Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Gölge Yönümüz: Jung’un Gölge Arketipi ve Günlük Hayatımız

Hepimiz hayatımız boyunca kendimizle ilgili iyi yanlarımızı öne çıkarmaya, zayıf ya da “kötü” yanlarımızı ise saklamaya çalışırız. Ancak insan doğası yalnızca güzel ve olumlu yönlerden oluşmaz. Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, tam da bu görmezden geldiğimiz ya da bastırdığımız yönlerimizi anlatır. Gölge arketipi, bazen karanlık ve rahatsız edici görünse de aslında bizi biz yapan ve tamamlayan bir parçadır. Onu anlamak ve kabullenmek, daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmenin anahtarıdır.

Jung’a göre gölge arketipi, bilinç dışımızda saklı olan ve toplum ya da aile tarafından onaylanmadığı için bastırılan tüm duygu, düşünce ve davranışlarımızı içerir. Öfke, kıskançlık, bencillik gibi olumsuz görünen yanlarımızın yanı sıra, bazen utangaçlık ve çekingenlik gibi özellikler de gölge arketipine dahil olabilir. İlginç olan şu ki, gölge arketipi yalnızca “kötü” yönleri değil, aynı zamanda bastırdığımız yaratıcılığı, cesareti ve tutkuyu da barındırır. Kısacası gölge arketipi, içimizdeki potansiyel enerjiyi saklayan bir sandıktır.

Modern toplumlar, “başarı”, “güçlü olma” ve “sürekli mutlu görünme” gibi kalıpları çok sık tekrar eder. Sosyal medya, her an mutlu ve mükemmel bir hayat yaşadığımızı göstermemizi bekler. Ancak bu beklentiler, gölge arketipimizin daha da derine itilmesine yol açar. Oysa gölge arketipini tamamen bastırmak, onun yok olacağı anlamına gelmez. Tam tersine, gölge arketipi bastırıldıkça güçlenir ve kontrolümüz dışında ortaya çıkabilir. Bu da bizi hem kendimize hem de çevremizdekilere yabancılaştırır.

Çocukluktan itibaren bize “iyi çocuk” olmanın yolları öğretilir. Sesini yükselten ya da yaramazlık yapan çocuk hemen susturulur. Öfkesini belli eden, “ayıp” ya da “kötü” olarak etiketlenir. Böylece bu duygular bilinç dışına itilir ve orada birikir. Yetişkinlikte ise toplumun, ailenin veya sosyal medyanın beklentileri nedeniyle, bu bastırma devam eder. “Hep güçlü olmalıyız”, “her zaman pozitif olmalıyız” gibi düşünceler, içimizdeki gölge arketipini daha da sessizleştirir.

Gölge arketipi, genellikle beklenmedik anlarda kendini gösterir. Örneğin, sevdiğimiz birinin başarısı karşısında içten içe kıskançlık hissedebiliriz. Bu duyguyu hemen “ayıp” ya da “bencilce” bularak bastırmak isteriz. Ancak o duygu, orada var olmaya devam eder. Örneğin, trafikte biri yolumuzu kestiğinde, öfkemiz kontrolsüzce patlayabilir. Bu tür bir öfke duygusu hayatımız boyunca bastırılmışsa, bu anlarda tüm gücüyle açığa çıkar. Bazen de başkalarını eleştirirken gölge arketipimiz konuşabilir. “Ben asla böyle yapmazdım” dediğimiz özellikleri başkalarında gördüğümüzde, aslında içimizde de var olan o yönle yüzleşmek istemediğimiz için bu kadar sert tepki veririz.

Jung’a göre gölge arketipiyle yüzleşmek, insanın psikolojik bütünlük sağlaması için en önemli adımlardan biridir. Bu, “kötü” ya da “ayıp” gördüğümüz yanlarımızı yüceltmek değil, onları tanıyıp sahiplenmek demektir. Gölge arketipini kabul ettiğimizde; kendimizi daha az yargılarız ve içimizdeki karmaşayı daha iyi anlarız. Örneğin, “Ben de bazen kıskanabilirim” demek hem daha insani hem de daha dürüst bir yaklaşımdır. Bu kabulleniş, başkalarını da daha az yargılamamıza yol açar. Ayrıca gölge arketipini anlamak, yaratıcılığımızı ve enerjimizi açığa çıkarmamıza da yardımcı olur. Çünkü gölge arketipinde sadece karanlık değil; aynı zamanda kullanmadığımız yeteneklerimiz, tutkularımız ve cesaretimiz de saklıdır.

Gölge arketipiyle yüzleşmek bazen zorlayıcı bir yolculuktur. Çünkü orada bastırdığımız, unutmaya çalıştığımız her şey vardır. Ama aynı zamanda gölge arketipini tanımak, kendimizi bütün bir insan olarak görmek demektir. İyisiyle kötüsüyle…

Gölge arketipiyle yüzleşmek, hayatı daha anlamlı ve derin kılar. Kendimizi saklamadan, utandırmadan, olduğumuz gibi kucakladığımızda; iç dünyamızda bir bütünlük ve özgürlük hissi filizlenir. Böylece hem kendi içimizde hem de başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde daha gerçek, daha samimi bir bağ kurarız. Hayatın gölgelerini ve ışığını iç içe yaşarken, kendimize biraz daha yaklaşırız. Ve anlarız ki, insan olmanın tüm karmaşıklığını ve güzelliğini yaşamak, sadece ışığa değil, karanlığa da bakabilmeyi gerektirir.

Gölge arketipini kabul etmek, ona teslim olmak değil; onunla el sıkışmaktır. Karanlığımızla barıştığımızda, aslında en derin özgürlüğümüzü de keşfetmiş oluruz. Sonunda anlarız ki insan olmanın anlamı, karanlığa bakmayı göze aldığımız ve karanlığımızı sevmeyi öğrendiğimiz noktada başlar.

İrem Akıncı
İrem Akıncı
İrem Akıncı, İstanbul Okan Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olup, şu anda Altınbaş Üniversitesi’nde Psikoloji alanında yüksek lisans eğitimine tez aşamasında devam etmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolüyle çalışan Akıncı, çocuk, ergen ve yetişkinlerle psikolojik süreçler üzerine çalışmalar yürütmektedir. Meslek hayatına Tuzla Belediyesi’ne bağlı AÇEM’lerde (Anne Çocuk Eğitim Merkezleri) devam eden Akıncı, bireysel psikolojik destek hizmetleri sunmanın yanı sıra, ebeveyn ve çocuklara yönelik çalışmalar gerçekleştirmektedir. Aynı zamanda AÇEV’in (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) Anne Destek Programı kapsamında gönüllü eğitimci olarak görev almakta ve ebeveynlerin bilinçli ebeveynlik becerilerini desteklemeye yönelik eğitimlerde yer almaktadır. Bunun yanı sıra, e-akademi platformlarında çeşitli eğitimler vererek psikoloji bilgisinin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Çocuk, ergen ve yetişkinler üzerine eğitimler sunarak bireylerin psikolojik gelişimlerini desteklemeye yönelik içerikler hazırlamaktadır. Bilişsel ve davranışsal süreçlerin bireylerin günlük yaşantılarındaki etkilerini ele alan bir yaklaşımla çalışan İrem Akıncı, mesleki çalışmalarını eğitim ve bireysel danışmanlık alanlarında sürdürmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar