Yunan mitolojisinde İkarus’un hikâyesi, insanoğlunun sınır tanımayan merakının ve hırsının çarpıcı bir sembolüdür. Babası Daidalos’un yaptığı balmumundan kanatlarla gökyüzüne yükselen İkarus, güneşe fazla yaklaştığında kanatları erir ve denize düşer. Bu öykü, yalnızca mitolojik bir trajedi değil; aynı zamanda modern insanın başarıya ulaşma arzusunun ve bu arzunun gölgesindeki tükenmişliğin güçlü bir metaforudur.
Başarıya Uçmak: Modern Mükemmeliyetçiliğin Tuzakları
Günümüzde “daha fazla başarmak” neredeyse varoluşsal bir hedef haline geldi. Birçok insan değerini başarıları, unvanları ya da üretkenliği üzerinden tanımlıyor. Fromm’un (1955) da belirttiği gibi modern birey, “olmak” yerine “sahip olma” temelli bir yaşam sürüyor. Bu bakış açısı, kişiyi sürekli olarak kendi sınırlarını zorlamaya yöneltiyor.
Mükemmeliyetçilik, bu sürecin en görünür yüzü. Hewitt ve Flett’in (1991) çalışmalarında da belirtildiği gibi, mükemmeliyetçilik yalnızca yüksek standartlarla ilgili değildir; aynı zamanda hataya tahammülsüzlük, onay arayışı ve sürekli kendini yetersiz hissetme halidir. Bu durumda birey, başarı basamaklarını tırmanırken aslında içten içe kendi kanatlarını eritmeye başlar.
Yükseğe Uçarken Düşmek: Tükenmişlik Sendromu
İkarus Kompleksi’nin bir başka yansıması, tükenmişliktir. Maslach ve Jackson (1981), tükenmişliği “duygusal yorgunluk, duyarsızlaşma ve kişisel başarı hissinin azalması” olarak tanımlar. Başarı hırsı kısa vadede motive edici görünse de, uzun vadede kişinin ruhsal kaynaklarını tüketir.
Başarının verdiği tatmin kısa sürer; çünkü kişi artık “başardığı” kadar değil, “başaracağı” kadar değerlidir. Ryan ve Deci’nin (2000) Öz Belirleme Kuramı’na göre dışsal motivasyon, içsel doyumu zayıflatır. Yani, başkalarının beğenisiyle beslenen başarı hissi, özsaygının temellerini sarsar.
Sosyal Medya Çağında Yeni İkaruslar
İkarus’un günümüzdeki karşılığı çoğu zaman ekranlarımızda yaşıyor. Sosyal medyada paylaşılan başarı hikâyeleri, kariyer etiketleri ya da “kusursuz hayatlar” bireyler arasında görünmez bir yarış yaratıyor. Festinger’in (1954) Sosyal Karşılaştırma Teorisi, insanların kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslama eğiliminde olduğunu söyler.
Bu kıyaslamalar, gerçek bir başarıdan çok “başarılı görünme” baskısını doğurur. Modern İkarus’un kanatları artık balmumundan değil; beğeniler, takipçiler ve sayılarla örülüdür. Ancak her beğeni, bir damla güneş ışığı gibidir: bir noktaya kadar ısıtır, fazlası yakar.
Kendini Kanıtlama Zorunluluğu: İçsel Bir Hapishane
İkarus Kompleksi’nin belki de en yıpratıcı yönü, “kendini kanıtlama zorunluluğu” hissidir. Ellis’in (1962) Akılcı Duygusal Davranış Terapisi’ne göre, “başarısız olmamalıyım” ya da “herkes beni takdir etmeli” gibi irrasyonel inançlar, kişiyi sürekli bir stres döngüsüne hapseder.
Zamanla kişi, sadece başarmak için değil, başarısız olmamak için yaşamaya başlar. Bu da risk almaktan kaçınan, sürekli onay arayan, içsel motivasyonunu kaybetmiş bir benlik yaratır. Böylece kişi, aslında düşmemek için çabalarken, zaten düşüşün içinde yaşamaya başlar.
Dengeyi Bulmak: Kanatları Onarmak
Bu karmaşadan çıkmanın yolu, “uçmaktan vazgeçmek” değil, neden uçmak istediğini anlamaktan geçer. Jung’un (1953) bireyleşme kavramı, insanın kendi gölgesiyle yüzleşmeden özgürleşemeyeceğini söyler. Yani kişinin önce kendi hırslarını, korkularını ve değerlerini tanıması gerekir.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (Hayes, Strosahl & Wilson, 1999), bireyin içsel deneyimleriyle savaşmak yerine onları kabullenmesini ve yaşamını kişisel değerlere göre yönlendirmesini önerir. Böylece başarı, bir zorunluluk olmaktan çıkar; anlamlı bir yaşamın doğal bir parçasına dönüşür.
Sonuç: Güneşe Değil, Kendine Dönmek
İkarus’un trajedisi, aslında kontrolsüz bir yükselişin hikâyesidir. Bugünün dünyasında da birçok insan kendi güneşine doğru uçuyor; bazen kariyerinde, bazen ilişkilerinde, bazen de sosyal medyada. Fakat asıl mesele, ne kadar yükseğe çıktığımız değil, neden yükselmek istediğimizdir.
Gerçek özgürlük, sınırlarımızı inkâr etmekte değil; o sınırların içindeki anlamı bulmaktadır. Çünkü bazen en büyük cesaret, biraz daha yükselmek değil, durup gökyüzüne bakabilmektir.
Kaynakça
-
Fromm, E. (1992). Sahip Olmak ya da Olmak. (Çev. Necla Arat). İstanbul: Arıtan Yayınları.
-
Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (1991). Perfectionism in the self and social contexts: Conceptualization, assessment, and association with psychopathology. Journal of Personality and Social Psychology, 60(3), 456–470.
-
Maslach, C., & Jackson, S. E. (1981). The measurement of experienced burnout. Journal of Occupational Behaviour, 2(2), 99–113.
-
Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2000). Self-determination theory and the facilitation of intrinsic motivation, social development, and well-being. American Psychologist, 55(1), 68–78.
-
Ellis, A. (2003). Rasyonel Yaşam Rehberi. (Çev. Ali K. Özak). İstanbul: HYB Yayıncılık.
-
Hayes, S. C., Strosahl, K. D., & Wilson, K. G. (1999). Acceptance and Commitment Therapy: An experiential approach to behavior change. New York: Guilford Press.
-
Jung, C. G. (1953). Collected Works, Vol. 7: Two Essays on Analytical Psychology. Princeton University Press.