Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Geçmiş Geçmedi: Kolektif Travmalar ve Hafızanın İzleri

Birçoğumuzun travma denilince aklında belirli birkaç bilgi oluştuğu oluyordur. Lakin detaylı bir şekilde çoğumuz bilmiyoruz. Travma; yaşantımız boyunca yaşadığımız psikolojiksel ağır olarak tanımladığımız olayların beynimizde, bilinçaltımızda yer edinmesidir. Bu travmatik olayların beynimizde ne şekilde yer edindiği kişiden kişiye hatta bulunduğumuz ortama göre değişir. Travmalarımız beynimizde “kapalı ve kilitli kutu” içerisindedir. Bu kutunun oluşma sebebi ise yaşam içgüdüsüdür. Beynimiz yaşamaya devam etmek için psikolojik olarak bizi kötü etkileyen olay ve zamanları kutuya koyup hayata devam etmeye çalışır. Bu kutular eğer kendimizi güvende hissettiğimiz kişilerle güvenilir ortamda bulunuyorsak beyin, kutunun içinde hapsettiği bize zarar veren anıları gün yüzüne çıkarır ve o anıların bizde bıraktığı kötü etkilerini iyileştirmeye çalışır. Ve travmalarımızla barışık olmayı, bireyin psikolojisini iyileştirmeye çalışır. Beynin amacı her zaman yaşam içgüdüsü olduğundan kendini güvenilir ortamda hissetmezse bu anıları hiçbir şekilde gün yüzüne çıkarmaz. Eğer çıkarırsa yaşamına devam edemeyeceğini düşünür çünkü yaşanılanların ağır olduğunu bilir.

Kolektif Travma ve Bireysel Travma

Tabii bu bahsettiğim bireysel travma herkesin az çok aşina olduğu. Bir de gerek ülkemizde olsun gerekse dünyada olsun yaşanılan olayların toplumu etkilediği travmalar vardır: kolektif travmalar. Travma yalnızca bireysel bir yara değildir; kimi zaman bir toplumun ruhunda da derin izler bırakır. Savaşlar, göçler, doğal afetler gibi kolektif travmalar, toplumsal belleği şekillendirerek hem bireysel kimlikleri hem de kültürel anıları etkiler (Eyerman, 2001).  

Toplumsal bellek ise bir toplumun ortak geçmişini nasıl hatırladığına dair kolektif bir hafızadır. Bu hafıza; kültürel üretimler, anılar, ritüeller ve anıtlar aracılığıyla nesilden nesile aktarılır (Assmann, 2011).

Kolektif Travmaların Özellikleri

Kolektif travmanın olması için illa ki kuşaklararası aktarım ya da çok eski bir tarih gerekmez. 6 Şubat depremleri bu konuda güncel bir örnektir. Tüm ülkeyi etkileyen bu felaket, hem bireysel hem de kolektif travma yaratmıştır. Travmanın etkisi yalnızca fiziksel yıkımdan değil, insanların zihinlerinde ve toplumsal bellekte bıraktığı derin izlerden kaynaklanmaktadır.  

Eğer kolektif travmalar zamanla tamamen iyileşebilseydi, II. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı kurbanlarının ve onların çocuklarının hâlâ bu travmanın izlerini taşıması mümkün olmazdı. Bu kuşaklararası aktarım; travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete, suçluluk ve kimlik karmaşası gibi belirtilerle devam eder (Danieli, 1998; Kellermann, 2001).  

Kolektif travmalar sadece sözlü ya da yazılı anlatılarla değil, halk hikâyeleri, deyimler, hatta yemek kültürüyle bile taşınabilir (Eyerman, 2001). Ancak her kolektif travma açıkça konuşulmaz. Sessiz bırakılan travmalar, bastırılmış duygularla birlikte sonraki kuşaklara aktarılır. Bu olgu, literatürde “sessiz miras” (silent inheritance) olarak geçer (Kellermann, 2001).

Bireysel ve Toplumsal Etkileşim

Kolektif travmalar, bireylerin psikolojisini de doğrudan etkileyebilir. Büyük felaketler, kişinin geçmişindeki travmatik deneyimleri yeniden tetikleyebilir. Örneğin bir deprem, kişinin çocukluğundaki bir kaybı hatırlamasına neden olabilir. Kirmayer ve arkadaşları bu durumu “travmatik yankı” (traumatic resonance) olarak adlandırır. Bireyin baş etme mekanizmaları bu yoğunluk altında zorlanabilir.  

Çoğu zaman bireyler, yaşadıkları kişisel travmaları doğrudan anlatmak yerine, kolektif travmalar üzerinden dolaylı ifade yollarını tercih eder. Bu durum, toplumsal belleğin bireysel sessizliğe hem perde hem de ifade alanı sunduğunu gösterir (Volkan, 2001).

Psikolojik İyileşme Süreci

Toplumların kolektif travmalardan sonra gösterdiği psikolojik iyileşme süreci, yalnızca profesyonel destekle değil; kültürel, sosyal ve sembolik düzeyde gerçekleşir. Toplumsal dayanıklılık; ortak yas tutma, gönüllü yardımlaşma ve anma pratikleriyle gelişir. Örneğin, 1999 Gölcük Depremi sonrası oluşan gönüllü dayanışma ağı, bu toplumsal psikolojik iyileşmenin güçlü bir örneğidir.  

Psikolojik iyileşme, sadece acıyı tanımakla değil, bu acının dönüştürülebilir olduğunu kabul etmekle mümkündür. Uzmanlar, özellikle yazı yazma, grup terapileri ve anlatıların paylaşımının hem bireysel hem de toplumsal düzeyde iyileştirici olduğunu belirtmektedir (Pennebaker, 1997; Neimeyer, 2001). Anlatmak, bireyin kontrol hissini yeniden kazanmasına ve yaşadığı olayları yeniden anlamlandırmasına yardımcı olur.

Toplumsal Yüzleşme ve Diyalog

Toplum olarak psikolojik iyileşmenin yollarından biri de geçmişe dair şeffaf, samimi ve kapsayıcı bir dil kullanmaktır. Sessizlikle değil, diyalogla iyileşilir. Bu nedenle bireylerin, ailelerin ve kurumların kendi geçmişleriyle yüzleşmeleri; anma, eğitim ve sanat yoluyla bu yüzleşmeyi görünür kılmaları oldukça değerlidir.  

Kültürel travmalarla yüzleşmek, geçmişin inkârı yerine kabulünü ve öğrenmeyi getirir. Bu süreçte anlatıların paylaşılması, yeni kuşakların hem koruyucu psikolojik mekanizmalar geliştirmesine hem de toplumsal bağların güçlenmesine katkı sunar.

Sonuç

Savaşlar, doğal afetler ve kitlesel şiddet gibi olaylar yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da toplumları derinden etkilemektedir. Kolektif travmalar, yalnızca yaşandığı dönemde değil; anlatılar, sessiz miras ve kültürel kodlar yoluyla kuşaklar boyunca aktarılmaktadır. Bu travmalar bireysel psikolojiyi de etkileyerek, geçmişte yaşanmış kişisel kayıpları yeniden canlandırabilir. Ancak, anlatmak, anmak ve yüzleşmek gibi yollarla bu travmalar hem bireysel hem de toplumsal düzeyde dönüştürülebilir. Toplumsal dayanıklılık; dayanışma, güvenli alanlar ve açık iletişimle inşa edilir.  

Toplumsal travmalar sadece geçmişin değil, bugünün de psikolojisini şekillendirir. Bu tür olaylarla yüzleşmek bireysel ve toplumsal bütünlüğü destekler.

Kaynakça

  • Danieli, Y. (1998). International Handbook of Multigenerational Legacies of Trauma. Springer.  
  • Eyerman, R. (2001). Cultural Trauma: Slavery and the Formation of African American Identity. Cambridge University Press.  
  • Kellermann, N. P. (2001). Transmission of Holocaust trauma—An integrative view. Psychiatry, 64(3), 256–267.  
  • Pennebaker, J. W. (1997). Opening Up: The Healing Power of Expressing Emotions. Guilford Press.  
  • Neimeyer, R. A. (2001). Meaning Reconstruction & the Experience of Loss. American Psychological Association.  
  • Volkan, V. D. (2001). Transgenerational transmissions and chosen traumas: An aspect of large-group psychology. Group Analysis, 34(1), 79–97.  
  • Kirmayer, L. J., et al. (2007). Community Resilience: Models, Metaphors and Measures. Journal of Aboriginal Health, 5(1), 62–117.  
  • Assmann, J. (2011). Cultural Memory and Early Civilization: Writing, Remembrance, and Political Imagination. Cambridge University Press.
Miray Bakır
Miray Bakır
Miray Bakır, Kadir Has Üniversitesi’nde İngilizce psikoloji bölümü 2. sınıf öğrencisidir. Bilişsel ve klinik psikolojiye özel bir ilgi duymakta; insan davranışlarının arkasındaki zihinsel süreçleri, farkındalık temelli yaklaşımları ve dijital yaşamın ruh sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Akademik bilgisini gerçek hayatta fayda sağlayacak şekilde kullanmayı ve kendini bu alanda hem araştırmalarla hem de toplumsal çalışmalarla geliştirmeyi hedeflemektedir. Psikolojiyi sadece bir bilim dalı olarak değil, aynı zamanda insanlara dokunma aracı olarak görmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar