Bir şeyi kaybettiğinde, yalnızca o anı değil, bir parçanı da yitirirsin. Sonra o şeyi yeniden kazandığında, sevincin yanına sessiz bir misafir gelir: korku. Yeniden kaybetme korkusu. Bu duygu, başarıyla el ele yürüyen bir gölge gibidir. İnsan zihni bir şeyi bir kez kaybettiğinde, o kaybın izini silmez; sadece yeni bir başarı katmanının altına gömer. Ama o katman çoğu zaman ince bir buz tabakasıdır. Bir başarının ardından hissedilen bu tedirginlik, psikolojide sık rastlanan bir duygusal dalgalanmadır. Özellikle geçmişte bir kayıp yaşamış bireyler, yeni kazançlarını sürdürememe korkusuyla baş etmekte zorlanabilir. Çünkü her yeniden kazanım, aynı zamanda yeniden kaybetme riskini hatırlatır.
Korkunun Nöropsikolojik Temeli
Korku, insan zihninin en eski ve en işlevsel sinyallerinden biridir. Ancak bazı durumlarda, koruyucu değil kısıtlayıcı bir role bürünür. Daha önce bir başarısızlık yaşamış birey, benzer bir durumda tekrar kaybetme ihtimalini düşünürken aşırı tetikte olur. Bu durum bilişsel düzeyde hipervijilans olarak adlandırılır — yani tehdit algısının sürekli yüksek tutulması.
Nöropsikolojik açıdan bakıldığında, amigdala bu sürecin merkezindedir. Kayıpla ilişkili bir deneyim yaşandığında, beyin bu olayı tehlike olarak kodlar. Daha sonra benzer bir durumla karşılaşıldığında, amigdala geçmişteki korku tepkisini yeniden aktive eder. Bu yüzden, “Yine kaybeder miyim?” düşüncesi fizyolojik düzeyde gerçek bir stres tepkisi yaratır. Kortizol artar, kalp atışı hızlanır, kontrol hissi azalır.
Daniel Kahneman’ın (2011) “kaybı önleme eğilimi” (loss aversion) teorisine göre, insanlar kazançtan çok kayba karşı hassastır. Başka bir deyişle, bir şeyi kaybetmenin psikolojik ağırlığı, aynı şeyi kazanmanın mutluluğundan daha fazladır. Bu nedenle, bir başarının tekrarlanması çoğu zaman kaybetme korkusunu da beraberinde getirir.
Öğrenilmiş Çaresizlik ve Tekrarlama Zorlantısı
Bu süreçte öğrenilmiş çaresizlik de devreye girebilir (Seligman, 1975). Kişi, geçmişte kontrol edemediği bir kaybın tekrarlanabileceğini düşünür. Böylece başarıya ulaşsa bile içsel olarak “bu mutluluk geçici” algısıyla yaşar. Bu da kaygıyı kronikleştiren bir düşünce kalıbına dönüşebilir.
Psikodinamik açıdan ise Freud’un (1920) “tekrarlama zorlantısı” kavramı (repetition compulsion) açıklayıcıdır. İnsan zihni, travmatik bir deneyimi yeniden sahneleyerek kontrol etme çabasına girer. Bir anlamda kişi “kaybı yönetebilme” provasını bilinçdışı düzeyde tekrarlar. Ancak bu döngü, çoğu zaman iyileşme değil, yeniden yaralanma üretir.
Bu mekanizma özellikle genç yetişkinlik döneminde belirgindir. Çünkü bu evrede benlik algısı hâlâ şekillenmektedir. Üniversite öğrencileri, akademik ya da sosyal başarılarını yeniden elde ettiklerinde, bir yandan güç hissederken diğer yandan “ya bu kez olmazsa?” kaygısıyla baş başa kalırlar.
Benlik ve Başarı Arasındaki Kırılgan Denge
Bir psikoloji öğrencisinin ifadesiyle, bir makalenin yayınlanması başlangıçta büyük bir tatmin duygusu yaratır; ama hemen ardından “İkincisi de aynı etkiyi yaratmazsa?” düşüncesi zihne yerleşir. Bu, aslında başarıdan çok kontrolü kaybetme korkusudur.
Korku, her zaman düşman değildir. Bazen bizi sınırlarımızı korumaya çağırır. Ancak sürekli bir kaybı önlemeye odaklanmak, mevcut kazanımı yaşamayı engeller. Psikolojik dayanıklılık, kaybın varlığını inkâr etmekte değil; onunla birlikte yaşayabilmekte gizlidir.
Bir şeyi yeniden başarmak, aslında yeniden kazanmak değil, kaybın anlamını yeniden tanımlamaktır. Çünkü kayıp, yalnızca elimizden giden değil, bizi yeniden inşa eden şeydir.
Sonuç: Korkunun Fısıldadığı Gerçek
Korkunun sesini susturmak yerine onu dinlemeyi öğrenmek gerekir. O ses çoğu zaman şunu fısıldar:
“Bu kez kaybedersen bile, artık neyi nasıl kazandığını biliyorsun.”
Kaynakça
-
Kahneman, D. (2011). Thinking, Fast and Slow. Farrar, Straus and Giroux.
-
Seligman, M. E. P. (1975). Helplessness: On Depression, Development, and Death. W.H. Freeman and Company.
-
Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle. International Psychoanalytic Press.