Yeni Bir Günün Telaşı
Yeni bir gün… Daha gözlerinizi açmadan beyninizde yankılanan o sesler; “Bugün halletmen gereken işlerin bunlar, acele etmelisin, unutma, hızlan, toparlan.” Hiç bitmeyen ve gittikçe uzayan bir yapılacaklar listesi… Henüz güne başlamadan içimizi kaplayan o telaş… Peki, bu hızın içinde gerçekten yaşıyor muyuz?
Her şeye acele etmek bizi sürekli tetikte tutar, beynimiz savaş ya da kaç modunda çalışmaya başlar. Sürekli bir sonraki adımı düşünmekten şu an elimizde olanların farkındalıkla varamayız. Bu da içinde bulunduğumuz anı sürekli kaçırmamıza neden olur. Şimdi ve burada yaşamanın ne kadar önemli olduğundan bahseder dururuz hep, anı yaşa, anda kal, meditasyon yap, derin nefes al… Peki durup baktığımızda ne kadar anda kalabiliyoruz, hiç düşündünüz mü?
Otomatik pilotta bir yaşam sürüyoruz, bir düşünelim:
- Yürürken başınızı kaldırıp gökyüzüne baktınız mı?
- Yemek yerken gerçekten tadını alarak yediniz mi yoksa önünüzdeki ekranlara bakmaktan ne yediğinizi mi fark edemediniz?
- Sevdiklerinizle vakit geçirirken, onlarla sohbet ederken onları gerçekten dinlediniz mi, anlamaya çalıştınız mı, yoksa konuşmak için sıranın size gelmesini mi beklediniz?
Zihinsel Karmaşa ve İçsel Yalnızlık
Zihnimiz bugünlerde hiç olmadığı kadar meşgul. Telefon ekranları, haber akışları, bildirimler, her şey dikkatimize musallat olmuş durumda. Bu kadar çok dış uyaranın olduğu yerde zihnimiz kendi iç sesimizi duyamaz hale gelir. Duyamadıkça da uzaklaşırız, önce kendimize, sonra başkalarına ve hayata… Bu durum aslında günümüz insanının en büyük çelişkisini ortaya çıkarır. Dolu bir yaşamda derin boşluk hissi.
Psikoterapide danışanların şu cümleyi kurduğuna sıkça rastlarız: “Her şeyim var ama hiçbir şey yetmiyor, sanki hep bir şeyler eksikmiş gibi.” Bu, yavaşlamak olmadıkça karşılaştığımız ruhsal bir çıkmazdır. Çünkü yavaşlamak içsel bir yakınlaşma yaratır, iç dünyamıza dönüp bakmamızı, kendimizi daha iyi tanımamızı sağlar. Bizi kendimize yaklaştırır.
Zamanla Yarışmak: Neyi Kaçırıyoruz?
Çevremiz bize hep daha fazlasını yapmamızı öğütlüyor. Daha çok öğren, daha çok paylaş, daha çok üret. Tüm bu “daha çoklar” arasında, azın ve yavaşlamanın gücünü unutuyoruz.
Her zaman daha iyisini yapabilmek adına kendimizi tüketiyoruz. Oysa mükemmel diye bir şey yoktur. Her zaman daha iyisi vardır. Önemli olan kendimizi başka insanlarla karşılaştırmamaktır. Evet, hayat bize belki hep bir yarış gibi sunuldu bu zamana dek ama aslında bizler bir yarışta değiliz, yaşamdayız. Herkesin gelişim yolculuğu, hayatta ilerleyiş hızı farklıdır ve öyle de olmalıdır. Kendimizi yine kendimizle karşılaştırmak bize hayatta her zaman en sağlıklı sonucu verecektir.
Yavaşlamak ve iç dünyamıza yönelmek. Önceki versiyonumuz ile şu anki versiyonumuzu düşünmek. Kendimize neler katmışız, kendimizden neler götürmüşüz? İyi ve kötü yanlarımızla kendimizi sevebilmek ve kabul edebilmek.
Sosyal medya üzerinden “başka” insanların başarılarını, gezilerini, üretkenliğini dakikalar içerisinde tüketiyoruz. Bu da bizi bilinçdışı bir rekabete itiyor. “Ben neden yavaşım, yeterince üretemiyor muyum?” düşüncesi öz saygımızı zedeliyor.
Belki de asıl başarı bu yarışa katılmamakta gizlidir.
Belki de asıl başarı yavaşlamaktır.
Yavaşlamak Neden Bu Kadar Zor?
Çünkü durduğumuz zaman, iç sesimiz daha net duyulur. Bastırdığımız duygular, düşünceler… Belki de bu yüzden yavaşlamayı değil, hızlanmayı seçiyoruz. Unutmamalıyız ki bastırdığımız hiçbir duygu ya da düşünce ölmez, bir gün daha şiddetli şekilde karşımıza tekrar çıkar.
Yavaşlamak Ne Demek?
- Geç kalmak değil, zamanla barışmaktır.
- Tembellik değil, seçim yapma cesaretidir.
- Verimsiz olmak değil, bilinçli olmaktır.
Nasıl Yavaşlanır?
- Farkındalık Geliştirerek: Kendimize zaman ayırarak, bir anlık da olsa duraksayarak, zihnimizi gözlemleyerek.
- Hayır Diyerek: Hayır demek bazen zor olsa da kendimiz için ve sınırlarımızı çizebilmemiz için çok önemli bir kelime. Bize iyi gelmeyen her şeye ve herkese “hayır”.
- Tek İşe Odaklanmak: Bazen birden fazla işi aynı anda yapmaya çalışıyoruz bu da dikkat dağınıklığımızı artırabiliyor. Pek çok işi aynı anda yapmaya çalışmak yerine, bunları bir plan doğrultusunda sıralayıp odağımızı tek noktaya vermek, stresimizi de azaltacaktır.
- Doğayla Temas: Doğanın ritmi yavaştır. Bir ağacın büyümesi bize sabrın ve zamanın önemini hatırlatır. Bazen bir yürüyüş yapmak, bir ağacın altında soluklanmak bile bize iyi gelebilir.
Kendine Doğru Bir Adım
Belki bu yazıyı okuduktan sonra telefonunuzu sessize alırsınız. Belki bir sonraki kahvenizi dışarıda, gökyüzüne bakarak içersiniz. Belki yürürken adımlarınızın sesini ilk kez duyarsınız. Küçük ama etkili değişiklikler…
Çünkü hayatın büyüsü, tam da bu küçük farkındalıklarda saklıdır. Unutma, hayat kaçmıyor. Acele etmiyor. Kimseden uzaklaşmıyor. Sadece seni bekliyor.
Yavaşla.
Derin bir nefes al.
Hayat seni bekliyor. Ve sen, tam zamanında geldin.
Yavaşla.
Çünkü ruhun ancak o zaman sana yetişebilir.