Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İyi Çocuk Sendromu: Onaylanmak İçin Kendini Feda Etmek

Annesi başı ağrıyor diye odasında uyurken, yedi yaşındaki çocuk mutfağı sessizce topluyordu. Yere dökülen suyu sildi, kardeşini susturmaya çalıştı. Çünkü “iyi çocuk”tu. Bu evde sevgi, sessizlikle kazanılırdı.
Ama içinden geçen sessiz cümle şuydu:
“Keşke biri de beni toplasa.”

Bazı çocuklar büyürken kendi ihtiyaçlarını arka plana atmayı öğrenir. Duygularını bastırır, arzularını sessizleştirir. Çünkü öğrendikleri şey şudur:
İyi olmak, sevilmenin ön koşuludur.

Bu davranış biçimi zamanla içselleşir. Öyle ki kişi yetişkin olduğunda bile, ne hissettiğinden çok ne beklendiğini düşünür.
Peki, bu “iyi çocuk” olmak sadece bir kişilik özelliği midir, yoksa aslında bir başa çıkma stratejisi mi?

Sendrom Mu, Rol Mü?

İyi çocuk sendromu, psikolojik literatürde açıkça tanımlanmasa da, aşırı uyum, parentifikasyon (çocuğun ebeveyn rolünü üstlenmesi) ve koşullu sevgi gibi kavramlarla örtüşür.
Bu sendromu yaşayan çocuklar genellikle:

  • Duygularını göstermenin güvenli olmadığı,
  • “Hayır” demenin cezalandırıldığı,
  • Başarının ya da sessizliğin sevgiyle ödüllendirildiği
    aile ortamlarında büyürler.

Dışarıdan bakıldığında “olgun”, “sorumlu” ya da “sorunsuz” görünen bu çocuklar, aslında büyümekten başka seçeneği kalmamış çocuklardır.
Sınır çizmek bencillik, üzülmek zayıflık, ihtiyaç duymak ise bir yük olarak görülür. Bu nedenle, sevgiye ulaşmak için duygular değil, davranışlar konuşur.

Zamanla çocuk, kendisi olmayı değil, onay almayı önemsemeyi öğrenir.
“Ben ne hissediyorum?” sorusu yerini “Benden ne bekleniyor?”ya bırakır.

Yetişkinlikte İçselleşmiş Sesler

Bu çocuklar büyür, okul bitirir, işe girer, ilişkiler kurar… Ama o iç ses kaybolmaz.
Bir teklifi geri çevirecekken, sınır çizecekken ya da sadece yalnız kalmak isterken içeriden şöyle bir fısıltı yükselir:
“Ama kırılırsa…”

İyi çocuk sendromu ile büyüyen yetişkinler, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyar.
İlişkilerde kendinden ödün verir, çatışmalardan kaçar, “hayır” demek zor gelir.
Çünkü derinlerde bir yerlerde hâlâ şöyle bir inanç vardır:
“Ben iyi olursam, sevilirim.”

Ama bu “iyilik”, çoğu zaman kişinin kendinden vazgeçmesi pahasına gerçekleşir.
Ve uzun vadede kişi yorgun düşer, görünmez hisseder, hatta kim olduğunu unutabilir.

Toplumsal Kodların Sessiz Katkısı

Bu sendrom yalnızca aile içi dinamiklerle değil, toplumla da beslenir.
Özellikle kız çocuklarına ya da ilk çocuklara yönelik beklentiler çoğu zaman şunlardır:
Nazik ol. İdare et. Gülümse. Büyük sensin, anlayışlı ol.
Ama kimse şunu sormaz:
“Peki ya senin neye ihtiyacın var?”

Toplum, duygusal bastırmayı çoğu zaman olgunlukla karıştırır.
Halbuki duygularını ifade etmek zayıflık değil, öz saygının temelidir.
Kendi sınırlarını çizmek bencillik değil, kişisel bütünlüktür.

Bu noktada önemli bir ayrım vardır:
Uyum sağlamak başka, kendinden vazgeçmek başkadır.

Kırılma Noktaları: Ne Zaman Fark Ederiz?

Bir noktada bu “iyi olma” hali artık işe yaramamaya başlar.
Kişi bir ilişkide sürekli veren taraftır ama görülmez.
İş yerinde yükü sırtlanır ama takdir edilmez.
Yakın bir arkadaş şöyle der:
“Senin ne istediğini hiç anlayamıyoruz.”

Ya da kişi kendi içinde bir boşlukla karşılaşır.
Çünkü hayatı boyunca hep “iyi” olmuştur ama “gerçek” olma fırsatını hiç bulamamıştır.

Bu fark ediş can yakıcı olabilir.
Ama aynı zamanda kendine doğru atılmış ilk dürüst adım da olabilir.

Küçük Bir Alıştırma: Kendinle Temas Etmek

Bir dakikanı ayır ve aşağıdaki soruları düşün:

  • Bugün neyi sadece kendin için yaptın?
  • Şu an gerçekten neye ihtiyacın var?
  • “Hayır” dediğin son an ne zamandı?
  • Birinin seni kırmasına rağmen sessiz kaldığın bir anı hatırlıyor musun?

Cevaplar kolay gelmeyebilir.
Ama bu soruları sormak bile bir değişimin başlangıcıdır.

İstersen bir günlüğe not al:
Bugün sadece kendim için…
Şunu fark ettim…
İç sesim bana şunu söylüyor…

Yazmak, uzun süredir susturulmuş parçalarla yeniden temas kurmanın en yumuşak yollarından biridir.

Son Söz: Gerçek Olmanın Cesareti

“İyi çocuk” olmak, bir zamanlar sevgiyi korumanın yoluydu.
Ama artık yetişkinsin. Artık kendi sesini duyma, kendi duygularına yer açma zamanın.
Bu süreç her zaman kolay olmaz.
Bazen yalnız hissedersin, bazen suçluluk duyarsın.
Ama bu duygular, gerçek olmanın bedelleri değil; özgürleşmenin işaretleridir.

Sevilmek için değil, var olmak için yaşamak.
Onay almak için değil, kendine sadık kalmak için karar vermek.

Belki de artık şu cümleyi kurmanın vakti gelmiştir:
“Ben artık iyi değil, gerçek olmak istiyorum.”

Begüm Engür
Begüm Engür
Clinical Psychologist, European Accredited EMDR Therapist -EMDR Europe Children, Adolescents, Adults & Families GMBPsS (Graduate Member- The British Psychological Society) Specialization & Area of Interest: EMDR Therapy2017 October- Present Editorial Board Member- American Journal of Psychiatry and Neuroscience 2017 October- Present Editorial Board Member- Research Journal of Nervous System 2017 September-Present Columnist – Olay Newspaper, London UK 2017 August-Present Board Member & Social Events Coordinator - Rotaract Club, London UK 2017 February-Present Editorial Board Member - Scientific Times Journal of Paediatrics 2017 June-Present Editorial Board Member- Biomedical Journal of Science & Technical Research 2017 August-Present Editorial Board Member- Journal of Child and Adolescent Psychiatry

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar