Cuma, Ekim 10, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Overqualified Çalışanlar: Eğitim ve İş Uyumsuzluğunun Ruh Sağlığına Etkileri

Üniversite eğitiminin bireye sağlayacağı olanaklar, uzun yıllar boyunca toplumda güçlü bir beklenti yarattı.
Ancak günümüzde Türkiye’de lisans ve yüksek lisans mezunlarının düşük vasıf gerektiren işlerde istihdam edilmesi, yaygın bir olgu hâline gelmiştir.

Market kasalarında, kafelerde ya da hızlı yemek zincirlerinde çalışan yükseköğrenim mezunları, yalnızca işgücü piyasasındaki yapısal sorunların değil, aynı zamanda ciddi ruh sağlığı sonuçlarının da habercisidir.

Bu durum, klinik psikoloji açısından değerlendirildiğinde; depresyon, kaygı bozuklukları ve tükenmişlik sendromu gibi çeşitli ruhsal rahatsızlıklarla yakından ilişkilidir.

İş-Kişi Uyumsuzluğu ve Psikolojik Etkiler

Öncelikle, iş-kişi uyumsuzluğu (person-job misfit) kavramı burada kritik bir rol oynamaktadır.
Kişinin eğitim düzeyi ve bilişsel kapasitesi ile yaptığı işin gerektirdikleri arasında belirgin bir uyumsuzluk olduğunda, bireyde tatminsizlik ve yabancılaşma ortaya çıkar.

Psikolojik araştırmalar, bireyin potansiyelini gerçekleştirememesinin benlik saygısını zedelediğini ve öz-değerlilik hissini düşürdüğünü göstermektedir (Maynard ve Parfyonova, 2013).

Bu bağlamda, “Ben bunca yıl okudum ama kasiyerlik yapıyorum.” düşüncesi, yalnızca bir hayal kırıklığı değil; aynı zamanda bireyin kimlik bütünlüğünü tehdit eden bir deneyimdir.

Klinik açıdan bakıldığında, bu tehdit çoğu zaman depresif semptomlarla kendini gösterir.
Depresyonun temel belirtilerinden biri olan değersizlik ve yetersizlik duygusu, overqualified çalışanlarda yaygın şekilde gözlemlenmektedir.

Üstelik bu durum yalnızca bireyin içsel dünyasından kaynaklanmaz; toplumsal baskı unsurları da bu duyguları pekiştirir.
Ailelerin ve çevrenin mezun bireyden “prestijli” bir meslek beklemesi, ancak bunun gerçekleşmemesi, içselleştirilmiş utanç duygusunu artırır.

Psikoloji literatüründe “sosyal karşılaştırma” (social comparison) teorisiyle açıklanan bu süreç, kişinin kendini akranlarıyla kıyasladığında daha başarısız ve değersiz hissetmesine yol açar (Festinger, 1954).
Bu da depresif duygu durumunu derinleştiren bir mekanizmadır.

Kaygı, Çaresizlik ve Tükenmişlik Döngüsü

Öte yandan bu tablo yalnızca depresyonla sınırlı değildir.
Klinik gözlemler, overqualified çalışanlarda kaygı bozukluklarının da yaygın olduğunu ortaya koymaktadır.

Geleceğe dair belirsizlik, “asla eğitimime uygun bir iş bulamayacağım” düşüncesiyle birleştiğinde, yaygın kaygı bozukluğu benzeri bir tabloya zemin hazırlamaktadır.
Sürekli tetikte olma hâli, uyku sorunları, dikkat dağınıklığı ve psikosomatik şikâyetler, bu bireylerin iş hayatının ötesine taşan ruhsal sorunları arasındadır.

Bir başka kritik nokta ise öğrenilmiş çaresizlik kavramıdır (Seligman, 1975).
Eğitimine yatırım yapan, sınav süreçlerinden geçen ve uzun yıllar akademik emek harcayan bir birey, işgücü piyasasında karşılığını göremediğinde çabasının sonuçsuz olduğunu deneyimler.

Tekrarlayan başarısız iş başvuruları, düşük ücretli işlerde mecburen çalışma ve toplumsal damgalanma, bireyde “ne yaparsam yapayım sonuç değişmiyor” inancını yerleştirir.
Bu inanç, hem depresyonun hem de tükenmişlik sendromunun en güçlü psikolojik zeminlerinden biridir.

Tükenmişlik ve Yabancılaşma

Tükenmişlik (burnout) kavramı genellikle yoğun iş yüküyle ilişkilendirilse de, klinik literatür, düşük uyarıcı ve tatminsiz işlerin de tükenmişlik yaratabileceğini göstermektedir (Warr, 2007).

Burada sorun, iş yükünün fazla olması değil; işin birey için anlamsız ve değersiz olmasıdır.
Eğitimine uygun iş bulamayan birey, zamanla yaptığı işe yabancılaşır.

Yabancılaşma, motivasyon kaybı ve kronik yorgunlukla birleştiğinde klasik tükenmişlik belirtileri açığa çıkar:
duygusal bitkinlik, işe karşı duyarsızlaşma ve kişisel başarı hissinde azalma.

Bu tablo, klinik düzeyde müdahale gerektirecek kadar ciddi olabilir.

Kimlik Krizi ve Benlik Algısındaki Çatışma

Klinik psikoloji açısından dikkat çeken bir başka sonuç da kimlik krizi meselesidir.
Bireyin akademik geçmişi, onun kimliğinin önemli bir parçasıdır.

Ancak yapılan iş, bu kimlikle örtüşmediğinde, kişi kimlik bütünlüğünde bir yarılma yaşar.
“Ben yüksek lisans mezunuyum.” ile “Ben fast food zincirinde çalışıyorum.” gerçekliği arasındaki gerilim, bireyin kendini tutarlı bir şekilde tanımlamasını zorlaştırır.

Bu durum, klinik olarak dissosiyatif özellikler göstermese de, benlik algısında süreğen bir çatışma yaratır.
Uzun vadede bu çatışma, özsaygının azalmasına neden olur.

Başa Çıkma ve Psikoterapi Yaklaşımları

Elbette bireylerin bu süreçle baş etme biçimleri farklılık göstermektedir.
Kimi bireyler sosyal destek ağlarını kullanarak dayanıklılık geliştirebilirken, kimileri için süreç klinik düzeyde müdahale gerektirir.

Psikoterapi, özellikle bilişsel-davranışçı yaklaşımlar, bu bireylerde işlevsel olmayan düşünce kalıplarının yeniden yapılandırılmasına katkı sağlayabilir.

Örneğin, “ben başarısızım” inancının “mevcut ekonomik koşullar benim kontrolümde değil” şeklinde yeniden çerçevelenmesi, semptomların hafiflemesine yardımcı olabilir.

Ancak bireysel müdahaleler tek başına yeterli değildir; zira sorun yalnızca psikolojik değil, yapısaldır.

Sonuç: Ruh Sağlığı ve Yapısal Çözüm İhtiyacı

Sonuç olarak, overqualified çalışanlar olgusu, klinik psikoloji açısından çok boyutlu bir risk alanıdır.
Depresyon, kaygı bozuklukları, tükenmişlik ve kimlik sorunları bu bireylerde yaygın olarak gözlemlenmektedir.

Dolayısıyla mesele yalnızca iş piyasasının dengesizliğiyle açıklanamaz; aynı zamanda ruh sağlığı açısından önleyici ve destekleyici politikaların da geliştirilmesi gerekir.

Üniversite mezunlarının market kasalarında ya da hızlı yemek zincirlerinde çalışıyor olması, yalnızca ekonomik bir kayıp değil; ruh sağlığı açısından da toplumsal bir alarmdır.

Bu alarmın göz ardı edilmesi, bireysel düzeyde ciddi psikolojik çöküntülere yol açarken; toplumsal düzeyde hem maddi hem de manevi sonuçlar doğuracaktır.

Bir yandan işgücü verimliliğinde azalma, ekonomik kayıplar ve beşerî sermayenin atıl kalması gibi yapısal sorunlar ortaya çıkarken; diğer yandan kolektif umutsuzluk, toplumsal yabancılaşma ve sosyal dayanışma duygusunda erozyon gibi manevi etkiler kendini gösterecektir.

Kaynakça

Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations, 7(2), 117–140.
Maynard, D. C., & Parfyonova, N. M. (2013). Perceived overqualification and withdrawal behaviours: Examining the roles of job attitudes and work values. Journal of Occupational and Organizational Psychology, 86(3), 435–455.
Miller, W. R., & Seligman, M. E. (1975). Depression and learned helplessness in man. Journal of Abnormal Psychology, 84(3), 228.
Warr, P. (2011). Work, happiness, and unhappiness. Psychology Press.

İrem Gülsün Zengin
İrem Gülsün Zengin
İrem Gülsün Zengin, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamlamıştır. Ardından iktisat ve Evlilik ve Aile Danışmanlığı alanlarında yüksek lisans eğitimlerine başlamıştır. Aldığı eğitimler doğrultusunda ergen ve yetişkin bireylerle online olarak danışmanlık hizmeti vermektedir. Bilişsel psikoloji, evrimsel psikoloji, ekonomi psikolojisi, mali psikoloji, suç psikolojisi ve dijital psikoloji alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda hem akademik hem de uygulamalı çalışmalar yürütmektedir. Psikoloji bilgisini dijital platformlarda paylaşarak daha geniş kitlelere ulaşmayı ve bireylerde farkındalık yaratmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar