Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Milliyetçiliğin Psikolojik Anatomisi

İnsanın milliyetini seçemediğini hepimiz biliriz. Seçilemeyen milliyeti yücelten efsaneler okunur, bayraklar sallanır, marşlar söylenir. Aidiyet hissedilen gruba duyulan bu sevgi ve bağlılık, ne olur da ötekini dışlamaya evrilir?

Milliyetçilik ve vatanseverlik sıklıkla karıştırılsalar da ikisinin de psikolojik özellikleri ve sosyal sonuçları farklıdır. Vatanseverlik, kişinin kendi ülkesine duyduğu sağlıklı sevgidir. Bu sağlıklı sevgi kapsayıcı ve eleştireldir. Vatansever bireyler, diğer milletlere düşmanlık beslemeden kendi ülkesini sevebilir. Milliyetçilik ise diğer grupları küçümseme ve kendi grubunu üstün görme eğilimi ile karakterizedir (Duckitt, 1989).

Milliyetçilik’in anatomisini ve “biz-onlar” ayrımının ekonomiden siyasete nasıl etkilendiğini bolca teori ve araştırmayla keşfedeceğiz. Hadi gözlerimizi keskinleştirelim.

Milliyetçilikte Psikolojik Özellikler

Milliyetçi bireylerin çeşitli psikolojik özellikleri birçok çalışmada incelenmiştir. Bonkalo ve arkadaşlarının (2016) yaptığı araştırma, milliyetçi bireylerin dış grup üyelerine karşı yüksek seviyede güvensizlik beslediklerini, hayal kırıklığına tahammüllerinin ve eleştirel düşünme becerilerinin düşük olduğunu göstermiştir. Araştırmadaki diğer bulgular ise empati yeteneklerinin sınırlı oluşu ve duygusal dalgalanmalara olan eğilimleridir. Bilişsel karmaşıklık düzeyleri düşüktür. Dogmatizm seviyeleri yüksektir (Duckitt, 1989). Milliyetçi bireylerin otoriteye bağlılıkları yüksektir ve sorgulamadan itaat etmeye eğilimlidirler (Druckman, 1994). Bu bireyler, kişisel kimliklerini ulusal kimlikle birleştirirler ve kişisel benlik saygılarını ulusal gurur ile özdeşleştirirler (Sabucedo & Fernández, 2001). Milliyetçi bireylerin sosyal dominans oryantasyonu (sosyal hiyerarşiyi meşru görerek sosyal eşitsizlikleri sürdürmeyi tercih etme eğilimi) yüksektir, dolayısıyla gruplar arası eşitsizlikleri ve kendi gruplarının üstünlüğünü savunurlar (Sidanius & Pratto, 1999).

Kuramsal Çerçevede Milliyetçilik

Sosyal Kimlik Kuramı, bireylerin gruplarını üstün görmelerinin altında yatan motivasyonun pozitif benlik algısını güçlendirmek olduğunu söyler ve bu bireylerin benliklerini grup aidiyeti ile tanımladıklarına değinir (Tajfel & Turner, 1986).

Göreli Yoksunluk Teorisi, kısaca bir grubun beklentileri ile mevcut durumları arasında algıladıkları farkın, onları milliyetçi ideolojilere yönlendirebileceğini savunur. Özellikle bu durum, grubun kendini kültürel ve ekonomik olarak dışlanmış hissetmesi ile tetiklenir (Sabucedo & Fernández, 2001).

Sistem Meşrulaştırma Kuramı ise tehdit altında hisseden bireylerin milliyetçilik gibi koruyucu ideolojilere yönelebileceklerini anlatır. Mevcut sosyal sistemi meşrulaştırarak psikolojik olarak güvende hissederler (Jost & Hunyady, 2005).

Tam bu noktada, bireylerin psikolojik özelliklerine ek olarak milliyetçiliği tetikleyen başka etkenlerin de ayak seslerini duyuyoruz. Artık kaçınılmaz olarak gözlerimizi politik, ekonomik ve toplumsal dinamiklere çevirmemiz gerekiyor.

Milliyetçiliğin Artışı

Geniş bir yelpaze vardır ki, milliyetçiliği güçlü bir şekilde etkiler. Özellikle iç güvenlik krizleri, politik istikrarsızlık, savaş tehditleri gibi durumlar milliyetçilik eğilimini artırırlar (Tyrrell, 1996). Bu, çok da şaşılacak bir şey değildir. İnsanlar güvende hissetmek istediklerinde milliyetçilik imdada yetişir ve aidiyet hissini altın tepside sunar. Bireyler ‘ötekileri’ dışlar, milliyetçiliğe sıkıca bağlanır ve bu durum onlara istikrar ve güven yanılsaması yaşatır.

Göçmen hareketleri ve kültürel çeşitlilik ise milliyetçiliği artıran bir diğer unsurdur. Burada da yine ‘algılanılan bir tehdit’ vardır. Çoğunluğu oluşturan gruptaki bireyler, kendi ulusal kimliklerini tehdit altında hisseder ve etnik milliyetçilik güçlenir (Pehrson & Green, 2010).

Ekonomik krizler, gelir eşitsizliği, işsizlik gibi durumlar ise yine bir tehdit algısı oluşturur. Böylece bireyler bu durumlarda yine milliyetçiliğe sarılır ve ekonomik tehditleri dış gruplara yönlendirirler. Göçmenlere yönelik düşmanlık da “Ekmeğimizi elimizden alıyorlar.” mitiyle beslenmiş olur (Devos & Banaji, 2005).

Eğitime baktığımızda ise tek yönlü tarih anlatımlarına rastlarız. Bu tek yönlü tarih anlatıları da gençlerin milliyetçi düşüncelere sahip olmasında aktif bir rol oynayabilir (Druckman, 1994).

Medya da milliyetçi söylemleri sıklıkla kullanır ki, bu söylemler “banal milliyetçilik” olarak adlandırılan sürecin önemli bir etkenidir (Billig, 1995).

Sonuç

Her ülke birçok farklı milletten gruplar barındırır. Milliyetçiliğin dışlayıcı tutumu, tahmin edileceği üzere, yarattığı çatışma dolayısıyla hiçbir toplumun lehine değildir. Araştırmalar ve kuramlar öncülüğünde milliyetçi yönelimin kendimizde ve çevremizde ne zaman arttığını ve bu artışın neyin lehine veya aleyhine olduğunu daha keskin gözlerle görebiliriz. Farklı grupların birbirlerini hoşgörü ile sardığı toplumlar yaratmak için hangi davranış ve tutumların işlevsel, hangilerinin zarar verici olduğunu fark etmek iyi bir başlangıçtır. Sağlıklı, çatışmadan olabildiğince uzak toplumlarda sağlıklı bireyler yetişir ve gelecek ancak bu toplumlarda güvenlidir.

İzel Güngör
İzel Güngör
İzel Güngör, lisans eğitimini İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamlamıştır. Eğitim yıllarında birçok farklı alanda çalışan, spor ve sanatla iç içe olan Güngör, deneyimlerini ve ilgi alanlarını disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alan psikoloji yazılarını “pskizelgungor.com” adresinde yayınlamaktadır. Sri Lanka’da gönüllü psikolog olarak bulunmuştur ve Klinik Psikoloji Yüksek Lisansını International University of Sarajevo’da sürdürmektedir. Danışanlarına online hizmet veren Güngör, Bilişsel Davranışçı Terapi, Cinsel Terapi, Çift ve Aile Terapisi, EMDR ve Sanat Terapisi üzerine çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar