Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Toksik Pozitiflik: Olumsuz Duyguların Bastırılması

Son zamanlarda her yerde karşımıza çıkan bir söylem var: “Mutlu ol, pozitif kal, enerjini yüksek tut!”
Gerçekten böyle bir şey mümkün mü? Hayat, sadece neşeden, kahkahadan ve güzel anlardan mı ibaret? Peki ya üzüntü, öfke, hayal kırıklığı? Bu duygulara ne yapacağız? Yokmuş gibi mi davranacağız? İşte tam burada toksik pozitiflik devreye giriyor. Bu, her durumda pozitif kalmayı dayatan, olumsuz duygulara yer bırakmayan bir tutum. “Üzülme, bak daha kötü durumda olanlar var!”, “Her şeyin bir sebebi var!”, “Gülümse, negatif olma!” gibi cümleler aslında iyi niyetli gözükse de derinlerde çok tehlikeli bir mesaj taşıyor: “Olumsuz hissetmek yanlıştır, bunu gösterme, bastır, mutluymuş gibi yap.”

Neden ‘toksik pozitiflik’ zararlıdır?

Gerçek duyguların bastırılmasına yol açar. Üzüntü, öfke, korku gibi duygular da en az mutluluk kadar doğaldır. Bunları bastırmak, uzun vadede psikolojik sıkıntılara neden olabilir. Bastırılan duygular yok olmaz, aksine daha da güçlenir. Sürekli pozitif olmak için kendimizi zorladığımızda, aslında içimizde büyüyen bir yük yaratırız. Üzüntümüzü, öfkemizi bastırmak, bir balonu şişirip şişirip patlamamasını beklemek gibidir. Oysa balon da tıpkı ruhumuz gibi, taşıma kapasitesini taşırabilecek ufak bir durumda, büyük bir gürültü ile patlar ve bizi kontrol edilemez bir hale sokar.

Yoğun bir suçluluk hissettirebilir. Kötü hisseden biri, “Ben neden mutlu olamıyorum?” diye düşünüp kendisini yetersiz görebilir.

Zor durumlarla baş etmeyi zorlaştırır. Olumsuz duyguları yok saymak, sorunları çözmez. Aksine, kişinin kendini kandırmasına ve sorunları halının altına süpürmesine neden olabilir.

Sosyal ilişkileri zedeler. Toksik pozitiflik, birinin gerçek hislerini paylaşmasını engelleyebilir. Sürekli “Pozitif ol!”denildiğinde, kişi kendini anlaşılmamış ve yalnız hissedebilir.

Gerçekten mutlu olabilmek için, mutsuzluğu da kabul etmemiz gerekir. Zor bir dönemden geçiyorsak, bunu görmezden gelip sahte bir gülümseme takınmak, içimizdeki yaraları iyileştirmez. Aksine, iyileşmeyi geciktirir.

Her Duygu Değerlidir!

Mutluluk kadar hüzün de, hayal kırıklığı da, öfke de değerlidir. Bu duygular bizlere bir şeyler anlatmak için varlar. Birine kızıyorsak, sınırlarımız ihlal edilmiş olabilir. Üzülüyorsak, bir şey bizim için gerçekten önemli olabilir. Eğer bunları görmezden gelirsek, kendimizi de görmezden gelmiş oluruz.

Bu yüzden, bazen mutsuz olmayı da seçmeliyiz. Bazen üzülmeli, bazen pes etmeli, bazen “Bugün iyi değilim.”diyebilme cesareti göstermeliyiz. Zira hayat, yalnızca mutlu anlardan ibaret değil. Her duygunun kendine ait bir alanı ve zamanı var. Önemli olan, duygularımızı inkâr edip bastırmak yerine, onları tanımak, anlamak ve sağlıklı bir şekilde ifade edebilmektir.

Sürekli mutlu olmak zorunda değiliz. Gerçek mutluluk, sahte gülümsemelerin ardında değil, hayatı olduğu gibi kabul edebilmekte saklıdır.

Olumsuz Duyguların Kabulü ve Psikolojik Dayanıklılık

Olumsuz duyguları kabul etmek ve onlarla baş etmeyi öğrenmek, bireyin psikolojik dayanıklılığını artıran önemli bir süreçtir. Neff’in (2003) Öz-şefkat Kuramı, kişinin olumsuz duygularını bastırmak yerine onları anlaması ve kendisine nazik yaklaşmasının ruh sağlığı açısından daha faydalı olduğunu ortaya koymaktadır.

Olumsuz duyguların kabulü, bireylerin yaşadıkları zorlayıcı olayları anlamlandırmasına, onlardan öğrenmesine ve uzun vadede psikolojik esneklik geliştirmesine yardımcı olur. Örneğin, Kashdan ve Rottenberg (2010) psikolojik esneklik üzerine yaptıkları çalışmada, duygusal çeşitliliğin ve zorlayıcı duygularla sağlıklı bir şekilde yüzleşmenin, depresyon ve anksiyete riskini azalttığını bulmuşlardır.

Sonuç ve Öneriler

Toksik pozitiflik, bireylerin duygusal deneyimlerini eksik veya hatalı bir şekilde işlemesine yol açarak, uzun vadede psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilir. Olumsuz duyguların bastırılması yerine kabul edilmesi ve sağlıklı bir şekilde işlenmesi, psikolojik iyi oluş açısından daha sürdürülebilir bir yol sunmaktadır.

Bu bağlamda, bireylerin duygularını özgürce ifade edebilecekleri güvenli alanlar yaratmaları, sürekli mutlu olma zorunluluğu içeren sosyal medya gönderilerine eleştirel bir gözle yaklaşmaları ve bilişsel davranışçı terapi (BDT)gibi kanıta dayalı yaklaşımlarla duygusal farkındalıklarını artırmaları önerilmektedir. Psikolojik dayanıklılığıartırmak için olumlu düşünceyi zorunlu bir hale getirmek yerine, hem olumlu hem de olumsuz duyguların varlığını kabul eden bir denge sağlamak gerekmektedir.

Bu nedenle, “Her zaman mutlu olmalıyım” inancının yerine, “Tüm duygularım geçici ve doğaldır.” anlayışıyla hareket etmek, bireylerin daha sağlıklı bir duygusal süreç geliştirmesine yardımcı olabilir

Kaynakça

  • Kashdan, T. B., & Rottenberg, J. (2010). Psychological flexibility as a fundamental aspect of health. Clinical Psychology Review, 30(7), 865-878.

  • Neff, K. D. (2003). The development and validation of a scale to measure self-compassion. Self and Identity, 2(3), 223-250.

Gökçem Elif Yolcu
Gökçem Elif Yolcu
Gökçem Elif Yolcu, psikolojik danışman ve yazar olarak çalışmaktadır. Yolcu, kamuda dezavantajlı bireylerle çalışmalar konusunda geniş deneyime sahiptir. Bilişsel davranışçı terapi, aile ve ilişki danışmanlığı alanlarında uzmanlaşmıştır. Kendine ait bir çocuk kitabı olup online platformlarda, yazarlık projelerinde ve dergilerde kişisel gelişim ve psikoloji üzerine yazılar ve öyküler yazmaktadır. Bazı yayınevlerinde yayınlanacak olan kitapları pedagojik açıdan incelemektedir. Psikolojiyi ve yazarlığı birleştiren projelerde kendini geliştirerek, araştırmalar ile özgün içerikler üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar