Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, pek çok kişiyi hem fiziksel hem de duygusal olarak etkiledi. Böyle anlarda yalnızca yer sarsılmaz; zihin de, kalp de, günlük yaşamın sıradan akışı da sarsılır. Birçok kişi gece uyumakta zorlandı, bazıları evlerinden uzak durmayı tercih etti, kimileri ise gündelik rutinlerini sürdüremeyecek kadar tedirgin hissetti. Bu tür tepkiler, tamamen insani ve doğaldır. Yaşadığımız olay, kontrolümüzde olmayan, öngöremediğimiz ve hepimizin savunmasız hissettiği bir andı. Bu nedenle bedenin ve zihnin verdiği tepkileri bastırmak yerine, anlamaya çalışmak en sağlıklı yaklaşımlardan biri olabilir.
Depremin Psikolojik Etkileri
Deprem gibi afetler, psikolojik düzlemde yalnızca anlık bir korku yaratmaz; güvenlik hissimizi, yerin altı kadar sağlam sandığımız “hayat düzenimizi” de sarsabilir. Böylesi zamanlarda zihnimiz, sürekli tetikte kalarak bizi korumaya çalışır. Bu durum uykusuzluk, huzursuzluk, bedensel gerginlik ya da karamsarlık gibi şekillerde kendini gösterebilir. Ancak burada altını çizmek gerekir ki bu belirtiler, birçok kişi için zamanla azalma eğilimindedir. İnsan zihni travmatik olaylara karşı uyum sağlama kapasitesine sahiptir. Zorlayıcı bir olay yaşamış olsak da, duygusal iyileşmeye açık ve esnek bir yapımız vardır.
Duygusal İyileşme Sürecinde Kendimize Nazik Davranmak
Bu süreçte kendimize nazik davranmak önemlidir. “Neden hâlâ böyle hissediyorum?” demek yerine, “Bu koşullarda böyle hissetmem anlaşılır” diyebilmek, duygusal yükü hafifletebilir. Uyumakta zorlanıyorsanız, uyumak için çabalamak yerine dinlenmeye izin vermek; evde huzursuz hissediyorsanız, yavaş yavaş alışma sürecine girmek faydalı olabilir. Herkesin duygusal iyileşme süreci farklıdır ve bu farklılıklar, sürecin doğal bir parçasıdır. Duygularınızı bastırmak zorunda değilsiniz; onları tanımaya çalışmak, iyileşmenin bir adımı olabilir.
Zihinsel Süreçlerdeki Değişimler
Bu tür olaylar sonrasında zihinsel süreçlerde bazı değişimler yaşanabilir. Örneğin, bazı kişiler tekrar deprem olacakmış gibi bir beklenti içinde olabilir, bu beklentiyle beraber sürekli telefonunu kontrol edebilir ya da haberleri takip etmekten kendini alamayabilir. Bu davranışlar, zihnin belirsizlikle baş etme yollarından biri olabilir. Elbette bu durumun herkes için geçerli olması beklenmez. Herkesin güvenlik ihtiyacı, algısı ve başa çıkma şekli farklıdır. Bu nedenle, kendi sürecinizi başkalarınınkiyle kıyaslamadan ilerlemek rahatlatıcı olabilir.
Günlük Rutinlerle Güven Hissini Pekiştirmek
Günlük rutinlere küçük adımlarla dönmek, psikolojik olarak güvenlik hissini pekiştirebilir. Bu, işe gitmek ya da dışarı çıkmak kadar basit şeyler olabilir: sabah kahvaltınızı hazırlamak, duş almak, sevdiğiniz bir müziği açmak bile iç dünyanıza “hayat devam ediyor” mesajı verebilir. Eğer zorlanıyorsanız, bunun geçici bir durum olabileceğini hatırlamakta fayda vardır. Her küçük adım, duygusal iyileşme sürecinin bir parçasıdır.
Sosyal Destek ve Psikolojik Destek
Sosyal destek, bu dönemde çok değerli olabilir. Duygularınızı güvendiğiniz birine anlatmak, sadece dinlenmek bile bazen hafifletici olabilir. “Ben de böyle hissediyorum” cümlesi, çoğu zaman yalnız olmadığımızı hatırlatır. Anlatmak istemediğinizde de saygı duyulmayı hak edersiniz. Sessizlik de bazen bir savunma biçimidir. Bazı durumlarda, duygusal belirtiler günlük hayatı ciddi şekilde etkileyebilir. Bu gibi zamanlarda, bir uzmandan psikolojik destek almayı düşünmek faydalı olabilir. Bu, yalnız başa çıkamadığınız anlamına gelmez; tam tersine, ruhsal sağlığınıza gösterdiğiniz özeni ifade eder. Psikolojik destek, zorlandığınız alanlarda yeni bakış açıları kazandırabilir.
Her Deneyim Özeldir
Bu yazıyı okuyan herkesin farklı bir duygusal yerden geçiyor olabileceğini biliyorum. Kimileri için bu deprem daha önceki bir kaybı ya da travmayı tetiklemiş olabilir. Kimileri içinse ilk defa böyle bir sarsıntı yaşanmıştır. Her deneyim özeldir ve her tepki, içinde bulunduğunuz koşullar bağlamında değerlidir. Bu nedenle, duygularınızı anlamlandırmakta zorlandığınızda kendinize yargısızca yaklaşmanız duygusal iyileşme sürecine katkı sağlayabilir.
Sonuç: Dayanışma ve İyileşme
Unutmamalıyız ki yaşadığımız korku geçici, dayanışma ve duygusal iyileşme ise kalıcı olabilir. Her sarsıntının ardından, hayatın yeniden kurulduğu gibi, iç dünyamız da zamanla yeniden dengeye kavuşabilir. Kendimize ve birbirimize anlayışla yaklaşmak, bu süreçte en büyük iyileştirici güçtür. Ruh sağlığımız da tıpkı beden sağlığımız gibi dikkat ve şefkat ister; bazen yalnızca biraz zaman, bazen de bir elin uzanması yeterlidir.