Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Acıdan Güce Yolculuk: Travma Sonrası Büyüme ve Bilinçaltı

Öne Çıkan Noktalar

  • Travma Sonrası Büyüme (TSB): Acının gölgesinde, daha derin bir yaşam bakışı, güçlü ilişkiler, dayanıklılık ve manevi farkındalık gelişebilir.

  • Bilinçaltının Gücü: Rüyalar, semboller ve terapi teknikleri, saklanan duyguları dönüştürerek iyileşme sürecini başlatır.

  • Uzmanların Görüşü:

    • Gabor Maté: Travma, “bastırmak zorunda kaldığımız şey”dir; iyileşme yeniden bağ kurmaktır.

    • Mel Robbins: Küçük ve bilinçli adımlar, bilinçaltını yeniden programlayabilir.

  • Destekleyici Faktörler: Dayanıklılık, güven veren ilişkiler, anlam arayışı ve pozitif psikoloji unsurları (umut, şefkat, minnettarlık).

  • Gündelik Hayat: Yazı, sanat ve küçük alışkanlıklar; acıyı güce dönüştürmede önemli araçlardır.

Travmanın İki Yüzü

Travma çoğu zaman acı, kayıp ve yıkımla anılır. Hayatımızda derin izler bırakan bu zorlayıcı deneyimler, bizi çoğu kez hayata tutunmak ile ondan tamamen kopmak arasındaki ince çizgide bırakır. Bazen çevremizdekilerin desteği sayesinde yeniden ayağa kalkar ve yolumuza devam edebiliriz; bazen ise içsel savaşımızda yalnız kalır, acımızla baş başa mücadele ederiz. Kimimiz duygunun tam ortasına girerek acısını derinden yaşar; kalbi yanarken direnmeye çalışır. Kimimiz ise öfke, bağımlılık ya da şiddet yoluyla baş etmeye çalışır.

“Neden bazı yaralar silinirken bazıları zihnimizin sessizliğinde fısıldamaya devam eder?”

Aslında travma her zaman görünür izler bırakmaz; kimi zaman bilinçaltının derinliklerine saklanır ve farkında olmadan korkularımızı, kararlarımızı ve hatta ilişkilerimizi şekillendirir. Freud, bastırılmış anıların kaygı ya da ilişkisel çatışmalar olarak geri dönebileceğini açıklamıştır (Freud, 1915). Jung ise bilinçaltını “kolektif semboller ve rüyalar” üzerinden yorumlamış; travmaların rüyalarda tekrar eden imgelerle kendini gösterdiğini savunmuştur (Jung, 2011).

Dr. Peter Levine travmayı şöyle tanımlar: “Travma, beyni şoka uğratır, zihni afallatır ve bedeni donukluğa hapseder.” (Levine, 1997). Ona göre travma yalnızca psikolojik bir deneyim değil; zihni, bedeni ve sinir sistemini aynı anda etkileyen bütüncül bir şoktur. Bu nedenle travmanın izleri yalnızca düşüncelerde ve duygularda değil, aynı zamanda bedensel tepkilerde de gizlidir.

Modern nörobilimsel araştırmalar da travmayı yalnızca geçmişte yaşanmış bir olay olarak değil; amigdala, hipokampus ve prefrontal korteks gibi bölgelerde kalıcı değişikliklere yol açan, sinir sistemini yeniden biçimlendiren nörobiyolojik bir süreç olarak tanımlar (Shin & Liberzon, 2010; Teicher & Samson, 2016).

Gabor Maté ise travmanın kökenini çok daha erken ve görünmez bir yerde, çocuklukta karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarda bulur. Güvenli bağlanmanın eksikliği, çocukta derin bir yalnızlık ve değersizlik duygusu yaratır. Bu duygular ise yetişkinlikte çoğu zaman iki farklı biçimde karşımıza çıkar: öfke ya da bağımlılık. Maté’ye göre bağımlılıklar, insanın acıdan ve stresten kaçış yollarıdır: “Bağımlılıklar her zaman acıdan ve ıstıraptan doğar; bağımlılıklar stresi ve acıyı yatıştırma girişimleridir” (Maté).

Öfke ise aynı acının farklı bir ifadesi, bir tür “hayatta kalma enerjisi”dir. Ancak travmanın gölgesinde bu enerji, sağlıklı yollarla işlenemez; dengesiz, bastırılmış ya da yıkıcı biçimlerde dışa vurulur.

Ne var ki travma yalnızca acının hikâyesi değildir; içinde dönüşümün olasılığını da taşır. Psikoloji bu sürece “travma sonrası büyüme” (post-traumatic growth) adını verir: acıdan doğan direnç ve güç keşfi. Travamanın bilinçaltındaki süreçlerini anlamak, iyileşmeyi yalnızca terapi odalarında değil; aynı zamanda gündelik yaşamda, yaralarından yeniden doğmaya çalışan insanların hikâyelerinde de mümkün kılar.

Travma Sonrası Büyüme Nedir?

Travma ve onun psikolojik sonuçlarıyla baş etme mücadelesi sonucunda bireyde ortaya çıkan olumlu kişisel değişiklikler olarak tanımlanır. Bu süreç, daha iyi ilişkiler kurmak, daha fazla şefkat göstermek, açıklık kazanmak, yaşama dair minnettarlığı artırmak, ruhsal gelişim, kişisel güçlenme ve dünyada yeni olasılıkları fark etme gibi etkileri içerebilir. Ayrıca bu kişisel gelişim, travma öncesindeki işlevsellik düzeyini aşan bir seviyeye ulaşabilir.

“Yara, ışığın içeri girdiği yerdir.” Bir yara, çoğu zaman zayıflığımızın, kaybımızın ya da kırılganlığımızın sembolü olarak görülür. Oysa Mevlânâ’nın bu sözü bize hatırlatır ki; yara sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda bir kapıdır. Yaranın açıldığı yerden içeri süzülen ışık, aslında iyileşme, farkındalık ve dönüşümün işaretidir. İnsan, en çok incindiği yerde kendi gücünü keşfeder. Acı, içimizde gizlenen karanlığı aralar ve bize yeni bir bakış kazandırır.

Travmalar, kayıplar, hayal kırıklıkları, güvensizlikler, aitlik hissetmeme ya da eskisi gibi hissedememe olayları karşısında veya kişilere karşı—her biri yaşamımızda bir “çatlak” bırakır. Lakin tam da o çatlaklardan, daha önce hiç görmediğimiz bir ışık sızmaya başlar. Belki de büyümek, kırılmadan öğrenilemez; olgunlaşmak, yaralarımızın rehberliğinde mümkün olur. Yara, bizi sadece acıya mahkûm etmez; içimizdeki ışığın, yani içsel gücümüzün ve bilgelik kaynağımızın yolunu açar.

Bilinçaltının Dönüştürücü Gücü

Bilinçaltı, travmaları sadece saklamakla kalmaz; onları dönüştürme potansiyeline de sahiptir. Richard Tedeschi ve Lawrence Calhoun (1996), travma sonrası bireylerde şu olumlu değişimlerin ortaya çıkabileceğini belirtmiştir:

  • Hayata bakışta derinlik

  • Daha güçlü ilişkiler

  • Yeni olasılıkların fark edilmesi

  • Kişisel dayanıklılık

  • Manevi/varoluşsal farkındalık

Dr. Gabor Maté, travmanın sadece olayın kendisi değil, o sırada “içimizde bastırmak zorunda kaldığımız şey” olduğunu vurgular. Bastırılan bu duygular, terapi ve farkındalık süreçlerinde açığa çıktığında birey kendi öz benliğiyle yeniden temas kurar.

Farklı Terapi Yaklaşımları

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Travmatik inançların yeniden yapılandırılmasıyla birey yeni bir bakış açısı kazanır.

  • EMDR: Travmatik anıların işlenmesiyle, geçmişin yükü azalır ve yeni anlamlar gelişebilir.

  • Varoluşçu Terapi: “Neden ben?” sorusundan “Bu yaşadıklarımdan ne öğrenebilirim?” sorusuna geçiş desteklenir.

  • Psikodinamik Yaklaşım: Travma sonrası ortaya çıkan içsel çatışmalar ve bilinçaltı süreçler işlenerek bireyin kendilik algısı derinleşir.

Mel Robbins ise günlük yaşamda bilinçaltının dönüştürücü gücünü “küçük alışkanlıklar” ve “bilinçli seçimler” üzerinden açıklar. Onun yaklaşımı, geçmişin gölgesinde sıkışmak yerine bilinçaltını yeniden programlamanın mümkün olduğunu hatırlatır. Böylece geçmişin gölgesinden geleceğin ışığına doğru bir geçiş mümkün olur. Bu, danışanın hazır oluşuna, destek kaynaklarına ve güvenli terapötik ilişkiye bağlıdır.

Travma Sonrası Büyümeyi Destekleyen Faktörler

  • Dayanıklılık (resilience): Çocuklukta sevgi ve güven deneyimleri, bilinçaltına bir koruma kalkanı yerleştirir.

  • Destekleyici ilişkiler: Terapist, aile veya dostlar, bilinçaltına “güvendesin” mesajı verir.

  • Anlam arayışı: “Neden ben?” sorusu zamanla “Bundan ne öğrenebilirim?” sorusuna dönüşebilir.

  • Pozitif psikoloji etkisi: Minnettarlık, umut ve öz-şefkat, bilinçaltını dönüştüren güçlü kaynaklardır.

Klinik ve Günlük Yaşam Örnekleri

  • Klinik gözlem: Çocuklukta ebeveyn kaybı yaşamış bir danışan, terapi sürecinde bu acıyı yazı ve sanatla ifade ederek hem duygularıyla yüzleşti hem de başkalarına ilham kaynağı oldu.

  • Günlük yaşam: Deprem sonrası yazmaya başlayan bir kişi, bilinçaltındaki duyguları kâğıda dökerek hem acısını işledi hem de başkalarıyla paylaşarak güçlendi.

Sonuç: Acıdan Güce Yolculuk

Travmalar hayatın kaçınılmaz parçalarıdır. Ancak bilinçaltımız, bu acıları sadece saklamakla kalmaz; onları dönüştürerek yeni bir güç ve yeni bir anlam yaratma potansiyeli sunar. Dr. Gabor Maté’nin hatırlattığı gibi: “Travmanın özü, içinde olmak zorunda kaldığımız yalnızlıktır. İyileşme ise yeniden bağlanmaktır.” Mel Robbins ise şu gerçeği vurgular: “Bilinçaltını yeniden programlamak, küçük ve bilinçli adımlarla mümkündür.” Travma sonrası büyüme, pozitif psikolojiyle birleştiğinde, acıdan güç doğar. Acılarımız, bilinçaltımızın en derininde gizlenen dönüşüm tohumlarını açığa çıkarır.

Kaynakça

Freud, S. (1915). Repression. In J. Strachey (Ed.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud (Vol. 14, pp. 141–158). London: Hogarth Press.

Jung, C. G. (2011). Memories, dreams, reflections. United Kingdom: Knopf Doubleday Publishing Group.

Levine, P. A. (1997). Waking the tiger: Healing trauma. Berkeley, CA: North Atlantic Books.

Shin, L. M., & Liberzon, I. (2010). The neurocircuitry of fear, stress, and anxiety disorders. Neuropsychopharmacology, 35(1), 169–191. https://doi.org/10.1038/npp.2009.83

PTSD Association. (n.d.). What is post traumatic growth? PTSD Association. Retrieved August 30, 2025, from https://www.ptsdassociation.com/post-traumatic-growth

Özge Aksüt
Özge Aksüt
İstanbul’da, kültürlerin ve inançların yüzyıllardır iç içe geçtiği Mezopotamya topraklarında doğdum. Bu zenginlik içinde büyürken, hayat, insanlar ve iyileşme yolları üzerine derin bir merak taşıdım. Çok küçük yaşlardan itibaren kendime ve hayata sorular sormadan duramazdım: Ruh nedir? Ruhumuzu ne sakinleştirir? Ben kimim, duygularım ve düşüncelerim bana ne katar? Merakım yalnızca kendime değil, tüm insanlığa uzanıyordu — ortak mücadelelerimize, direncimize ve dönüşüm kapasitemize. Lise yıllarında arkadaşlarım bana sevgiyle “Güzün Abla” derdi — dinleyen, huzur veren ve rehberlik eden, sonbaharın dinginliğiyle güven aşılayan bir abla figürü. Yolculuğum beni bir gün okyanusun ötesine, Toronto’ya taşıdı. Doğunun köklü mirasını kalbimde tutarak Batı’nın bakış açısını kucakladım ve kendime yeni bir hayat inşa etmeye başladım. Bugün, University of Toronto ile bağlantılı Baycrest Hastanesi Dijital Ruh Sağlığı Bölümü’nde çalışıyorum. Akademik ve klinik odak alanlarım; travma, majör depresyon ve bunların modern nöropsikoloji içindeki uzun vadeli etkileri. Bilimsel çalışmalarımın ötesinde yazı, her zaman benim için bir ifade ve içsel keşif yolu oldu. Kalemimde psikoloji, kişisel deneyim ve kültürel yansımalar birbirine dokunur. Yeni kültürleri tanımaktan ve dünyanın dört bir yanından insan hikâyelerini dinlemekten büyük mutluluk duyuyorum. Bu alan, bir anlamda, kendi yolculuğumun aynasıdır — akademik merakı, anlam, iyileşme ve bağlantı arayışıyla birleştiren bir yolculuğun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar