Birçoğumuz, başkalarını mutlu etmeyi, herkesin bize “iyi insan” demesini, ihtiyaçlara hızla yetişmeyi bir erdem olarak gördük. Fakat bir noktada tükenmiş, anlaşılmamış, değer görmemiş ya da hayal kırıklığına uğramış hissettiğimiz olmadı mı? Psikolojinin temel kavramlarından biri olan öz-bakım, işte tam burada devreye giriyor: “Önce ben” diyebilmek, sağlıklı bireyselliğin ayrılmaz parçası. Ancak toplumsal normlar, bu kavrama çoğunlukla olumsuz bir anlam yükler. Peki, “önce ben” demek bencilce midir, yoksa psikolojik iyilik hâlinin anahtarı mı?
Önce Ben Diyebilmenin Psikolojik Temelleri
Sağlıklı bireyler, kendi duygu, düşünce ve ihtiyaçlarının farkında olurlar. Kişisel sınırlarımızı belirleyebilmek, başkalarına “hayır” diyebilmek ve kendimize zaman ayırmak; duygusal dayanıklılığımızı, özgüvenimizi ve ilişkilerimizdeki dengeyi korumamıza yardımcı olur. Psikolog Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de vurgulandığı gibi, bir başkasına faydalı olabilmek için önce kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılamış olmamız gerekir.
Bencillik ile Sağlıklı Bireysellik Arasındaki Fark
Bencillik, kişinin sadece kendi istek, arzu ve çıkarlarını gözetmesi anlamına gelir; başkalarının duygularına, haklarına veya ihtiyaçlarına duyarsızdır. Bencil birey dediğimizde, bir ilişkide, iş hayatında ya da ailede sürekli kendi kazancını öne çıkaran, empati kurmayan ya da paylaşıma kapalı bireylerden bahsederiz. Bu yaklaşım, sosyal izolasyona, geri dönmeyen yardımlara ve zamanla yalnızlığa neden olabilir.
Oysa sağlıklı bireysellik, kişinin kendi ihtiyaçlarını fark ederek başkalarının haklarına da saygı göstermesiyle ilgilidir. Yani kendi alanını korurken, karşısındakinin de sınırlarını zorlamaz. Bu kişiler, hem kendilerini hem de karşısındakileri gözetmeyi başarır; böylece daha dengeli, tatmin edici ilişkiler kurar.
Aşırı Vericilik: İyi Niyetin Tehlikeli Yüzü
Bencilliğin tam zıddı, “aşırı verici” olmaktır. Sürekli karşı tarafı memnun etmeye çalışmak, kendi sınırlarını hiçe saymak ya da “hayır” diyememek, kolayca takdir edilen ama uzun vadede psikolojik yıpranmaya yol açan bir yaklaşımdır. Aşırı vericilik; tükenmişlik, öfke patlamaları, kendine kızgınlık, değersizlik hissi ve hatta depresyona zemin hazırlar. Çünkü birey, içten içe anlaşılmadığını ve hep “verici” konumunda olduğunu hisseder.
Burada önemli olan dengeyi bulmaktır. Sadece kendimiz için yaşamak, çevremizi kaybetmemize; sadece başkaları için yaşamak ise kendi benliğimizi kaybetmemize neden olur. Psikolojik olarak sağlıklı birey, ilişkilerinde “vermek” ve “almak” arasında denge kurabilendir.
Başkalarını Memnun Etmek mi, Kendi Hayatının Lideri Olmak mı?
Kültürümüzün “fedakârlık” ve “özveri”yi fazlaca yüceltmesi, çoğu kişinin kendi hayatında yeterli söz sahibi olmasını engelleyebiliyor. Ancak araştırmalar, kendini ihmal eden bireylerin daha düşük özsaygı geliştirdiğini, kaygı ve depresyona daha yatkın olduklarını gösteriyor. Kendi ihtiyaçlarını önemseyen, sınır koyabilen kişiler ise hem daha sağlıklı ilişkiler kuruyor hem de başkalarına gerçek anlamda destek olabiliyor.
En basit örneği, elektronik aletlerinizden bataryaları doluyken mi yoksa neredeyse bitmek üzereyken mi en fazla verimi alırsınız? Özveri ve fedakârlıkla sürekli verip kendimizi unuttuğumuzda, %1 bataryayla tükenmenin eşiğinde hareket ediyoruz. Ancak durup önce kendimizi dinlediğimizde ve kendi ihtiyaçlarımızı karşıladığımızda, kendi hedeflerimiz ya da başkalarına destek eli uzatabileceğimiz dolu bir bataryayla hareket edebiliriz. Kendimizi tüketmeden ailemize, arkadaşlarımıza verdiğimiz destek, hem onlarla ilişkimizi derinleştirip sağlamlaştırırken hem de kendimizi mutlu hissetmemize katkıda bulunabilir.
Kendini Önceliklendirmek ve Değer Vermek Bencillik Değildir
Unutmayalım: Kendine zaman ayırmak, ihtiyaçlarını gözetmek, “hayır” demek ya da bir isteği reddetmek bencillik değildir. Kendi iyiliğimizi korumak, başkalarına zarardan çok fayda sağlar. Çünkü dolu bir “ben”, çevresine de daha çok verebilir. Yeter ki bu denge aşırıya kaymasın; sadece kendimize ya da yalnızca başkalarına odaklanmayalım.
Sonuç: Hayatınızda Birinci Sırada Siz Olmazsanız, Kim Olacak?
Pek çoğumuz “önce ben” dediğimizde bencil davrandığımızı hissedebiliyoruz. Önce ben diyebilmek ile bencillik arasında ince bir çizgi var. Önce ben demek, başkalarının ihtiyaçlarına koştuğumuz gibi kendi ihtiyaçlarımızı da karşılamayı hatırlamak demek. Kendimize öncelik vermek, ihtiyaç ve duygularımızı gözetmek, kişisel sınırlar çizmek ve zaman zaman “önce ben” diyebilmek; sağlıklı bir ruh hâlinin, doyumlu ilişkilerin ve gerçek anlamda “iyi insan” olmanın temel koşullarındandır. Ne aşırı bencillik ne de aşırı özveri. Gerçek denge, önce kendimize, sonra başkalarına alan bırakabilmekte saklı.
Psikolojik olarak güçlü, mutlu ve üretken bir birey olmanın yolu, önce kendimizi beslemekten geçiyor. Çok değerli eski süpervizörümle bir konuşmamızı özetlersem: Çevremizdekileri ne kadar beslersek besleyelim, aç olmaya devam edecekler. Bu süreçte onları beslemeyi sorumluluk edinip kendimizi beslemediğimizde, biz tükenir ve yok oluruz. Çevrenizdekilere de, kendinize de gerçek anlamda katkı sağlamak istiyorsanız -ki anlamlı bir yaşam için başkalarına katkılarımız çok kıymetlidir, önce kendi ihtiyaç ve sınırlarınızı gözetmeyi öğrenin. Çünkü hayatınızın merkezinde her zaman siz varsınız.