Travma ilk başlarda sadece fiziksel olarak tanımlanmıştır. Psikoloji biliminin gelişmesiyle farklı türde travmaların yaşanabileceği görülmüştür. Yine kavram ilk çıktığında travma yaşayan insanlar sağlıklı birey iken de güçsüz ve hastalıklı olabilecekleri üzerinde kanaatler olduğundan travma yaşayan insana hastalıklı olarak bakılmıştır. Sosyal medyada ve günlük yaşamda konuşma dilimize girmiş olan travma kavramı her üzücü veya sıkıntılı durumlar karşısında kullanılmakta. Özellikle “çocukluk travması” üzerinde çok durulmakta ve mizaha dahil edilmektedir. Gerçekten yaşadığımız olaylar travma oluşturacak düzeyde mi? Yoksa travma kavramı yanlış veya eksik mi kullanılıyor? Öncelikle travma kavramını bilimsel olarak açıklayalım.
Travma Kavramına Bilimsel Bakış
Travma, kişinin benimsediği gerçekleri sarsacak veya yıkacak bir durumdur. Sahip olduklarının kaybolacağı inancı bedeni ve düşünce sistemini sarar. Dünya anlamsız ve işlevsiz gelir. Birey çoğunlukla şok ve ani olaylar yaşar. Yaşadığı olayı anlamlandırmaya çalışan ego, savunma mekanizmalarını kullanır. En sık kullanılan savunma mekanizmaları ve örnekleri:
- Bastırma veya baskılama, en temel ve sık kullanılan savunma mekanizmasıdır. Üst benliğe yani kişinin değerlerine ve ahlakına uygun olmayan egoyu sarsan durum veya istekleri yok saymak. Bilinçli olarak dışa vurulmasını engellemek.
- Değersizleştirme, kişinin yaşadığı olay sonucu oluşan duygusal çatışmanın stresinden kurtulmak için kendisine veya başkasına olumsuz atıflarda bulunması.
- Entellektüelleştirme, kişinin yaşadığı olumsuz deneyimin duygusal kısımlarının ortadan kalması ve yaşadığı deneyimin sosyolojik boyutta incelemesi.
- İzolasyon, kişinin üzücü veya sarsıcı olay karşısında duygusal bağını koparması. Duyguları yok sayarak olayı anlatmak. Örneğin; önemli bir kayıp yaşayan bireyin olay karşısında tarafsız ve duygusal olmayan tavrı.
Bu savunma mekanizmaları gözlemlerim doğrultusunda travma sürecinde çok kullanılmakta. Örnek verecek olursam asrın felaketi 6 Şubat depremi diyebilirim. Hem depremzede hem de kayıp yaşayan çoğu kişi duygu ve isteklerini bastırdı ve yardım etmeye devam etti. Olayla ilgili sosyolojik ve sismolojik açıklamalar yaparak entellektüelleştirme savunma mekanizmasını kullandı. Yaşanan olayın duygusal boyutuna değinmeden olayları tarif ettiler. Bazıları ise kayıpları için kendini veya çevre koşullarını suçladı. Ve tüm Türkiye depremi hissetmese dahi toplum olarak bir travma oluştu.
DSM-5’e Göre Travmanın Tanımı ve Kriterleri
Savaşlar, doğal afetler, fiziksel ya da cinsel saldırılar, trafik kazaları, ölüm olaylarına tanık olma, yaşama tehdidi içeren hastalıklar ve benzeri gibi kişileri zorlayan ve başa çıkma düzeylerini sınayan olaylar travmatik olay olarak isimlendirilir. Sadece bireyin kendisinin yaşaması gerekmez. Başkalarının yaşadığı olaylara tanık olma, bir yakınının başına bu tür olaylar geldiğini öğrenme ve travmatik olayların rahatsız edici ayrıntılarıyla aşırı derecede karşı karşıya kalmak travma sonrası stres bozukluğuna sebep olabilir. Aşağıda yazılan belirtiler bir aydan fazla süredir olması gereklidir:
- Olayla ilgili tekrarlayıcı rüyalar görmek
- Olay yeniden yaşanıyormuş gibi hissetmek
- Olayı hatırlatan her şeyden uzaklaşmak
- Sevdiği etkinliklerden keyif almamak
- Sosyal içe çekilme
- Her an tetikte olma
- Uyku bozuklukları
Çocukluk Travması Nedir?
Çocukluk travması, her bireyin deneyimi kendine özgü olacağı şekilde gerçek bir kavramdır. Çocuğun bakım vereni tarafından duygularını, bedenini kötüye kullanımını içerir. Duygusal, psikolojik ve fiziksel ihmal ölçüleri olması gerekir. Doğal afetler ve ağır hastalıklar da çocukluk travması için geçerli sebeplerdir. Daha anlaşılır olması açısından birkaç soruya cevap vermenizi isteyeceğim:
- Bakım vereniniz (anne, baba, bakıcı vb.) tarafından sıklıkla küfür ve hakarete uğradınız mı?
- Çocukluğunuz boyunca bir veya birkaç yetişkin tarafından bedeninize sıklıkla dokunuldu veya okşandı ve dudağınızdan öpüldü mü?
- Ebeveynleriniz arasında şiddete maruz kalan var mıydı?
- Evdeki bireylerden ağır psikolojik rahatsızlık yaşayan biri var mıydı?
- Çoğunlukla yemek bulamaz ve yiyemez durumda mıydınız?
Bu sorular aslında travmanın ne kadar önemli bir kavram olduğunu ve her üzücü ve sıkın veren olaya travma diyemeyeceğimiz de gösteriyor.
Sonuç: Çocukluk Travmasının Gerçek Nedeni
Sonuç olarak, gözlemlerim gösteriyor ki: çocuklar incindikleri için travma yaşamazlar. Çocuklar acılarıyla yalnız kaldıkları için travma yaşarlar. Çocuklar duygularını kimseyle paylaşamadığında ve acıyla yalnız kaldıklarında bu durumla başa çıkmak için yaptıkları şey kendilerinden kopmak veya duygularını yok saymak oluyor. Bastırılan duygular yetişkinlikte çocukluk travması olarak çıkıyor.