Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Şefkat Üzerine Bir İç Bakış 

Şefkat nedir diye düşündüğümüzde sevme, koruma, önemseme  ve öncelik verme gibi kimi iyi niyetler ile eş olarak zihnimizde  temsiller canlanır. Sevecenlikle, ilgiyle ilintilidir ve bu şefkat eylemi  temelinde farkındalık ve bilinçlilik halini barındırır. 

Şefkat duygusal bir yanıttır. Çeşitli duyguların yansımasıdır. 

Şefkatin Biçimleri  

Şefkat başkalarına göstermeyi en iyi yapabildiğimiz bir duygu  ancak her duygunun önce kendi içimizde birikmesi bizi sarıp  sarmalaması, içimizde dolup taşmasıyla bir başkasına  verilebilecek olduğu bir gerçek. O zaman şu soruyu soralım.  Elimizde olmayanı nasıl bir başkasına verebiliriz ki? 

Bir Başkasına Duyulan Şefkat 

Bir kimsenin çektiği acıya karşı nazik ve duyarlı oluruz. Onu teselli  etmek, acısını biraz da olsa hafifletme arzusu ile eyleme geçeriz.  Belki de şefkatin en bilindik hallerinden biridir. 

Bize Verilen Şefkat 

İnsan doğası gereği şefkate muhtaç olarak dünyaya gelir. Bunun  en belirgin örneğini bir bebeğin dünyaya gözlerini açtıktan sonra  ilk ihtiyaç duyduğu şeylerden birinin şefkatin sıcaklığı ile sarılıp  sarmalanınca giderdiğinde görebiliriz. 

Yetişkinlikte ise bu şefkati çeşitli biçimlerde çeşitli yakın  ilişkilerimizde yine ararız. 

Bizler acı çekerken bize yaklaşan destek elini kabul etmek, ona  açık olmak şefkati almaktır. Kimi zaman ise bu şefkati adeta  öteler kendimizi yalnızlaştırır ve desteği kendimize hak görmeyiz.  Bu yalıtım hali sandığımızdan daha yaygın olan bir tutumdur. 

Kendimize Karşı Şefkatli Olmak: Öz Şefkat 

Kişinin kendi acısına karşı bir yanıt olarak kendisine nazik olması  ve ihtiyacını duyduğu anlayışı, kabulü vermesi öz şefkattir.  Deneyimine karşı negatif eleştiriler yerine gözlemleyen bir bakış açısı ile kendini dinleyebilmesidir. 

Neden bu acının içindeyim sorusu yerine bu acıdan geçerken  neye ihtiyaç duyuyorum sorusunu seçmesidir. 

Öz şefkat ile kendini anlama, kendine iyilik edebilme yollarını  öğrenen kişi artık içinde büyüyen şefkati diğerlerine daha  derinden verebilir. 

Bunun yanında kendimize insaf etmezken bir başkasına anlayış gösterdiğimiz çok an vardır fakat bunların bir tükenme noktası  olabilir. 

Carl Gustav Jung şöyle diyordu ve aslında şefkatin önceliğinin  kişinin kendi içinde yapıp ettikleri ile ilintili olduğuna dair bir  kavrayışı açıklıyordu: “Ya şefkatime en muhtaç kişinin, sevilmeye  en muhtaç düşmanımın… Kendim olduğunu fark edersem? O  zaman ne olacak?” Sahi ya ne olacak? 

İçimizdeki Şefkati Tanımak  

Şefkatin bir kapı aralayan gizli ve içten gelen güç olduğunu,  şefkatin içimizdeki en derin duygulara temas edebildiğini ve  saflığının derinden geldiğini görmekteyiz. Kendi içimizde  deneyimlediğimiz duygularla buna şahitlik edebiliriz. 

Şefkat öncelikli bir duygu sanki bir harman bir sarmalayan,  kollayan bir derinliği olan büyük ve genişliği içinden çıkarmaya  gönüllü olduğunda büyüyen bir duygu ve öyle büyüyor ki insan  şaşırıyor kalıyor. 

Şefkat bir tamamlayıcı en zalim olayların en derinlerinde, içinde  kötü havalar estirdiği zamanlarda seni dinleyen ve senin yanında  olan bir duygu, sana olan güveni, yürüdüğün yolda kendine yol  arkadaşlığı yapmayı, sana acı ile yüzleşmeyi sabırla öğreten bir  duygu. 

Bu sabır ile büyüyen şefkat cesarete ihtiyaç duyuyor. Acı ile  yüzleşmeyi gerektiriyor. 

Acı çeken hassas taraflarımızı gerçekten bakabilmeyi gerektiriyor.

Kendimizi gözlemlemeye başladığımızda çektiğimiz acıya karşı  verdiğimiz yanıtları görmeye başlıyoruz. 

Kendi acımıza karşı kendimizi bir kez daha eleştirirken buluyor  muyuz? 

Hatta belki acının salt halinden ziyade çektiğimiz acının içine tuz  biber eker gibi neden acı içindeyim diyoruz. 

Bu halimizle daha derin bitmeyen bir kavgaya tutuşuyoruz. Acının doğallığına bakıp o acının etrafına nakış gibi işlediğimiz  anlamları gördüğümüzde başka bir yanıt oluşturmak mümkündür.  Acımızı daha sert bir çerçeve içine alıyor olabiliriz. Ona verdiğimiz  anlam ile yükümüzü ağırlaştırıyor olabiliriz. Oysa acının salt haline  bakabildiğimizde biraz daha özgürleşiriz. 

İnsanın doğasında acı kaçınılmazdır. 

Mühim olan onu ele alış biçimizdir. 

Acıya Karşı Bir Yanıt Olarak Şefkat 

Şefkat bir gereklilik hayatta yol alırken aslında mecbur olduğumuz  bir gerekliliktir. Dizlerimiz kanaya kanaya yürümeye kendimizi  zorlarsak nasıl ki yürümenin bir noktasında tökezleyeceksek bir  durup o yaralara bakmak iyileştirmek için adımlarımızı  yavaşlatmak durumundayız. 

Yoksa o yol acı içinde geçen bir yükümlülük olacak tek  düşündüğümüz acı hissinin geçmesi bizi artık bırakması hangi  vakit olacak diye düşünmek olacak. 

Acı ile konuşmayı öğrenmek, şefkat ile mümkün, acının derinini  kazımak değil bu, acının bizim ihtiyaç duyduğumuz noktalara  nasıl temas etmemizi istediğini kavrayabilmek. 

Acı çekiyor olmak esasında bir uyarıcı işarettir. 

Kendimizi dinleyebilme, şefkatin yollarında acı ile beraber  yürüyebilme cesareti gösterebilme her şeyin şifa noktası olacak. 

Acı ile Olan İlişkimiz 

Kendimizle olan kavgamızın devamında acı çektiğimiz için  kendimizi yaralamaya, derinin üstünü değiştirmeye çalışırken  kanatmaya devam ediyoruz.

Acı çekmek, bulunduğumuz sıkıntı veren durumda kalmak  istemiyoruz ondan kurtulmak onu dönüştürmek istiyoruz bunların  başımıza gelmesini hiç hak etmediğimize dair ısrarımızla işin  içinden çıkmak isterken debelenip duruyoruz. 

Kabul Etmek 

Acı kaçınılmaz ve hayat devam ettikçe bizimle olacak. Belki  hayata anlam vermek kabul edebilmek ile başlayacak. Asıl rahatsızlık veren acı değildir. Acı çekmeyi hiç istememe ile  giden süreğen olan bir inatçılık hali asıl suçlu olabilmektedir. İşte bu noktada acının kabulü karşımıza çıkmaktadır. Ne şefkat kabulden ayrılabilir ne şefkatsiz bir kabul mümkün  olabilir. 

Kabul edebilmek, içinde olunan zamana dikkat edebilmek,  yaşadığın ana gözlerini açarak bakabilmek, deneyimlediğin her ne  ise ona dair merak ve ilgi gösterebilmek, içinde olup biten  duyguyu dinleyebilmek, sana gösterdiği ve göstereceği nice  yollarda o duygunun anlattığına kulak kesilebilmek ve o anlattığı  ile yaşanılan her ne ise karşı çıkmak yerine inceleyip bir misafiri  ağırlarcasına gelip geçici olduğunu bilerek buyur edebilmektir. 

Son Söz 

Biz sabırsız ve inatçı doğalarımızla iyi hislerle hayatta yol almak  kötülerden bir an evvel kurtulmak isteyen varlıklarız. Şu var ki her defasında bu iş böyle yürümüyor, sabırsız doğamızın  sakince beklemeye ihtiyacı oluyor. 

Germer satırlarında sanki bize bir öğüt bırakıyor ve diyor ki:  “Sorunlarımızın yegane yanıtı, her ne olurlarsa olsunlar, bunları  her şeyden önce tam ve eksiksiz olarak bilmektir.” 

Acıdan kaçmaya çalışmak nafile bir çaba oluyor ve kişiyi daha  daha kanatıyor.Acının kabulünün devamında şefkat bize yol  gösterici olarak eşlik eden bir dost esasında ve bizler bu eşsiz  dosta en yakın olanız.Şefkati içimizde büyütme kapasitemiz var.  Kendimizle olan ilişkimizde anahtarları en iyi bulabilecek olan yine  bizleriz. O halde soralım; Benim acıma neden olan nedir?  Kendime nasıl yardım edebilirim?

Kaynakça  

Atalay, Z. (2019). Şefkat: zorlayıcı duygu ve durumlarla  yaşayabilme sanatı, İstanbul, İnkılâp Kitabevi. 

Germer, C. K. (2019). Öz şefkatli farkındalık tahrip edici duygularla  başa çıkabilmek, (Çev. H. Ü. Haktanır). İstanbul, Diyojen  Yayıncılık. 

Germer, C. K. Ve Neff, K. D. (2013).  

Self-compassion in clinical practice. Journal of Clinical  Psychology, 69(8), 1-12. 

Gilbert, P. (2005). Compassion and cruelty: A biopsychosocial  approach. In P Gilbert (Ed) Compassion: Conceptualisations,  research and use in psychotherapy, London, Routledge. 

Neff, K. (2021). Öz Şefkat: Kendine Nazik Olmanın Kanıtlanmış Gücü, (Çev. E. Güldemler). İstanbul, Diyojen Yayıncılık.

Gizem Demir
Gizem Demir
Gizem Demir, Psikoloji lisans eğitiminin ardından Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisansını tamamlamıştır. “Kronik ve Nükseden Depresyonun Mindfulness Temelli Müdahaleler Çerçevesinden Değerlendirilmesi: Öz Şefkatin Koruyucu ve Önleyici Etkisi” isimli çalışması ile klinik psikolog unvanı almıştır. Bilişsel Davranışçı Terapi, Çözüm Odaklı Terapi, Mindfulness, Öz Şefkatli Farkındalık, Sanat Terapileri, Kriz ve Travmaya Yönelik Yaklaşımlar üzerine akademik eğitimler almıştır. Klinik alanı deneyimleme niyeti ile özel psikiyatri kliniği, hastaneler ve toplum ruh sağlığı merkezi olmak üzere çeşitli kurumlarda stajlar yapmıştır. Yaşlıların iyilik hâlinin artırılması için mindfulness uygulayıcısı psikolog, deprem gönüllüsü uzman psikolog olarak çeşitli gönüllü projelerde çalışmıştır. Psikoterapi çalışmalarını yetişkinlerle bireysel terapi üzerine sürdürmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünü benimseyen Klinik Psikolog Gizem Demir, mindfulness ve öz şefkatli farkındalık pratiklerini seans yapısında danışanların ihtiyaçlarına göre kullanmaktadır. Yazmanın iyileştirici etkisine inanmaktadır. İçsel deneyimleri, duyguları, düşünceleri edebiyatın büyüsü ve bilimin ışığı ile birleştirdiği yazılarını kaleme almaktadır. Psikoloji biliminin ve insani olan her sürecin birlikteliğinin bir yoncanın yaprakları gibi eş olduğunu düşünmekte ve bu ayrılmaz birliktelikten öğrenilenlerin bireylere ışık tutması yolunda faydalı olmayı amaçlamaktadır. İnsana dair olan ortak deneyimlerin paylaşılmasının önemine değer vererek yazma yolculuğuna devam etmektedir.

2 YORUMLAR

  1. O kadar güzel ve akıcı bir yazıydı ki okurken kendimi gördüğüm satırlar oldu. Yeni doğum yapmış bir anne olarak şefkatin yeni bir çeşidini daha deneyimlerken aslında kendime biraz kırıcı davrandığımı fark ettim ve bu yazıyı okurken bebeğime verdiğim şefkatin aynısını neden kendime vermediğimi bunu kendime hak görmediğimi sorguladığım çok güzel bir yazıydı.

  2. Su gibi akıp gitti metin. okuduğum andan bu yana “…acının salt haline bakabildiğimizde biraz daha özgürleşiriz” cümlesi zihnimin içinde dönüp duruyor. “Ne şefkat kabulden ayrılabilir ne şefkatsiz bir kabul mümkün olabilir. ” sakince, sabırla, cesaret ve nihayet şefkatle kendi yanımda durmaya bir ilham, bir yol.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar