Perşembe, Ağustos 7, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Zihnimizin Sessiz Taraftarlığı: Doğrulama Ön Yargısı

Yeni bir bilgi ile karşılaştığımızda, çoğu zaman onu gerçekten anlamaya değil, mevcut inançlarımızla uyumlu olup olmadığını kontrol etmeye odaklanırız. Zihnimiz tanıdık fikirleri alkışlarken, rahatsız edici gerçekleri sessizce dışarıda bırakma eğilimindedir. Bu durum, fark etmeden içine düştüğümüz en yaygın bilişsel yanılsamalardan biridir. Gerçeğin peşinde olduğumuzu zannederken aslında sadece kendi inançlarımıza ayna tutarız. Farklı düşüncelere karşı savunmaya geçen zihin, bizi bilgiye değil alışkanlıklarımızın sığınağı olan konfor alanımıza yaklaştırır.

Peki amacımız gerçekten öğrenmek mi yoksa sadece haklı çıkmak mı?

Doğrulama Ön Yargısı Nedir?

Doğrulama ön yargısı, bireylerin mevcut inançlarına, beklentilerine veya sahip oldukları bir varsayıma yönelik kanıtları arama veya yorumlama eğilimlerini ifade eder. Bu bilişsel yanılsamaya sahip olan bireyler, inançlarını destekleyen bilgiler ararken, bu bilgilerin anlamlandırılmasında belirli bir yanlılık gösterirler. İngiliz filozof Francis Bacon tarafından ortaya konan bu kavram, insanların bir bilgi üzerine düşündüklerinde çoğunlukla yalnızca tek bir olasılığı dikkate almalarına yol açar. Yani, bireyler genellikle belirli bir varsayımın doğru olabileceği olasılığını dikkate alırken; bu varsayımın yanlış olma ihtimaline dair bilgileri göz ardı etme eğilimindedirler. Bu durum, tek bir fikir ile sınırlı düşünmelerine bağlı olarak açıklanmaktadır. Farklı bağlamlarda, doğrulama ön yargısının etkileri gözlemlenebilir. En yaygın örneklerden biri kişinin kendi siyasi görüşüne uygun medya platformlarını tercih ederken, karşı görüşe ait her türlü bilgiden uzak durmasıdır. Onaylama yanlılığı olarak da adlandırılan bu bilişsel yanılsama, bireylerin düşünce biçimleri üzerinde belirgin bir etki yaratmakta ve bu durum günlük yaşamda karar verme süreçlerinde belirli güçlükler ve yanılsamalar yaratabilmektedir (Bergen & Bressler, 2018).

Neden Bu Bilişsel Yanılsamaya Kapılırız?

  • Zihinsel Tasarruf: Belleğimiz ile örtüşen, inançlarımızı destekleyen bilgileri kabul edip farklı fikirlere kapımızı kapatmak, günlük yaşamımızda çoğumuzun başvurduğu masrafsız bir eylemdir. Bilgiye ulaşmak, onu yorumlamak ve yeri geldiğinde bu bilgi ile ne yapacağımıza karar vermek, özellikle bu bilginin miktarı fazla ise büyük bir zihinsel enerji gerektirir. Bu durumda beynimiz bilişsel yükten kurtulmak ve tasarruf sağlamak için seçim yaparken kestirme yollar tercih edecektir (Kiraz, 2020).
  • Kendilik Değeri: Haklı olmak kişinin kendini yeterli, değerli ve güçlü hissetmesini sağlar. Özellikle erken çocukluk döneminde düşünceleri sıkça reddedilmiş ya da değersizleştirilmiş biri, yetişkinlikte haklı olmayı daha güçlü bir ihtiyaçmış gibi yaşayabilir.
  • Kontrol İhtiyacı: İnsanlar belirsizlik ve kaosa karşı bir kontrol duygusu ister. Haklı olmak “Ben doğru yoldayım, olayları anlayabiliyorum” hissi verir. Bu da özellikle stres içeren durum ve olaylarda psikolojik güvenlik sağlar.
  • Sosyal Onay ve Aidiyet: Diğerleri tarafından kabul görmek, temel bir sosyal ihtiyaçtır. Haklı olduğunda birey, grubun normlarına uyduğunu ya da grup içerisinde bir statü kazandığını hissedebilir. Dolayısıyla bu durum aidiyet ve onaylanma duygusunu artırır.

Günlük Yaşamımıza Etkileri Nelerdir?

Hayat görünürde küçük fakat derinlerde kimliğimizi şekillendiren kararlarla örülüdür. Ne giyeceğimiz, hangi yoldan yürüyeceğimiz gibi gündelik tercihlerden, yaşam rotamızı çizen büyük kararlara kadar her seçim, bir yönüyle zihnimizin ve kişisel bilgi birikiminin sessiz bir yansımasıdır. Bu kararlar sadece sorunlara verilen yanıtlar değil, aynı zamanda kişiliğimiz, değerlerimiz ve sıkıca tutunduğumuz inançlarımızın bir dışavurumudur. Doğrulama ön yargısının elimizde bulunan bilgiyi nasıl algıladığımız, yeri geldiğinde nasıl hatırladığımız ve bu bilgi ile ne şekilde bir seçim yaptığımız ile doğrudan ilişkili olduğu düşünülmektedir. Buradaki sorun karar alırken tek bir yerden baktığımız ve gerçek bilgiyi inkâr ettiğimiz için objektif bir seçim yapmamızın önüne set çekmek, farklı perspektiflere kapalı hale gelmek kaçınılmaz olacaktır.

Yine günlük yaşantımızda fark etmeden maruz kaldığımız pek çok bilişsel eğilim arasında, son dönemde özellikle sosyal medya aracılığıyla belirginleşen ‘yankı odası’ fenomeni, onaylama yanlılığını daha da görünür hale getirmiştir. Bu kavram kişinin sadece kendi fikri ile benzer, farklı seslerin duyulmadığı ortamlar için kullanılmaktadır (Salman, 2022). Doğrulama ön yargısını besleyen bu fenomen bir düşünceye ait tek bir görüş içerir. İki kavram arasındaki etkileşim, bireylerin yalnızca kendi inançlarını pekiştiren görüşlerle çevrili olmasının, düşünce dünyasını nasıl daralttığını da gözler önüne seriyor.

Örneğin günümüzde sosyal medyada benzer görüşlere sahip kişileri takip edip paylaşımlarını sorgulamadan yeniden paylaşmakta en ufak bir tereddüt yaşamıyoruz. Öte yandan, karşıt fikirleri savunan bireyleri ise hemen linç etme ya da takipten çıkma refleksi gösteriyoruz. Haklı çıkmak ve çoğu zaman kendi pozisyonumuzu korumak adına kanıt toplamaya çalışmak, farklı seslere kulak vermekten daha cazip gibi görünebilir fakat günün sonunda bu davranışlar, toplumsal kutuplaşmanın temellerini sağlamlaştırıyor.

Peki Nasıl Azaltırız?

İlk adımın düşüncelerimizi sorgulama alışkanlığı kazanmak olduğu düşünülebilir. Özellikle kendi varsayımlarımıza eleştirel bir mesafeden bakabilmek, bir fikre körü körüne bağlanmak yerine farklı bakış açılarını dinlemek ve anlamaya çalışmak bu konuda bizi daha esnek kılacaktır. Amacımız haklı olduğumuzu kanıtlamak değil, gerçeğe mümkün olduğunca yaklaşmak olmalıdır. Yanıldığımızı fark ettiğimizde bunu bir öğrenme fırsatı olarak görmek, kişisel başarısızlık olarak değerlendirmemizin önüne geçebilir. Sağlıklı bir değerlendirme için bilgi toplama ve analiz sürecine yeterince zaman ayırmak büyük önem taşıyor.

Sonuç

Carl Sagan’ın da dediği gibi, “İnsanlar inanmak istedikleri şeylere inanmakta ustadırlar. İnançlarına ters düşen kanıtları yok saymakta da.” Bu durum insan doğasının bir parçası olsa da entelektüel dürüstlük ve gelişim için bu eğilimin farkında olmak büyük önem taşır. Kendi inançlarımıza alternatif olabilecek düşünceleri ciddiyetle ele almak ve neden doğru olabileceklerini düşünmek çoğu zaman tercih edilmese de en etkili yol gibi görünüyor.

Kaynakça

  • Bergen, C., & Bressler, M. (2018). Confirmation bias in entrepreneurship. Journal of Management Policy and Practice, 19(3), 74–84.
  • Kiraz, E. (2020). Sosyal medyada sahte haberin yayılmasında kullanıcı faktörü. İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi (İNİF E-Dergi), 5(1), 9–24.
  • Salman, G. (2022). Dijital iletişimde yanlış bilgi: Teknolojik ve psikolojik faktörler açısından bir değerlendirme. In Dijital İletişim Fırsatlar ve Tehditler (p. 135).
Arzu Çağlar
Arzu Çağlar
Arzu Çağlar, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nde %50 burslu, Psikoloji 3. sınıf öğrencisidir. Akademik ilgi alanları bilişsel ve klinik psikoloji üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle zihinsel süreçlerin günlük yaşantımızı nasıl şekillendirdiği ve içsel süreçlerin davranış üzerindeki etkisi üzerine araştırmalar yapmaktadır. Yazılarında bilimsel literatürü referans alarak psikolojinin gündelik yaşamdaki yansımalarını, davranış üzerindeki karşılıklarını incelemeyi ve psikolojik bilgiyi sade ve anlaşılır bir dille toplumla buluşturmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar