülen sahneleri çözmek değil; aynı zamanda insan ruhunun karmaşık yapısını, bastırılmış duygularını ve zihnin yaratıcılığını keşfetmek anlamına gelir.

Rüyalar, aynı zamanda yaratıcılık ve hayal gücünün de bir yansımasıdır. Uyanıkken aklımıza gelmeyecek fikirler, beklenmedik imgeler ve alışılmadık bağlantılar rüyalar sayesinde zihnimizde şekillenir. Bu nedenle rüyalar, sadece bireysel psikolojiyi anlamak için değil, sanat, edebiyat ve bilim gibi alanlarda da ilham kaynağı olmuştur. Geçmişten günümüze pek çok düşünür, sanatçı ve bilim insanı, rüyalarında gördüklerinden esinlenerek önemli buluşlar yapmış veya eserler üretmiştir.

Dolayısıyla rüyalar, hem insanın iç dünyasına açılan bir kapı hem de kültürel ve entelektüel gelişimimizi besleyen yaratıcı bir güç olarak değerlendirilebilir.

Gamze Kesgin
Gamze Kesgin
Gamze Kesgin, lisans ve yüksek lisans eğitimini psikoloji alanında tamamlayarak Klinik Psikolog olarak çalışmaya başlamıştır. Travma, panik atak terapisi gibi alanlarda kabul ve kararlılık terapisi ile ilerlemektedir. Çeşitli dergilerde akademik yayınlar yaparak literatüre de katkıda bulunmuştur. Yazar, psikolojik konuları günlük hayatta herkesin anlayabileceği hale getirmeyi, bireylerin hayatlarına dokunarak psikolojik esnekliklerine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar