Bizler, doğamız gereği her daim başkalarıyla iletişim halinde olma eğilimindeyizdir. Zaman zaman yaşanan hayal kırıklıkları sonrasında “Ben kendi kendime yeterim” desek de işin aslı böyle değildir. Yaşamımızı en ideal şekilde sürdürebilmemiz için bir başkasına ihtiyacımız vardır. Ancak kurduğumuz her ilişki ideal olmadığı kadar, bazı ilişkiler de birbirinin tekrarı gibidir. Yeni bir başlangıç yaptığımızı düşünürken kendimizi yine benzer duygusal çıkmazlarda buluruz. “Neden hep aynı insanları seçiyorum?” ya da “Neden hep aynı şeyleri yaşıyorum?” soruları aslında tesadüflerin değil, bilinçdışı örüntülerin bizde oluşturduğu izlerdir. Bu örüntüler şema adını verdiğimiz derin inanç sistemlerinden kaynaklanır.
Bir başkasına en ihtiyaç duyduğumuz çocukluk döneminde, ihtiyaçlarımız ebeveynlerimiz tarafından yeterli ve tutarlı bir şekilde karşılanmadığında şemalar oluşur. Şema terapisi’nin kurucusu Jeffrey Young bu şemaları “erken dönem uyum bozucu şemalar” olarak adlandırır. Şemalar, kişinin kendisi, başkaları ve dünya hakkında oluşturduğu temel inanç sistemleridir (Young, vd., 2003). Şemalar, çocukken edindiğimiz duygusal deneyimler sonucunda zihnimizde oluşan kayıtlar olarak da düşünülebilir. Eğer bu deneyimler yeterince güvenli, sevgi dolu ve tutarlı değilse, zihnimizde oluşan bu kayıtlar çoğu zaman hatalı biçimde şekillenir ve bugün bizi biz yapan duygu, düşünce ve yaşantılarımızı şekillendirir.
Şema Terapisine Göre Beş Temel İhtiyaç
Şema Terapisi’ne göre çocuklukta karşılanması gereken beş temel ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaçların ihmal edilmesi, şemaların oluşumuna sebep olduğu kadar, yetişkinlikte ilişkilerimizde tekrar eden kalıplara yol açabilir. Bu ihtiyaçlara kısaca değinecek olursak:
-
Güvenli bağlanma: Erken dönemde ihtiyaç duyulduğunda görülmek, önemsenmek ve kabul görmek, güvenli bağlanma ihtiyacını karşılar. Karşılanmadığında, reddedilme ve terk edilme kaygısı ilişkilerde sürekli kontrol veya onay arayışına dönüşebilir.
-
Hareket özgürlüğü, yeterlilik ve kimlik algısı: Özerklik ve bağımsızlık ihtiyacı, aşırı koruyucu veya mükemmeliyetçi ebeveyn tutumlarıyla engellenirse, birey yetişkinlikte bağımsız davranmakta veya başarıyı kabul etmekte zorlanabilir.
-
Gereksinim ve duyguların ifade özgürlüğü: Çocuğun duygularının bastırılması veya küçümsenmesi, yetişkinlikte ihtiyaçlarını dile getirmekte çekingenlik veya sürekli onay arayışına neden olabilir.
-
Gerçekçi limitler ve özdenetim: Tutarsız sınırlar veya aşırı hoşgörü, çocuğun sorumluluk alma ve kurallara uyma becerisini olumsuz etkiler. Örneğin, çocukken her istediği yapılan bir birey, yetişkinlikte kurallara uymakta veya sorumluluk almakta zorlanabilir.
-
Kendiliğindenlik ve oyun: Bu ihtiyaç, çocuğun doğal merakını, eğlence arayışını ve spontanlığını yaşamasına izin verilmesiyle karşılanır. Örneğin, çocukken sürekli sorumluluk yüklenen bir birey, yetişkinlikte rahatlayamayan, eğlenmeyi suçlulukla ilişkilendiren biri haline gelebilir.
Bu beş temel ihtiyacın yeterince karşılanmaması, zihnimizde farklı şema alanlarının oluşmasına yol açar. Şema Terapisi’ne göre beş temel şema alanı ve bu alanlarla ilişkili toplamda 18 farklı şema gelişir. Bu şemalar, geçmişte karşılanmamış ihtiyaçlarımızın bilinçdışı izlerini taşır ve ilişkilerimizdeki davranışlarımızı, seçimlerimizi ve duygusal tepkilerimizi şekillendirir.
Ancak şema oluşumu yalnızca temel ihtiyaçların ihmal edilmesiyle sınırlı değildir. Araştırmalar, travmatik yaşantılar, aşırı ilgi veya koruma gibi fazla özen gösterilmesi ve seçici içselleştirme ya da özdeşim kurma gibi deneyimlerin de şemaların gelişimini desteklediğini göstermektedir (Rafaeli vd., 2011).
Tanıdık Acının Çekiciliği: Tekrarlayan İlişki Döngüsü
Şemaların en çarpıcı özelliklerinden biri, tanıdık olanı tercih etme eğilimimizdir. Mantıken acı veren ilişkilerden uzak durmamız beklenir. Ancak duygusal düzeyde tanıdık olan, her zaman “güvenli” hissedilir. Bu nedenle, çocuklukta öğrenilen bir ilişki biçimi, yetişkinlikte yeniden sahnelenir.
Çocuklukta duygusal olarak mesafeli bir ebeveynle büyüyen bir birey, yetişkinlikte ilgisini belli etmeyen ya da ulaşılması güç partnerlere çekim duyabilir. Benzer biçimde, sürekli eleştirilen bir ortamda yetişen bireyler, kendilerini yargılayan veya onayını esirgeyen partnerlerle ilişkiler kurma eğiliminde olabilir. Çocuklukta başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koymaya alışan kişiler ise yetişkinlikte de ilişkilerinde karşısındakini memnun etmeye odaklanabilir.
Öte yandan, çocuklukta şiddete maruz kalan veya ailesinde şiddet davranışı olan bireylerin, yetişkinlikte benzer şiddet içeren ilişkilerden uzaklaşmakta zorlandıkları görülmektedir. “Şema kimyası” dediğimiz kavram bu davranışların sebebini açıklamada bize yol göstermektedir. Bireyler çoğu zaman, farkında olmadan, çocuklukta gelişen erken dönem uyum bozucu şemalarını tetikleyen kişilere karşı daha güçlü bir çekim hissederler (Durmaz ve Kansu, 2025). Bu tür ilişkiler acı verici olsa da tanıdık olduğu için birey tarafından güvenliymiş gibi algılanmaktadır.
İşlevsiz Başa Çıkma Biçimleri ve Tepkiler: Teslim Olma, Kaçınma, Aşırı Telafi
Aynı şemaya sahip bireyler her zaman aynı tepkiyi göstermeyebilir. Kimi şemasına teslim olurken, kimisi ondan kaçınabilir ya da tam tersi yönde aşırı telafi edici davranışlar sergileyebilir.
Düşünelim ki bir kişi, çocuklukta sürekli duygusal olarak ihmal edilmiş; yani duygusal yoksunluk şeması geliştirmiş. Bu şema, yetişkinlikte ilişkilerde farklı tepkilere yol açabilir.
Bazı bireyler, şemalarına teslim olma eğilimindedir. Kendilerini sürekli yalnız ve ihtiyaçlarının karşılanmadığını hisseden kişiler, duygusal olarak mesafeli ya da ilgisiz partnerlerle ilişki kurmayı tercih edebilir. İçten içe “Bu kez beni anlayacak, bana ihtiyacım olan sevgiyi verecek” umuduyla ilişkiye sarılsalar da, çoğu zaman aynı duygusal boşluğu yeniden deneyimlerler.
Bazı bireyler ise bu rahatsız edici duygulardan kaçınmayı seçer. Yakın ilişkilere mesafe koyar, duygusal olarak bağlanmaktan çekinirler. “Zaten kimse beni tam olarak anlamaz ya da desteklemez” düşüncesiyle kendilerini koruma altına alır ve güvenli bir bağ kurma olasılığını engellerler.
Öte yandan, bazıları şemalarını aşırı telafi ederek bu boşluğu gidermeye çalışır. İçlerindeki duygusal eksikliği farkında olmadan diğerlerinden yoğun ilgi talep ederek doldurmaya çalışırlar. Örneğin, partnerine sık sık “Beni sevdiğini göster” ya da “Daha çok ilgi göster” gibi beklentilerle yaklaşarak kendilerini güvende hissetmeye çabalarlar. Bu davranış biçimi, kısa vadede duygusal ihtiyaçlarının fark edilmesini sağlasa da, uzun vadede hem partneri hem de bireyin kendisini yorar ve ilişkide duygusal mesafe yaratır.
Tüm bu tepkiler farklı görünse de sonuç çoğu zaman benzerdir. Çünkü temel inanç değişmediği sürece ilişki dinamikleri de değişmez. Bu durum adeta bir kendini gerçekleştiren kehanet gibidir. Kişi, farkında olmadan geçmişteki duygusal boşluğu yeniden yaşatacak seçimler yapar ve şema bir kez daha doğrulanır. Her döngü, aynı acıyı ve hayal kırıklığını tekrar eder, ta ki kişi farkındalık kazanıp bilinçli değişim adımları atana kadar.
Döngüyü Fark Etmek: İlk Adım Farkındalık
Şemalar değiştirilebilir, ancak bu süreç farkındalıkla başlar. Kişi, tekrar eden ilişki kalıplarını gözlemlemeye başladığında —örneğin hangi tür partnerlere çekildiğini, hangi durumlarda benzer duygular yaşadığını— şemalar yavaş yavaş görünür hale gelir.
Bu farkındalık tek başına kolay değildir. Çünkü şemalar duygusal olarak güçlüdür ve genellikle otomatik biçimde devreye girer. Bu noktada terapi süreci, özellikle şema terapisi, bu kalıpları anlamak ve dönüştürmek için etkili bir yoldur. Terapi, kişinin geçmişteki ihtiyaçlarını tanımasını, duygusal olarak o boşluğu sağlıklı yollarla doldurmasını ve yeni ilişki biçimleri geliştirmesini destekler.
Yeni Bir Senaryo Yazmak
Şemalar, çocuklukta hayatta kalmamızı sağlayan bir nevi savunma biçimleriydi. Ancak yetişkinlikte, bu savunmalar bizi korumaktan çok kısıtlar. Aynı hikâyeyi tekrar tekrar yaşamaktan kurtulmak, o hikâyeyi yazan çocuk yanımızla temas kurmayı gerektirir. Kırılgan yönlerimizi fark ettiğimizde ve onlara şefkatle yaklaştığımızda, ilişkilerde yeni bir denge kurmak mümkündür. Bu kez seçimlerimizi korkudan değil, farkındalıktan yapabiliriz. Bu kez ilişkilerimiz geçmişin değil, bugünün ihtiyaçlarına hizmet edebilir.
Belki de “neden hep aynı ilişkileri yaşıyorum?” sorusunun cevabı, geçmişi suçlamakta değil; geçmişte öğrendiklerimizi artık farklı şekilde yaşamayı seçmekte saklıdır.
Kaynakça
Durmaz, D., & Kansu, A. F. Yetişkinlerde Erken Dönem Uyum Bozucu Şemalar ve Aldatma Eğilimi Üzerine Bir Derleme. Fenerbahçe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 97–115.
Rafaeli, E., Bernstein, D. P. & Young, J. E. (2011). Şema terapisi: Ayırıcı özellikler (M. Şaşıoğlu, Çev.). Psikonet.
Young, J. E., Klosko, J. S. & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. Guilford Press.