Bu yazıyı her gün uyandığında kaygıyla boğuşan herkes için yazmak istedim. Kimisi bu kaygı havuzunda kayboluyor, kimisi de bu havuzda nasıl yüzebileceğini öğreniyor. Umarım bir nebze de olsa onları rahatlatabilir, yalnız olmadıklarını fark edebilirler.
Bu ay ne yazsam diye düşünürken her gün boğuştuğum kaygı hakkında yazmak istedim. Fakat yazıya başladıktan sonra bir hafta ara verdim ve yazımda biraz değişiklik yapmak istediğimi fark ettim. Kaygının, sadece yirmili yaşlarda değil, her yaşta farklı formlarda devam ettiği gerçeği geldi aklıma. Henüz yirmi yaşında da olsam, diğer yaşların kaygılarını henüz deneyimlememiş olsam da çevremde birçok farklı yaştan insanı gözlemleme fırsatım oldu.
Yirmili Yaşlarda Kaygının Başlangıcı
Aslında her şey on dokuz yaşımın sonlarına doğru, yirmili yaşlarıma adım atarken başladı. Yaklaşık bir yıl boyunca savrulup durduğumu hissettim. O dönemde her gün kendime şu soruları soruyordum:
Acaba ne yapmalıyım? Doğru bir bölüm mü okuyorum? Başıma bir şey gelecek mi? Ailem iyi olacak mı? İş bulmalı mıyım?… Sonuç olarak kendi üzerime çok fazla geldim!
Kendimi ne zaman çukurda, hiçbir şey yapamayan bir insan gibi görsem, oradan çıkmak için hep bir yol aradım, yön aradım. Çoğu zaman çıkamadım, bazı zamanlar çevremdeki insanlar sayesinde kafamı dağıtabildim. Her defasında da ChatGPT’den yardım almaya çalıştım. : ) Sanki benim dertlerime çare bulacak ve anında kaygımı geçirecek gibi.
Kaygının İlk Başlangıcı ve Çocukluk Dönemi
Peki, kaygı sizce ilk ne zaman başlar? Bana göre kaygı, anaokulunda başlar. Anneden ilk ayrışmaya başladığımız zamanlarda… Çocuk belki şöyle düşünür: “Annem beni buraya bırakıyor, ya sonra gelmezse?”
İlkokul ve ortaokulda da küçük de olsa kaygıların olduğunu düşünüyorum. Çocuğun yaşadığı olaylara bağlı olarak farklılık gösterebilir. Burada kendi hayatımdan bir örnek: Üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken ailem okul değiştirme kararı aldı ve devlet okulundan özel okula geçtim. İşte o zaman dışlanmaya, zorbalığa maruz kalmaya başladım. Görünüşümden dolayı bazen annemin yanıma koyduğu yemekten bile alay konusu oluyordum. (Kapya biber hâlâ aklımda.) Öğretmen soru sorduğunda, beni ayağa kaldırdığında; cevabı bilsem bile çoğu zaman söyleyemiyordum. O anlarda hep kalp çarpıntısı ve gerginlik hissediyordum.
Sekizinci sınıfa geldiğinizde bu sefer sınav stresiyle gelen kaygı başlıyor. Arkadaşlarını bir daha göremeyecek olmanın verdiği hüzün de buna ekleniyor. Liseye geçince kısmen rahatlasanız da ergenliğin getirdiği başka sıkıntılar devreye giriyor.
Üniversite Dönemi ve Kaygının Yoğunlaşması
Kaygıyı asıl olarak üniversite sınavı yaklaşırken çok net hissediyoruz. O dönemin kaygısı gerçekten bambaşka oluyor. Çünkü neredeyse bir yıl süren yoğun bir süreç ve kaygı, insanı iyice dibe çekebiliyor.
Sınav bittikten sonra üniversite dönemi başlıyor. Kimisi için harika geçen, kimisi için akademik sıkıntılarla dolu bir süreç oluyor. Ben ikisini de yaşadım diyebilirim. Şu anda son seneme geçtiğim için eğlenceli dönemden biraz uzaklaştım ve kaygının içinde yüzdüğüm bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Mezun olduktan sonra sancılı bir süreç daha beni bekliyor gibi hissediyorum. Her gün “Ne yapmalıyım?” diye düşünüyorum: Yüksek lisans, alınması gereken eğitimler, iş bulma süreci… Bunların hepsi insanı farklı kaygılara itiyor.
Yirmili Yaşlardan Sonra Kaygı ve Hayatın Getirdikleri
Yirmili yaşlardan sonra kaygı farklı bir hız kazanıyor. Mezun oluyorsun, iş buluyorsun; belki evlilik kapını çalıyor ve ilişkilerdeki sorumluluklarla yeni kaygılar başlıyor. Çocuk sahibiysen, kaygılar artık sadece kendinle ilgili değil; çocuğunun sağlığı, güvenliği ve geleceği ile de ilgili hale geliyor.
Daha da büyüdüğünde, yaşlanan anne-babanın bakımı, eşine ilgi göstermek, iş ve sosyal yaşamı sürdürmek derken kaygılar üst üste ekleniyor. Zamanla kendi bedensel ve zihinsel yorgunluğun devreye giriyor. Torun bakımı, kendi yaşlılık sürecin ve ölümün farkındalığı gibi yeni kaygılar ortaya çıkıyor.
Kaygının Küçümsenmesi ve Toplumsal Algı
Hayatınızda size göre farklı şeyler yaşamış insanların sizin kaygınızı küçümsediği oldu mu? “Ben neler yaşadım, seninkiler ne ki” diyenlerle karşılaştınız mı? Benim kaygılarım da hiçbir zaman yalnızca akademik sıkıntılardan ibaret değildi. O yüzden zamanında benim kaygı duyduğum konuları bilmeyen kişilerin böyle yorumları beni çok yaralamıştı. Kendimi değersiz hissetmiştim. “Benim yaşadığım ne ki, üzülmemem gerekiyor sanırım” diye düşünmüştüm.
Eğer siz de böyle bir durum yaşıyorsanız, arkadaşlarınızdan böyle yorumlar duyuyorsanız, kulaklarınızı kapayın derim.
Kaygıyla Baş Etme ve Farkındalık
Burada en sevdiğim sözlerden biriyle bitirmek istiyorum:
“Herkes kendi görüş mesafesini dünyanın sınırları zanneder.”
— Arthur Schopenhauer