Günümüzde birçok birey tatminsizlik ve anlamsızlıkla baş başa kalmaktadır. Bu yazıda mutsuzluğun psikodinamik köklerine, terapi şekline ve mutsuzluğun içsel bir alarm olduğunun nasıl farkına varabileceğimize ele alacağız. Freud, Yas ve Melankoli adlı eserinde mutsuzluğu bir kayba işaret olarak tanımlar, lakin bunun somut olma zorunluluğu yoktur. Bazen bu kayıp yüzeyde, bazen de daha derinlerde saklı olabilir. Derinlerde sevgisiz kalınmış bir çocukluk ve görülmemiş benlik, yetişkinlikte de kronik mutsuzluka zemin hazırlayabilir.
Psikodinamik Yaklaşımda Mutsuzluk: Bilinçdışının Çağrısı
Psikodinamik yaklaşıma göre, unutulmuş, bastırılmış, görmezden gelinmiş veya inkâr edilmiş duyguların bilinçdışından bilince ulaşmaya çalışmasının bir çağrısıdır mutsuzluk. Ancak günümüzde sürekli pozitif kalma baskısıyla bu çağrı da bastırılmakta ve yok sayılmaktadır. Bu tür savunma mekanizmaları kısa vadede yararlı gibi görünse de uzun vadede bireyin sosyal hayatından, iş hayatından, kendisinden uzaklaşmaya ve kronik mutsuzluğa yol açabilmektedir.
Otto F. Kernberg’e göre, bakım verenin tutarsız, soğuk veya reddedici oluşu, bireyin içsel çatışma yaşamasına, bu çatışmanın sonucu anlamsızlık ve boşluk hissine kapılma olarak yüzeye çıkabilir. Andre Green’in Ölü Anne kavramında ise annenin duygusal geri çekilmişliği, depresifliği ya da yetersiz kaldığı durumlarda çocukta bir boşluk hissi ve mutsuzluk tohumlarının oluşabileceğini belirtir. Bu duygular, yetişkinlikte “bir şeyler eksik hissi”ni tetikleyebilir.
Örneğin, sürekli olarak kendi içsel mutsuzluğunu başkalarına yansıtan bir birey, çevresindeki herkesi “onu mutsuz eden kişiler” olarak algılayabilir. Oysa mutsuzluk, çoğu zaman dışarıda değil, içeride çözülmemiş çatışmaların izidir. Ancak günümüzde söylendiği gibi de her mutsuzluk hali anormalmiş gibi etiketlenip, hemen geçmesi, hızla kurtulmaya çalışılması veya hiç olmaması gereken bir şey de değildir. Mutsuzluğu bu şekilde bastırmak, ileri ki süreçler için onu daha çok beslemek demektir. Bunun yerine bu mutsuzlukun izini sürmek ve takip etmek daha faydalı olacaktır.
Psikodinamik Terapi: Mutsuzluğu Anlamlandırma Süreci
Psikodinamik terapi bakış açısında mutsuzluk, yok edilmesi gereken bir duygu olarak değil, görünmeyen çatışmaların ve ihtiyaçların anlamına yönelik bir mesaj olarak değerlendirilmektedir. Kronik mutsuzluk yaşayan bireylerin çoğu, erken dönem bakım verenleriyle yeterince mentalize -başkalarının zihin durumlarını anlamlandırma kapasitesi- edilmemiştir. Yani bir zamanlar duyulmak isteyen bir çocuğun duyulmamış sessiz çığlığı, sevilmek isteyen bir benliğin çağrısı ya da kabul edilmeyi ve anlaşılmayı bekleyen duyguların hatırlatmasıdır.
Psikodinamik terapi sürecinde yalnızca şimdiki zamanı değil, geçmişin izlerini de bugüne taşıyarak duyguların kabul gördüğü, anlaşıldığı ve isimlendirildiği, bireyin de içsel dünyasını yeniden kurmasına ve eksik kalan süreci telafi etmesine alan tanır. Bu süreçte bireyin, duygularını bastırmak yerine onları merakla karşılamayı öğrenmesi terapötik ilişkinin önemli kazanımlarından biridir.
Önemli bir diğer kavram ise aktarımdır. Terapist, danışanın geçmiş yaşantılarına ait duygusal izleri ve aktarımı terapötik ilişki içinde gözlemleyerek, bilinçdışı kökenlere dair içgörüler kazanılmasına rehberlik eder. Bununla birlikte kişi mutsuzlukunun kaynağını fark ettikçe, kendi içsel dünyasıyla temas kurmaya başlar. Bu temasın başlangıçta rahatsız edici olma ihtimali vardır. Çünkü bastırılmış duygular, yüzeye çıktığında bireyi zorlamaktadır. Ancak zamanla, bu anlamlandıramadığı duygusal deneyimlere yer açmak, anlamlandırabilmek ve onları dönüştürmek mümkün hale gelir.
Mutsuzluk: Görünmeyen Hikâyenin Sesi
Dinamik terapi kuramı, mutsuzluğu tek başına semptom olarak değil, görünmeyen bir hikâyenin varlığı olarak ele alır. Bu ele alışla mutsuzluğun derinliklerine inip oradaki duyguyu ve anlamı açığa çıkarmaya çalışılır. Çünkü bazen iyileşme, sadece acının geçmesinde değil; acının neye işaret ettiğini anlayabilmekte saklıdır.
Mutsuzluk, yaşamımızda, hikâyemizde, var oluşumuzda eksik kalmış duygusal temasların, her türlü ilişkisel yaraların, içsel çelişkilerin, anlaşılmamışlığın, görülmemişliğin ve duyulmamışlığın “ben buradayım” deme şekli olabilir. Bastırıldıkça büyür ve görmezden gelindikçe derinleşir. Ama görüldükçe, anlaşıldıkça ve adlandırıldıkça çözülmeye ve dönüşmeye başlar. Belki de en başta ihtiyacımız olan şey mutsuzlukun orada oluşunu fark etmek, kendimize şefkatle yaklaşarak bu duygunun bize ne anlatmaya çalıştığını sormaktır. Mutsuzlukla yüzleşmek cesaret ister; lakin bu yüzleşme, mutsuzlukla ve kendimizle barışın, dönüşümün de ilk adımı olabilir.
Kaynakça
- Freud, S. (2019). Yas ve melankoli (Çev. S. Budak). İstanbul: Say Yayınları.
- Green, A. (2011). Ölü anne ve diğer yazılar (Çev. M. Akın Düzgören). İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
- Kernberg, O. F. (1996). Sınır durumlar ve patolojik narsisizm (Çev. M. Baykal). İstanbul: Metis Yayınları.
- Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E. L., & Target, M. (2012). Duygulanım düzenleme, mentalizasyon ve benlik gelişimi (Çev. H. Avcı). İstanbul: Metis Yayınları.
- Mitchell, S. A., & Black, M. J. (2017). Freud ve ötesi: Modern psikanalitik düşüncenin tarihi (Çev. A. Can). İstanbul: Metis Yayınları.
- McWilliams, N. (2019). Psikanalitik tanı: Klinik süreçte kişilik yapısını anlama (2. Baskı, Çev. A. Akıncı). İstanbul: Litera Yayıncılık.