Sabah koşusuna çıkmadınız. Ama kendinizi parkta adım adım ilerlerken, ayaklarınızın toprağa değdiğini hissederken, rüzgarın teninize çarptığını hayal ettiniz. Peki bu sadece bir hayal miydi, yoksa beyniniz gerçekten koşmuş gibi mi davrandı?
Nörobilim bize çarpıcı bir gerçeği fısıldıyor: Beyin, hayal edilen ile yaşanan arasında her zaman net bir çizgi çekemez. Fonksiyonel MR görüntülemeleri de gösteriyor ki, yalnızca bir eylemi hayal etmek bile beynin o eylemi yaparken aktive olan bölgelerini harekete geçiriyor. Gerçeklik algımız, düşündüğümüz kadar sağlam temellere oturmuyor.
Hafızanın Kırılganlığı ve Hayallerin Gerçekleşmesi
1990’larda bilişsel psikolog Elizabeth Loftus, hafızanın güvenilirliğini test etmek için tarihe geçen bir deney tasarladı. Katılımcılara ailelerinden toplanan üç gerçek çocukluk anısının arasına, bir de tamamen uydurma bir anı eklendi: “Çocukken bir alışveriş merkezinde kaybolmak.”
Katılımcılar bu dört olayı yazılı olarak aldılar ve birkaç gün boyunca ayrıntılandırmaları istendi. İlk başta kimse sahte olayı hatırlamadı. Fakat haftalar sonra yapılan görüşmelerde katılımcıların yaklaşık %25’i, bu kaybolma hikâyesini gerçekten yaşamış gibi anlatmaya başladı. Üstelik bazıları, kim tarafından bulunduğu ya da hangi mağazanın önünde kaybolduğu gibi ek ayrıntılar ekledi.
Sonunda araştırmacılar gerçeği açıkladı: Dört anıdan biri baştan sona uydurmaydı. Katılımcıların önemli bir kısmı, bu sahte olayı “gerçek” olarak belleğine yerleştirmişti. Yine ilginç bir nokta ise katılımcılardan bu dört anıdan sahte olanı tahmin etmeleri istendi. Birçoğu gerçek anılardan birinin uydurma olabileceğini söyledi. Az bir kısmı doğru tahminde bulundu.
Bu deney, hafızanın ne kadar kırılgan olduğunu ve inandırıcı hayallerin gerçeklerden ayırt edilmesinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir.
Zihinsel Prova ve Beynin Öğrenme Kapasitesi
Profesyonel bir sporcu yarış öncesi gözlerini kapatır, derin bir nefes alır ve parkuru baştan sona zihninde canlandırır. Aslında bu, beynin gerçek bir antrenman gibi çalıştığı sessiz bir prova.
Motor korteksin aktif hale gelmesiyle kişi sadece zihninde bir hareketi tekrar ederek, kasları bile çalıştırmadan performansını artırabiliyor. Bu teknik yalnızca sporculara değil, müzisyenlere, cerrahlara ve hatta konuşma yapacak kişilere de büyük fayda sağlıyor.
Zihinsel prova sayesinde beyin, hareketin algoritmasını tekrar tekrar işler, sinaptik yolları güçlendirir ve başarıya dair bir “iç model” oluşturur. Beyin, sınırlarını sadece fiziksel tekrarla değil, hayal gücüyle de aşabilir.
Hayal Gücü: İki Uçlu Kılıç
Ancak bu güçlü mekanizma, her zaman lehimize çalışmaz. Travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) yaşayan bireylerde, beyin travmatik anıyı yalnızca hatırlamakla kalmaz, onu yeniden yaşar. Üstelik tüm fizyolojik tepkilerle birlikte: kalp atış hızının artması, terleme, kas gerilmesi…
Fonksiyonel beyin taramaları, PTSD’li bireylerin travmatik bir anıyı düşündüklerinde, beynin amigdala (tehdit algısı), hipokampus (bellek) ve prefrontal korteks (mantıksal denetim) bölgeleri arasında ciddi bir dengesizlik yaşadığını gösteriyor. Özellikle prefrontal korteksin baskılayıcı işlevi zayıfladığında, kişi o anının esiri olur.
Yani tıpkı bir sporcunun zihinsel provayla performansını artırması gibi, bir travma mağduru da aynı gücü (farkında olmadan) kendi aleyhine kullanabilir. Beyin, hayali yaşantıyı gerçek sanarak tekrar tekrar acı üretir.
Hayal gücü iki uçlu bir kılıç. Bu iki örnek, beynin en büyüleyici ama aynı zamanda en tehlikeli yanını gösteriyor: Hayal ile gerçek arasındaki sınırın geçirgenliği. Zihinsel prova başarıyı besleyebilirken, travmatik hayaller kişiyi kilitleyebilir. Anahtar ise bu mekanizmanın farkında olmakta ve onu doğru kullanabilmekte yatıyor.
Nöroplastisite: Beynin Yeniden Doğuşu
Mekanizmayı işlevsel çalıştırmanın yolu ise nöroplastisiteden geçiyor. Nöroplastisite, beynin sinaptik bağlantılarını (nöronlar arası iletişim noktalarını) yeniden düzenleme, güçlendirme veya zayıflatma kapasitesidir.
Nörobilim bugün biliyor ki, nöroplastisite sayesinde beynimiz sürekli değişir. Nöroplastisite bize beynin her an yeni bağlantılar kurduğunu, yani insanın her deneyimle aslında yeniden ‘doğduğunu’ söyler.
Beynimiz sabit bir devreler yığını değildir. Her an yeni bir oluşum içerisindedir. Bu oluşumların bazıları çevremizdeki insanlarınkine benzerlik gösterebilir ancak büyük bir çoğunluğu biriciktir. Kişinin çabasına, deneyimlerine ve yeni öğrenmelerine bağlıdır.
Nöronlar arası yeni sinapslar oluşur. Eylemsel ya da zihinsel tekrarlarla pekişir. Kullanılan yollar güçlenir, kullanılmayan ise zamanla zayıflar.
Pozitif bir senaryoyu hayal ettiğimizde haz ve motivasyon nörotransmitterleri dopamin ve serotonin artar. Olumlu beklenti ise kortizolü ve buna bağlı stres seviyesini düşürür. Seçici dikkat devreye girerek olumlu beklentiyi gerçekleştirmek için gerekli eylemleri görür ve seçer.
Bugün manifest diye adlandırılan kavramın kökleri aslında beynin nöroplastisitesinde ve insanın her dem yeniden doğuşunda gizlidir.
Yunus Emre: “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası…”