Son yıllarda psikolojik iyilik hali (well-being) kavramı, hem akademik dünyada hem de günlük yaşamda daha sık tartışılan bir konu haline geldi. Psikolojinin bireyin ruhsal sağlığını sadece hastalık ekseninde değil, aynı zamanda “iyilik hali” üzerinden ele alması oldukça kıymetli. Bununla birlikte, bu yeni ilgi alanının bazı yanlış anlaşılmaları ve zararlı uygulamaları da beraberinde getirdiğini söylemek mümkün. Bunların başında, “her zaman pozitif olma” zorunluluğu yaratan toksik pozitiflik kavramı geliyor.
Toksik Pozitiflik Nedir?
Günlük yaşamda sıkça duyduğumuz bazı ifadeler “Her şey bir şekilde yoluna girer”, “Pozitif düşün, olumlu olsun”, “Şükretmeyi bil” gibi ilk bakışta iyi niyetli gibi görünse de, bazı durumlarda kişinin gerçek duygularını bastırmasına neden olabiliyor. Toksik pozitiflik, kısaca her koşulda pozitif kalmayı zorunlu hale getiren, olumsuz duygulara alan tanımayan ve bireyin acısını geçersizleştiren bir tutumdur. Bu yaklaşım, bireyin psikolojik ihtiyaçlarını görmezden gelirken, sosyal ilişkilerde de mesafeli ve yüzeysel bir anlayışı besleyebilir.
Duyguların Rolü
Psikolojik olarak sağlıklı bir birey, sadece “iyi” hissetmek zorunda değildir. Üzüntü, öfke, hayal kırıklığı ve korku gibi duygular da insan olmanın bir parçasıdır. Bu duyguların bastırılması ya da yok sayılması, kısa vadede “güçlü” görünmeyi sağlasa da, uzun vadede ciddi ruh sağlığı sorunlarına zemin hazırlayabilir. Araştırmalar, bastırılan duyguların anksiyete bozuklukları, depresyon ve psikosomatik hastalıklarla ilişkili olabileceğini göstermektedir. Gerçek anlamda bir “iyilik hali” için kişi, tüm duygularını fark etmeli, kabul etmeli ve bu duygularla baş etme yollarını geliştirebilmelidir.
Bir Örnek
Ayşe, üniversite öğrencisi ve bu dönem oldukça zorlandığı bir dersin sınavından beklediği notu alamamış. Bu durum onun için moral bozucu çünkü uzun süre çalışmış ve umudunu yüksek tutmuştu. Notunu öğrendikten sonra bunu yakın arkadaşına üzülerek anlatıyor. Arkadaşı ona şöyle diyor:
“Üzülme boşver, belki de bir şey öğrenmen gerekiyordu. Daha kötüsü olabilirdi. Sağlıklısın, ailene kavuşabiliyorsun, bu da yeter.”
Bu ifadeler ilk bakışta destekleyici gibi görünse de, Ayşe’nin hissettiği başarısızlık ve hayal kırıklığını bastırmasına neden oluyor. Aslında Ayşe’nin ihtiyacı olan şey bu duygularının kabul edilmesi ve yargılanmadan dinlenmesiydi. Arkadaşının niyeti iyi olsa da, bu yaklaşım Ayşe’nin yalnız ve anlaşılmamış hissetmesine yol açtı. Ayşe artık duygularını paylaşmak konusunda daha temkinli. Zamanla bu duygular birikiyor ve daha büyük bir ruhsal yüke dönüşme riski taşıyor.
Bu örnek, toksik pozitiflik’in insanlar arasında nasıl görünmez bir duvar ördüğünü açıkça gösteriyor. Herkesin “iyi hissetmek zorundaymış” gibi davrandığı bir ortamda, gerçek duygulara yer kalmıyor.
Sağlıklı Olumlu Düşünme ile Toksik Pozitiflik Arasındaki Fark
Sağlıklı pozitiflik, kişinin yaşadığı olumsuz deneyimleri inkâr etmeden, bu deneyimlerin içinde bir anlam arayabilmesi ve geleceğe yönelik umut besleyebilmesidir. Bu tür bir olumlu düşünce, kişinin psikolojik dayanıklılığını (resilience) artırabilir. Örneğin, bir öğrenci kötü bir sınav sonucu aldığında, bu durumu kabullenip eksiklerini gözden geçirebilir, bir sonraki sınav için daha iyi hazırlanmayı planlayabilir. Duygularını bastırmadan ama onlara teslim olmadan bir yol çizebilir.
Toksik pozitiflik’te ise kişi, olumsuz duygularını ifade etmeye çalıştığında hemen susturulur, duyguları küçümsenir ya da görmezden gelinir. Bu durum, kişinin duygularını tanıma ve düzenleme becerilerini zayıflatır. Ayrıca duygularla kurulan içsel bağ zedelenir ve bu durum, zamanla kimlik karmaşasına, içsel çelişkilere ve yalnızlık hissine neden olabilir.
Sonuç: Duygulara Yer Açmak, Gerçek İyilik Hâlinin Anahtarıdır
Gerçek iyilik hali, sadece “iyi hissetmek” değil, insanın kendisiyle bütünlük içinde olmasıdır. Bu bütünlük; mutluluğun, huzurun ama aynı zamanda kırgınlıkların ve zorlukların da farkında olmayı gerektirir. Duygular bastırıldıkça değil, kabul edilip ifade edildikçe anlam kazanır ve dönüşür.
Kendimize ya da başkalarına “pozitif ol” demeden önce şu soruyu sormamız gerekiyor: Karşımdaki insanın ya da kendimin şu an neye ihtiyacı var? Gerçekten destek olmak için onu anlamaya mı çalışıyorum, yoksa duygularıyla yüzleşmek beni rahatsız ettiği için konuyu kapatmak mı istiyorum?
Bazen pozitif bir cümleden çok daha iyileştirici olan şey, sadece şefkatle ve yargılamadan dinlemektir.