Cuma, Ekim 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Zorla Taşınan Acı: Kadınlarda Savaş Travması Ve TSSB

Savaşta sadece toprak bütünlüğü değil; insanlar da zihinsel ve bedensel olarak derin bir yıkıma uğrar.
Yakınlarını kaybetme, belirsizlik içinde yaşamak, şiddet ve zorunlu göç insanların hayatında görünmeyen ama izlerini her anlamda hissettikleri bir acıya dönüşür.

Travmatik bir deneyimin ardından ortaya çıkan bu duruma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) adı verilir.
TSSB’nin belirtileri arasında kişinin kendini sürekli tetikte hissetme hali, kabuslar, geçmişe dönük canlı anılar ve aşırı kaygı örnek verilebilir.
Travmanın şiddeti ve uzunluğu, TSSB geliştirme olasılığını artırır.

Kişi bu anıları ve duyguları travmatik olayın üstünden bir süre geçtikten sonra tekrar tekrar hatırlar.
Hatırlamasıyla beraber ellerde titreme gibi fizyolojik etkiler de gözlemlenmeye başlanır (Morrison, 2014).

Kadınlar, TSSB’nin temel belirtilerini erkeklere oranla daha fazla bildirmişlerdir.
Aynı zamanda kadınların bu süreçte duygusal tepkilerinin daha yoğun ve özgüvenlerinin daha düşük olduğu gözlemlenmiştir (Mahmood ve ark., 2019).

Bazı kadınlar çığlık sesleri duyduklarında, yanından geçen askerleri ya da duman sisi gördüklerinde bile o dehşeti zihinlerinde canlandırırlar.
Bazıları kendilerini günlük yaşamdan soyutlar, kimseyle konuşmak istemezler.

TSSB, kadınların hayatlarındaki mutluluğu da ellerinden alır.
Kişi artık kendini tanıyamaz; “Artık kendim gibi hissetmiyorum” düşüncesine kapılır.

Özellikle kadınlar, savaş dönemlerinde kopan aile bağları ve cinsiyet temelli şiddetin sorunlarını yaşarlar.
Suriye iç savaşından örnek verecek olursak, kadın ve çocukların en çok zarar gördüğü ve savaş silahı olarak cinsiyete dayalı şiddetin kullanıldığına dair raporlar bulunmaktadır.

EMHRN’nin (Akdeniz İnsan Hakları Ağı – Euro-Mediterranean Human Rights Network) hazırladığı raporda, Şam dâhil olmak üzere yedi şehirde tecavüz vakalarının olduğuna, bu saldırıların protestolar sırasında, gözaltı noktalarında ve güvenlik bölgelerinde gerçekleştiğine dair belgeler mevcuttur.

Bu tecavüzlerde kadın bedeni, muhalif gruplara karşı üstünlük kurmak ve karşı tarafı yıldırmak amacıyla kullanılmıştır (MAZLUMDER, 2014: 16).

Kültürel normlar, kişinin kendini suçlu hissetmesi ve yaşadığı durumdan utanması gibi nedenlerden ötürü kadınlar bu ve benzeri travmaları ifade etmek yerine susmayı tercih ederler.

Kadın kendini açıklamak istediğinde ise “İnsan içine çıkamazsın”, “Bu günler geçici, sabret”, “Unutmaya çalış” gibi cümlelerle karşılaşırlar.
Bu ifadeler basit görünse de, travma yaşamış biri için hayattan soyutlanmasına ve depresif belirtiler göstermesine neden olabilir.
Kişinin bu tür engellerle karşılaşması, görünmeyen yaraların derinleşmesine yol açar.

Kadınların Savaş Sonrası Mücadelesi

Savaş sonrası dönemde psikolojik destek sistemlerinin olmaması, güvensiz ortam ve maddi zorluklar içlerindeki sıkıntıların daha da büyümesine neden olur.

Kadının yükü bunlarla da sınırlı kalmaz; çocukların bakımı, güvenliği ve evdeki (ev yoksa konteyner, çadır vb.) iş yükünün yalnızca kadına ait olması, kişiyi fiziksel ve duygusal tükenmişlik döngüsüne sokar.

Araştırmalarda savaş sonrası zorunlu göç yaşayan kadınların travma nedenli psikolojik bozukluklar yaşadıkları ve bu kadınlarda özellikle TSSB ve depresyonun yüksek oranda görüldüğü raporlanmıştır (Acartürk, 2016).

Güvenlik endişesi, geleceğe dair belirsizlik ve kopmuş aile bağları bu durumu derinleştirir.
Bazı kadınlar alışma sürecinde depresyon, anksiyete ve stres gibi çeşitli sorunlarla baş ederler.

Kadın Dayanıklılığı Ve Travma Sonrası Onarım Süreci

Kadınlar, yaşadıkları travmalara rağmen yaşamı yeniden anlamlandırma ve ayağa kalkabilme kapasitesine sahiptir.

Kişinin sosyal çevresi destekleyici olursa, travma karşıtı psikososyal müdahaleler yapılırsa iyileşme süreci olumlu yönde ilerler.

Güvenli alanlar —kadınların yaşadıkları durumların yargılamadan dinlenildiği yerler— oluşturulursa kişi kendini daha iyi ifade edebilir.
Travmaya duyarlı terapi yaklaşımları, bu görünmez yükün hafiflemesine katkı sağlar (Asaf, 2017).

Geçmişteki anıları silemeyiz, ancak gelecek için onarıcı bir toplumsal zemin oluşturabiliriz.

Ruhsal Bozukluktan Toplumsal Sorumluluğa: Kadın Travmasına Bütüncül Bir Bakış

Psikoloji alanındaki uzmanlar, sürece yalnızca klinik gözlem olarak bakmamalı; bu durumu toplumsal sorun ve etik sorumluluk çerçevesinden ele almalıdır.

Savaşın kadınlar üzerindeki yükünü anlamaya çalışmak, yalnızca bireysel bir ruhsal bozukluğu tanımak değil; aynı zamanda ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur.

Kadınların yaşadığı travmaları görünür kılmak, cinsiyet temelli baskıların azalmasını sağlar ve toplumdaki eşitsizliklere dair farkındalığı artırır.

Kadınların savaş travmasıyla ilgili psikolojik desteklerin artırılması ve kadınların birbirine destek olması, TSSB’nin etkilerini önemli ölçüde azaltabilir.

Böylece savaşın yarattığı içsel yük hafiflerken, kadınlar geleceğe umutla bakabilirler.

Kaynakça

  • Acartürk, C. (2016). Göçün Ruh Sağlığına Etkisi. The Journal of Academic Social Sciences, 25, 137-137. 10.16992/ASOS.1104

  • Asaf, Y. (2017). Syrian Women and the Refugee Crisis: Surviving the Conflict, Building Peace, and Taking New Gender Roles. Social Sciences, 6, 110. 10.3390/socsci6030110

  • Mahmood, H. M., Ibrahim, H., & Gassmann, K. (2019). Posttraumatic Stress Disorder and Depression Among Syrian Refugees Residing in the Kurdistan Region of Iraq. Conflict and Health, 13, 51. https://doi.org/10.1186/s13031-019-0238-5

  • MAZLUMDER Kadın Çalışmaları Grubu. (2014). Kamp Dışında Yaşayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar Raporu. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği.

  • Morrison, J. (2014). DSM-5’i Kolaylaştıran Klinisyenler İçin Tanı Rehberi (1. Baskı). Nobel Yayınevi.

Ayşe Pelin Yaman
Ayşe Pelin Yaman
Psikoloji lisans eğitimini Ankara Medipol Üniversitesi’nde tamamlayan Ayşe Pelin Yaman, insan davranışlarını ve zihinsel süreçleri anlama konusuna her zaman derin bir ilgi duymuştur. Farklı sosyal gruplarla çalıştığı gönüllü projeler sayesinde hem teorik bilgisini pratiğe dönüştürme imkânı bulmuş hem de çok yönlü iletişim becerileri edinmiştir. Özellikle erken dönem gelişimi ve yetişkin psikolojisi konularına yoğunlaşarak bu alanlarda bilgi birikimini derinleştirmeyi ve bireylerin psikolojik iyi oluşuna katkı sunmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda bilimsel çalışmalara ve alan yazınına ilgi duymakta; araştırma temelli bir yaklaşımla mesleki bilgisini temellendirmeye özen göstermektedir. İlerleyen dönemlerde yüksek lisans yaparak uzmanlık alanını netleştirmeyi ve psikoloji alanında daha derinlemesine katkılar sunmayı planlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar