Pazar, Ekim 19, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Romantik Bağlamda Kendilik Algısı: Öz Değerin Rolü

Hiç ilişkide kendinizi kaybedip bunu aşk sandığınız oldu mu? Çoğu zaman “aşk” dediğimiz olgu, beynimizin biyokimyasal süreçleriyle, özellikle dopamin, oksitosin ve endorfin gibi nörokimyasalların yoğun salgılanmasıyla ilişkilidir. Bu kimyasallar, bağlanma ve haz duygularını tetikleyerek bireyde yoğun bir duygusal yakınlık hissi yaratır. Ancak kimi zaman bireyler bu duygusal yakınlık hissinin ötesine geçerek partnerlerine öylesine bağlanırlar ki, ilişkide kendi benliklerini unutarak yalnızca “biz” algısı üzerinden var olurlar. Bu durum öyle bir noktaya gelir ki kişi kendi yaşamının merkezinden çıkar, partnerini hayatının ekseni hâline getirir.
Peki, bu benlik yitimi gerçekten partnerimize duyduğumuz yoğun duygulardan mı kaynaklanır, yoksa öz değer algımızın eksikliğinden dolayı mı kendimizi bu kadar kolay kaybederiz? Bu sorunun yanıtı, bireyin romantik ilişki dinamiklerinin ötesine, erken çocuklukta gelişen kendilik ve nesne ilişkilerine kadar uzanır.

Romantik İlişkilerde Öz Değerin Temelleri

Romantik ilişkilerde benliğin kaybolmasının temelinde çoğunlukla çocuklukta şekillenen öz değer (self-worth) algısı yatar. Gelişim psikolojisine ve psikanalitik kurama göre, bireyin kendilik algısı ve değer hissi, erken dönem bakımveren ilişkilerinde biçimlenir (Bowlby, 1988).
Bağlanma teorisi, çocuğun bakımvereniyle kurduğu ilişkinin, yetişkinlikteki romantik bağlanma biçimlerinin temelini oluşturduğunu öne sürer.
Bir bebeğin ihtiyaçlarının zamanında ve tutarlı biçimde karşılanması, onun “değerli bir varlık” olduğu duygusunu pekiştirir. Buna karşılık, bakımverenin duyarsız veya tutarsız olması, çocukta “yetersizlik”, “hak etmeme” ve “görülmeme” duygularını doğurur. Bu deneyimler, yetişkinlikte bireyin kendini değerli hissetme kapasitesini belirler.

Psikanalitik Yaklaşımlar: Klein ve Kohut’un Perspektifleri

Psikanalist Melanie Klein’ın nesne ilişkileri kuramı, bu süreci derinlemesine açıklar. Klein’a (1946) göre bebek, dünyayı “nesneler” aracılığıyla deneyimler; bu “nesneler” yalnızca fiziksel varlıklar değil, aynı zamanda duygusal anlamlar yüklenen kişilerdir — özellikle annedir.
Bebek, sevgi ve öfke gibi duygularını bu nesnelere yansıtarak iç dünyasını şekillendirir. Bakımveren hem sevgi hem güvenli sınırlar sunduğunda, çocuk “iyi” ve “kötü” nesne temsillerini bütünleştirir; böylece hem kendini hem başkalarını karmaşık ama bütünsel varlıklar olarak algılar. Ancak bakımverenin reddedici ya da tutarsız tutumu bu bütünleşmeyi engeller ve çocuk nesneleri “tamamen iyi” ya da “tamamen kötü” olarak algılamaya başlar.
Yetişkinlikte bu dinamik, romantik ilişkilere taşınır: Öz değeri düşük birey, partnerini önce idealleştirir, sonra en ufak hayal kırıklığında değersizleştirir. Bu durumda ilişkide yoğun duygusal dalgalanmalar, bağımlı bağlanma biçimleri ve benlik bütünlüğünde zedelenme görülür.

Benzer biçimde Heinz Kohut’un öz psikolojisi, öz değerin dışsal yansıtmalara bağımlı hâle gelmesinin ilişkilerde kırılganlık yarattığını belirtir (Kohut, 1971). Kişi partnerinin onayını “öz değer kaynağı” hâline getirdiğinde, benlik bütünlüğü dışsal faktörlere bağlı hâle gelir. Bu durumda, partnerin sevgisini kaybetmek yalnızca bir ilişki kaybı değil, aynı zamanda kendilik algısının çöküşü anlamına gelir.

Benlik, Bağlanma ve Duygusal Sınırlar

Bu psikodinamik döngü, kaygılı bağlanma ve bağımlı kişilik örüntüleriyle birleştiğinde kişi, ilişkide kendi sınırlarını koruyamaz hâle gelir. “Ben” ve “biz” arasındaki denge bozulur; birey kendi kimliğini partneri üzerinden tanımlar. Bu durumda ilişki, iki bireyin ortak gelişim alanı olmaktan çıkar ve tek taraflı bir “benlik onaylama” sahnesine dönüşür.
Oysa öz değeri sağlam birey, partnerini ne tamamen iyi ne tamamen kötü olarak algılar; “gri alanları” kabul edebilir. Bu olgun bakış, romantik ilişkilerde duygusal denge ve psikolojik esneklik sağlar.

Kendilik Farkındalığı ve Öz Değerin Güçlendirilmesi

Kişi kendini sevmedikçe ve öz değerini bilmedikçe, ilişkilerde yaşadığı olumsuzlukları sürekli kendi yetersizliğiyle ilişkilendirmeye eğilimlidir. Ancak hem Klein’ın hem de modern bağlanma kuramlarının vurguladığı üzere, sağlıklı bir ilişki önce benlik bütünlüğü ve içsel güven ile mümkündür.
İlişki öncesinde bireylerin fark etmesi gereken temel noktalar:

  1. İçsel farkındalık geliştirmek: Kişi, neye ihtiyaç duyduğunu ve hangi sınırlarını koruması gerektiğini öğrenmelidir.

  2. İlişkinin doğasını anlamak: Her ilişki hem olumlu hem olumsuz duyguları içerir. Partneri “iyi” veya “kötü” olarak bölmeden bütüncül biçimde görebilmek olgun sevginin göstergesidir.

  3. Öz sevgi ve öz saygıyı beslemek: Kendini değerli gören birey, sevgiyi “hak etmek” için değil, “paylaşmak” için ilişki kurar.

  4. Sorumluluk sınırlarını ayırt etmek: Bazen mesele sizde değil, partnerinizle aranızdaki uyumsuzlukta olabilir. Bu farkındalık, ilişkiyi olgunlukla değerlendirme becerisini artırır.

Sonuç

Aşk, sanıldığı kadar karmaşık ya da acı verici bir olgu değildir; aksine güvenin, sadakatin ve sevginin bir araya geldiği huzurlu bir alandır. Bir ilişkiyi sağlıklı biçimde yaşayabilmek, önce kendini tanımak ve benlik bütünlüğünü sağlamakla mümkündür.
Kendilik algısı yeterince gelişmemiş bireyler, ilişkiyi bir “tamamlanma alanı” olarak görür. Oysa romantik ilişki bir eksikliğin giderilmesi değil, iki bütün bireyin birbirini özgürce seçtiği bir paylaşım alanıdır.
Sonuç olarak, sağlıklı bir romantik bağ, yalnızca iki kişinin birbirine değil, her birinin önce kendisine sağlıklı bir biçimde bağlı olduğu durumda mümkündür.

Zeynep Sude Zaimoğlu
Zeynep Sude Zaimoğlu
Zeynep Sude Zaimoğlu, psikoloji lisans eğitimine üçüncü sınıf öğrencisi olarak devam etmektedir. Şema terapi, bilişsel davranışçı terapi ve çift terapisine özel bir ilgi duyan Zaimoğlu, klinik ve sosyal psikoloji alanlarında da kendini geliştirmektedir. Psikoloji Kulübü’nün yazı işleri komisyonu lideri olarak çeşitli yazılar kaleme almakta, aynı zamanda SociaLab ekibi üyesi olarak sosyal psikoloji alanında akademik araştırmalar yürütmektedir. Psikolojiyi herkes için anlaşılır kılmayı, doğru bilinen yanlışları düzeltmeyi ve bireylerin ruh sağlığını derinlemesine incelemeyi misyon edinen Zaimoğlu, bu doğrultuda içerikler üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar