Göç, insanlık tarihi boyunca var olan evrensel bir olgudur. İnsanlar savaşlardan, ekonomik krizlerden, iklimsel değişikliklerden ya da daha iyi bir yaşam arzusundan dolayı göç etmiştir. Ancak günümüzde göç, geçmişten farklı olarak çok daha büyük ölçeklerde ve daha karmaşık dinamiklerle yaşanmaktadır. Birleşmiş Milletler (2023) verilerine göre dünya genelinde yaklaşık 281 milyon uluslararası göçmen bulunmaktadır. Bu rakam, her otuz kişiden birinin doğduğu ülkenin dışında yaşadığını göstermektedir. Bu durum, göçün yalnızca politik veya ekonomik bir mesele olmadığını, aynı zamanda ciddi psikolojik, toplumsal ve kültürel uyum boyutları da beraberinde getirdiğini göstermektedir.
Göçmenlerin yaşadığı ruhsal süreçler yalnızca bireysel düzeyde değil, aynı zamanda aile yapısı ve toplum düzeni üzerinde de etkili olmaktadır. Göç deneyimi; kayıp, belirsizlik ve uyum mücadelesiyle iç içe geçerken, ev sahibi toplum açısından da sosyal kimlik, önyargı ve kültürel etkileşim konularını gündeme getirmektedir.
Göçün Bireysel Ruh Sağlığına Etkileri
Göç, bireyin yaşamındaki en radikal değişimlerden biridir. Yerinden edilme, alışılmış sosyal çevrelerin ve kültürel aidiyetlerin kaybı; bireyde belirsizlik, yabancılaşma ve güvensizlik duygularını tetikler. Bu süreç, özellikle travmatik koşullarda gerçekleştiğinde, ruh sağlığı üzerinde ağır yükler bırakır. Araştırmalar, zorunlu göç yaşayan mültecilerde depresyon, anksiyete bozuklukları ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) oranlarının oldukça yüksek olduğunu göstermektedir (Fazel vd., 2005).
Dil engelleri, yeni toplumda iş bulma zorlukları, ayrımcılık ve dışlanma gibi faktörler, göçmenlerin kendilerini ifade etmesini ve aidiyet duygusu geliştirmesini zorlaştırır. Bu durum yalnızca ruhsal bozukluk riskini artırmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal izolasyon ve kronik stres gibi sonuçlara da yol açar. Psikoloji literatüründe bu tür deneyimler “kültür şoku” kavramı ile tanımlanır ve yeni kültüre uyum sürecinde bireylerin yaşadığı duygusal dalgalanmaları açıklar.
Aile Dinamikleri ve Göç
Göç süreci, aile yapısını köklü biçimde etkileyen bir olgudur. Birçok aile göç sırasında parçalanmakta ya da farklı ülkelere dağılmaktadır. Bu durum, ebeveynlerde suçluluk duygusu, çocuklarda ise terk edilmişlik hissi yaratabilmektedir. Aile bütünlüğünün bozulması, göçün psikolojik yükünü daha da ağırlaştırır.
Göçmen ailelerde sıkça görülen bir diğer durum ise rol değişimleridir. Çocukların ebeveynlerine dil konusunda aracılık etmesi, bürokratik işlemleri üstlenmesi veya yeni kültüre daha hızlı uyum sağlaması aile içi dengeleri değiştirmektedir. Bu durum çocuklarda erken yetişkinleşme (“adultification”) sendromuna yol açabilirken, ebeveynlerde otorite kaybı hissi yaratmaktadır (Suárez-Orozco & Suárez-Orozco, 2001).
Çocuk ve ergen göçmenler için kimlik gelişimi özellikle zorlu bir süreçtir. Bir yandan köken kültürünü korumak isterken, diğer yandan yeni toplumda kabul görme çabası içine girerler. Bu ikili baskı, kimlik karmaşası ve aidiyet sorunlarını beraberinde getirir. Araştırmalar, göçmen çocuklarda akran zorbalığı, akademik başarısızlık ve özgüven sorunlarının görece daha sık görüldüğünü ortaya koymaktadır.
Toplumsal Yansımalar
Göç, yalnızca bireyler ve aileler için değil, aynı zamanda ev sahibi toplumlar için de önemli psikolojik süreçler doğurur. Göçmenlerin varlığı, kültürel çeşitliliği artırırken toplumsal gerilimleri de tetikleyebilir. Sosyal psikolojide öne çıkan Sosyal Kimlik Teorisi’ne göre, bireyler kendilerini “biz” ve “onlar” kategorileri üzerinden tanımlar (Tajfel & Turner, 1986). Göçmenler, çoğu zaman “öteki” kategorisine yerleştirilir ve bu durum önyargı, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına yol açabilir.
Ev sahibi toplumda ortaya çıkan bu psikolojik bariyerler, göçmenlerin uyum süreçlerini zorlaştırır. Ayrımcılığa uğramak, göçmenlerde yalnızlık ve değersizlik hissini artırarak ruh sağlığını olumsuz etkiler. Buna karşılık, kapsayıcı politikaların benimsendiği toplumlarda göçmenlerin psikolojik iyi oluş düzeylerinin daha yüksek olduğu bilinmektedir. Kanada ve İsveç örnekleri, çokkültürlülüğü teşvik eden politikaların hem göçmen hem de yerel halk açısından daha sağlıklı bir toplumsal uyum sağladığını göstermektedir.
Dayanıklılık ve Uyum Süreçleri
Göç sürecinde psikolojik dayanıklılığı artıran faktörlerin başında sosyal destek gelir. Aile, akraba, dini gruplar ve göçmen toplulukları, bireylerin yeni yaşamlarına uyum sağlamasında kritik rol oynar. Ayrıca psikososyal destek programları ve psikoterapötik müdahaleler, göçmenlerin yaşadıkları travmaları işlemelerine ve başa çıkma mekanizmaları geliştirmelerine yardımcı olmaktadır (WHO, 2018).
Berry’nin (1997) kültürleşme modeli, göçmenlerin farklı başa çıkma stratejilerini açıklar. Bu modele göre, entegrasyon stratejisini benimseyen göçmenler – yani hem köken kültürlerini koruyan hem de yeni kültüre uyum sağlayanlar – en yüksek psikolojik iyi oluş düzeyine sahiptir. Asimilasyon (yalnızca yeni kültürü benimseyip köken kültürü terk etme) ya da ayrışma (yeni kültürü reddedip sadece köken kültürüne bağlı kalma) ise orta düzeyde uyum sağlar. En olumsuz sonuçlar, marjinalleşme stratejisinde görülür; bu durumda birey, hem köken kültüründen hem de yeni kültürden koparak aidiyetsizlik yaşar.
Göçmenlerin psikolojik dayanıklılığını artırmak için ev sahibi toplumların empatik, kapsayıcı ve eşitlikçi politikalar geliştirmesi kritik öneme sahiptir. Eğitim kurumlarında çokkültürlülüğün desteklenmesi, sağlık hizmetlerinde dil desteği sağlanması ve medyada göçmenlere yönelik olumlu temsiller, psikolojik uyumun kolaylaşmasına katkı sağlar.
Sonuç
Göç, bireylerin ve toplumların dönüşümünü derinden etkileyen çok boyutlu bir süreçtir. Bireysel düzeyde kayıp, belirsizlik, travma ve kimlik karmaşası yaratırken, toplumsal düzeyde önyargı, kutuplaşma ve kültürel gerilimlere yol açabilir. Ancak doğru destek mekanizmaları, güçlü sosyal bağlar ve kapsayıcı politikalar sayesinde göç, hem bireyler hem de toplumlar için gelişim fırsatına dönüşebilir. Psikolojik açıdan göçmenlere yönelik empati ve destek, yalnızca onların değil, tüm toplumun ruh sağlığını güçlendirecek bir adımdır.
Kaynakça
Berry, J. W. (1997). Immigration, Acculturation, and Adaptation. Applied Psychology, 46(1), 5–34.
Fazel, M., Wheeler, J., & Danesh, J. (2005). Prevalence of Serious Mental Disorder in 7000 Refugees Resettled in Western Countries: A Systematic Review. The Lancet, 365(9467), 1309–1314.
Suárez-Orozco, C., & Suárez-Orozco, M. M. (2001). Children of Immigration. Harvard University Press.
Tajfel, H., & Turner, J. C. (1986). The Social Identity Theory of Intergroup Behavior. In S. Worchel & W. G. Austin (Eds.), Psychology of Intergroup Relations (pp. 7–24). Chicago: Nelson-Hall.
World Health Organization. (2018). Report on the Health of Refugees and Migrants in the WHO European Region. WHO Regional Office for Europe.
United Nations. (2023). International Migration 2023 Highlights. United Nations Department of Economic and Social Affairs.