Atasözlerimiz, geçmişten günümüze uzanan, toplumun kültürel kodlarını ve değerlerini taşıyan önemli miraslarımızdır. Bu sözler, nesilden nesile aktarılırken hayatı anlama ve yönlendirme rehberi olmuştur. Ancak, her ne kadar bazı atasözleri bilgelik dolu öğütler sunsa da, bazı atasözlerinin ne kadar sağlıklı ve yapıcı olduğunu sorgulamak gerekir.
Acaba her atasözü, toplumun ruh sağlığı ve bireylerin psikolojik gelişimi için gerçekten yararlı mı? Yoksa bazıları, farkında olmadan zararlı kalıplar mı yaratıyor? Şimdi, toplumda sıkça duyduğumuz bazı atasözü ve deyimlere birlikte bakalım ve onların psikolojik etkilerini değerlendirelim.
“Kızını Dövmeyen Dizini Döver” Atasözünün Psikolojik Etkisi
“Kızını dövmeyen dizini döver” atasözü, toplumumuzda yaygın olarak kullanılsa da, şiddeti meşrulaştıran ve normalleştiren zararlı bir ifadedir. Bu söz, aile içinde fiziksel cezanın kabul edilebilir ve hatta gerekli olduğu yanılgısını pekiştirir. Oysa her birey, kadın-erkek fark etmeksizin, koşulsuz sevgi, saygı ve güven ortamında büyümeyi hak eder.
Şiddetin hiçbir biçimi asla kabul edilemez. Asıl doğru olan, “Kızını sevmeyen dizini döver” anlayışıdır; yani sevgi ve şefkatle yaklaşan aileler, güçlü ve sağlıklı bireyler yetiştirir.
“Erkek Adam Ağlamaz” Kalıbının Zararları
“Erkek adam ağlamaz” atasözü, toplumumuzda derin köklere sahip olsa da erkeklerin duygularını bastırmasına ve ifade etmekten kaçınmasına yol açan zararlı bir kalıptır.
Bu söz, erkeklerin sadece güçlü ve dayanıklı olması gerektiği; üzüntü, korku veya kırılganlık gibi duyguların ise zayıflık olarak görülmesi gerektiği mesajını verir. Oysa duygular, cinsiyetten bağımsız olarak insan olmanın doğal bir parçasıdır ve sağlıklı bir ruh sağlığı için ifade edilmeleri gereklidir.
Bu kalıp, erkeklerin iç dünyasında sıkışmasına, duygusal problemler yaşamasına ve ilişkilerinde kopukluklara sebep olabilir. Duygularını bastırmak yerine, onları kabul etmek ve sağlıklı yollarla ifade etmek, gerçek bir gücün göstergesidir.
“Evladın Var Mı, Derdin Var” Sözü ve Ebeveynlik Algısı
Bir diğer örnek olan “Evladın var mı, derdin var” atasözü, çocuk sahibi olmanın beraberinde sürekli kaygı, endişe ve sorumluluk getirdiğini ima eder. Ebeveynlik, zaman zaman sabır gerektiren; ancak bir o kadar da keyifli ve anlamlı bir süreçtir.
Bu tür ifadeler, çocuk sahibi olmayı yalnızca bir yük veya sürekli stres kaynağı olarak gösterebilir. Bu da ebeveynlerin kendilerini yetersiz, yalnız ya da çaresiz hissetmelerine yol açabilir. Dahası, çocuğun sürekli bir “dert” kaynağı olarak görülmesi, ebeveyn-çocuk ilişkisinde sevgi ve şefkatin yerini mesafeye ve duygusal yorgunluğa bırakmasına neden olabilir.
“İnanma Dostuna, Saman Doldurur Postuna” ve Güven Sorunu
“İnanma dostuna, saman doldurur postuna” atasözü ise toplumsal düzeyde bir güvensizlik duygusunu besler niteliktedir. Oysa insanlar sosyal varlıklardır ve güven duygusu, sağlıklı ilişkiler kurabilmenin en temel şartlarından biridir.
Elbette herkese güvenmek her zaman mümkün olmayabilir; ancak yakın çevremiz, dostlarımız genellikle en çok güvendiğimiz insanlardır. Bu atasözü ise tam tersini savunarak, en yakınlarımızın bile bizi aldatabileceği fikrini yayar ve bireylerde kolektif bir güvensizlik duygusunun yerleşmesine neden olabilir.
“Yuvayı Dişi Kuş Yapar” ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri
“Yuvayı dişi kuş yapar” atasözü, toplumda yaygın olarak kullanılan, fakat içerdiği anlamla kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren bir söylemdir.
Bu ifade, aile kurmanın, yuvayı ayakta tutmanın ve ev içi düzenin sorumluluğunu doğrudan kadına yükler. Böylece ev içi emeğin tek taraflılaşmasına, kadının görünmeyen emeklerinin “doğal” bir görevmiş gibi algılanmasına neden olur.
Oysa ki aile, iki kişinin birbirlerine eşit sorumluluk ve bağlılık inancı ile katkı sunduğu, emek verdiği, birlikte inşa edilen bir yapıdır. Kadını yuvanın mimarı ilan eden bu tür ifadeler, hem kadının bireysel özgürlüğünü sınırlar hem de erkekleri ev ve bakım emeğinden muaf tutarak, eşitlikçi bir ilişki modelinin önünü keser.
“Erkek Evin Direğidir” ve Baskıcı Beklentiler
“Erkek evin direğidir” atasözü, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin en güçlü örneklerinden biridir.
Bu ifade, erkeğin evin geçimini sağlamakla yükümlü olduğu inancını pekiştirir. Ancak, bu tür söylemler erkekler üzerinde sürekli güçlü, dayanıklı ve maddi açıdan başarılı olma yönünde yoğun bir toplumsal baskı yaratır. Bu durum, duyguların bastırılmasına; başarısızlık karşısında derin bir yetersizlik hissi ve özgüven kaybına yol açabilir.
Ayrıca, gerçekçi olmayan beklentiler altında kalmak, zamanla ruhsal tükenmişlik ve kimlik çatışmalarına zemin hazırlar. Unutulmamalıdır ki, bir evin direği sadece erkeğin maddi gücü değil; o evi sevgi, saygı ve sorumlulukla inşa eden ailenin eşit dayanışmasıdır.
Söz Uçar, Etkisi Kalır
Sonuçta, her ne kadar bazı atasözlerimiz geçmişin sesini taşıyıp işlevsel öğütler verebilse de, unutulmamalıdır ki geleceği bizler kurarız. Toplumlar sürekli gelişen ve değişen yapılardır; bu nedenle, her sözü olduğu gibi kabul etmek mümkün değildir.
Atasözlerini bugünün ihtiyaçları, bireysel haklar ve psikolojik sağlık perspektifinden yeniden değerlendirmek, daha sağlıklı ve eşitlikçi bir toplum inşa etme yolunda önemli bir adımdır.


