Günümüz dünyasında çocuklar sadece fiziksel değil; duygusal, sosyal ve zihinsel açıdan da pek çok stres etkeniyle karşı karşıya kalıyor. Erken yaşlardan itibaren maruz kalınan travmatik olaylar, aile içi problemler, akademik baskılar ya da dijital dünyada yaşanan sosyal zorluklar, çocukların psikolojik sağlamlıklarını tehdit edebiliyor. Bu noktada üzerinde durulması gereken kavramlardan biri de duygusal dayanıklılık ve onunla yakından ilişkili olan zihinsel sağlamlıktır.
Duygusal Dayanıklılık Nedir?
Duygusal dayanıklılık, çocuğun stres, hayal kırıklığı ve zorlayıcı yaşam olayları karşısında ruhsal dengesini koruyabilme ve bu deneyimlerden güçlenerek çıkabilme kapasitesidir. Aslında bir tür psikolojik “esneklik”tir. Bu esneklik, çocuğun problem çözme becerileri, duygu düzenleme yetisi, destek sistemleri ve benlik algısıyla doğrudan ilişkilidir (Masten, 2014).
Zihinsel Sağlamlık Neyi İfade Eder?
Zihinsel sağlamlık ise, sadece duygusal regülasyon değil; aynı zamanda düşünce kalıplarının sağlıklı işlemesi, kişinin çevresel zorluklara karşı tutarlı ve sürdürülebilir bir psikolojik duruş sergileyebilmesi anlamına gelir. Çocuklarda zihinsel sağlamlık, travmatik deneyimlerin kalıcı hasarlara dönüşmesini engelleyen bir koruyucu faktördür (Southwick & Charney, 2018).
Neden Önemli?
Araştırmalar, erken yaşta geliştirilen psikolojik dayanıklılığın, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkabilecek psikopatolojilere karşı bir “bağışıklık” oluşturduğunu gösteriyor (Luthar et al., 2000). Duygusal dayanıklılığı güçlü olan çocukların depresyon, anksiyete ve davranış problemleri geliştirme olasılıkları daha düşüktür. Ayrıca bu çocuklar, sosyal ilişkilerde daha uyumlu, akademik anlamda daha motive ve özgüveni yüksek bireyler olma eğilimindedir.
Dayanıklılık Doğuştan mı Gelir, Sonradan mı Kazanılır?
Bazı çocuklar doğuştan daha esnek sinir sistemlerine sahip olabilirler. Ancak dayanıklılığın büyük bir bölümü çevresel etkenlerle şekillenir. Güvenli bağlanma, empatik ebeveynlik, pozitif sosyal ilişkiler ve duygusal farkındalık bu becerinin gelişiminde belirleyicidir (Werner & Smith, 1992). Çocukların yaşadıkları deneyimler, karşılaştıkları zorluklara verilen tepkiler ve bu süreçlerde nasıl desteklendikleri, psikolojik dayanıklılıklarının yönünü belirler.
Ebeveyn ve Eğitimcilerin Rolü Ne?
Çocukların dayanıklılığını desteklemenin ilk adımı, duygularını tanımalarına ve ifade etmelerine alan tanımaktır. “Erkekler ağlamaz” ya da “Bu kadarcık şeyden korkulur mu?” gibi söylemler, duyguların bastırılmasına neden olur. Bunun yerine çocuğun duygusunu tanıyan, doğrulayan ve çözüm arayışında rehberlik eden bir yaklaşım, çocuğun zor duygularla baş edebilme becerisini artırır (Siegel & Bryson, 2011).
Örneğin bir çocuk okulda arkadaşları tarafından dışlandığında, hemen çözüm üretmek yerine onun bu duyguyu anlamasına yardımcı olmak gerekir: “Üzgün olduğunu görüyorum. Dışlanmak gerçekten can acıtabilir. Bu durumda ne yapmak isterdin?” Bu tür bir yaklaşım, duygusal farkındalık ve problem çözme yetisini geliştirir. Ayrıca empati ve sosyal uyum açısından da değerli kazanımlar sağlar.
Okullarda ve Kreşlerde Ne Yapılabilir?
Okul öncesi dönemde “sosyal-duygusal beceri eğitimi” programlarının uygulanması, dayanıklılık gelişimini destekleyen etkili yöntemlerdendir. Bu programlar, çocukların duygularını tanımalarını, başkalarının duygularına saygı duymayı ve zorlayıcı duygularla baş etmeyi öğrenmelerini sağlar. Sınıf içinde duygulara dair görsellerin kullanılması, duyguların adlandırılması ve hikâyelerle pekiştirilmesi bu gelişimi destekler.
Dijital Dünyanın Etkisi
Artan ekran süresi ve sosyal medyanın etkisiyle çocuklar daha çok sanal dünyaya maruz kalmakta, gerçek yaşam deneyimleri ise azalmaktadır. Bu da onların duygusal farkındalık ve yüz yüze iletişim becerilerinde eksiklik yaratmaktadır. Dijital detoks dönemleri, doğa temelli etkinlikler ve yaratıcı oyunlar, bu boşluğu doldurmak adına önerilmektedir (Greenfield, 2014).
Somut Önerilerle Duygusal Dayanıklılığı Artırmak
- Günlük duygu sohbetleri: Akşam yemeklerinde “Bugün seni ne mutlu etti?” gibi sorularla duygular hakkında konuşma alışkanlığı kazanmak.
- Nefes egzersizleri ve basit yoga uygulamaları: Çocuğun beden farkındalığını artırırken stresle baş etme becerisini güçlendirir.
- Hikâye tamamlama oyunları: Çocuğun hayal gücünü ve empati becerisini destekler.
- “Hata yapmak öğrenmenin bir parçası” yaklaşımı: Mükemmeliyetçilik baskısını azaltır ve çocuğun risk almaktan korkmamasını sağlar.
Sonuç: Kırılmak Kaçınılmaz, Ama Dağılmak Değil
Hiçbir çocuk “kırılmaz” değildir. Ancak kırıldığında parçalanmadan yeniden şekillenebilmesi mümkündür. Duygusal dayanıklılık ve zihinsel sağlamlık; sevgiyle, sabırla, doğru rehberlikle inşa edilebilir. Yetişkinlerin rehberliğinde büyüyen çocuklar; sadece duygularını tanımayı değil, aynı zamanda duygularını dönüştürmeyi de öğrenirler.
Çocuklarımızın karşılaşacağı fırtınaları engelleyemeyiz. Ama onlara sağlam bir iç pusula ve esnek bir yelken armağan edebiliriz.
Kaynakça
- Greenfield, P. M. (2014). Mind and media: The effects of television, video games, and computers. Psychology Press.
- Luthar, S. S., Cicchetti, D., & Becker, B. (2000). The construct of resilience: A critical evaluation and guidelines for future work. Child Development, 71(3), 543–562.
- Masten, A. S. (2014). Ordinary magic: Resilience in development. Guilford Press.
- Siegel, D. J., & Bryson, T. P. (2011). The Whole-Brain Child. Delacorte Press.
- Southwick, S. M., & Charney, D. S. (2018). Resilience: The Science of Mastering Life’s Greatest Challenges. Cambridge University Press.
- Werner, E. E., & Smith, R. S. (1992). Overcoming the odds: High-risk children from birth to adulthood. Cornell University Press.


