Bir sabah uyandınız, telefonu elinize aldınız ve sosyal medyada dolaşıyorsunuz. Sanki dün hiç oldukça kötü bir haber görmemiş gibi bugün yine karşınıza dün gördüğünüz haberden daha kötü bir haber çıkıyor. Kendi kendinize “Şaşırmadım” diyorsunuz ve başka bir habere geçiyorsunuz. Telefonu kapattığınızda üstünüze çöken üzüntü, çaresizlik, kaygı peşinizi gün boyunca bırakmıyor ve bir süre sonra bu olanlara tepki bile vermiyorsunuz, belki de artık herhangi bir şey hissetmiyorsunuz ve bu gün geçtikçe daha da güçlü hale geliyor. Bu durum psikolojide “Duygusal Hissizleşme” olarak adlandırılmaktadır. Bir süre sonra ise birey bilinçli bir şekilde kötü haberleri okur hale gelir, bu da psikolojide “Felaket Kaydırması” (doomscrolling) olarak geçmektedir. Bireyler okudukları kötü haberlere karşı hissizleşir ve bir sonraki kötü haberleri de normal karşılamaya başlar. Gelin birlikte duygusal düzleşme nedir, bizi nasıl etkiliyor, bu durumla nasıl başa çıkabiliriz bunlara bakalım.
Duygusal Hissizleşme Nedir?
Duygusal hissizlik, bireyin duygusal tepkiler vermesi gereken ya da beklenen zamanlarda bireyde herhangi bir duygu ya da tepkinin olmaması durumudur. Bir süre sonra bireyler tükenmişlik hissedebilmektedir. Tükenmişlik ise bireyin uzun süreli maruz kaldığı stresin bireyi duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak yıpratmasına denmektedir. Duygusal hissizlik sadece düşük bir sınavda başarılı olmamız gibi iyi olaylarda tepki verememe olarak düşünülmemelidir, aksine birey kötü durumlarda da örneğin korku hissetmesi gereken durumlarda korku hissetmemekte, kötü bir olay olduğunda da aynı şekilde üzüntü hissetmeyebilmektedir. Bu durum bazen birey fark etmese de ortaya çıkabilmekte, günlük hayatının birçok yerinde bireyi etkileyebilmektedir. Aynı şekilde duygusal ve fiziksel olarak da bireyde sürekli yorgunluk ve halsizlik de göze çarpabilir.
Duygusal Hissizleşme Bireyi Nasıl Etkiliyor?
Duygusal hissizleşme durumu bireyi günlük hayatının en keyif verici anından mahrum bırakabilmekte, bazen ise bireyi oldukça tepkisiz bir hale getirebilmektedir. Bu durumda birey kendine “Ben neden iyi ya da kötü hissedemiyorum?” ya da “Neden hiçbir şey hissedemez haldeyim?” tarzı sorular yöneltebilmektedir. Zamanla artan hissizlik bireyi büyük bir belirsizlik içinde bırakabilmekte ve uzun vadede bireyde oldukça yoğun kaygılar yaratabilmektedir. Birey yaşadığı bu hissizlik durumunun nedenini açıklayamayabilir ve zamanla yoğun bir kaygı taşıyabilir. Her ne kadar bu bireyler dışarıdan herhangi bir şeye tepki vermeseler de, içlerinde çoğu zaman büyük bir kaygı olabilmektedir. Bu durumun etkisi sadece artan kaygı değil, aynı zamanda da bireyde eksilen empatiye ve bağ kurmada zorlanma durumuna yol açabilir. Arkadaşları anlamada zorluk, onlarla sağlıklı iletişim kuramama ve keyif verici anlarda çoğu zaman keyif alamama durumu yaşayan bireylerin arkadaşlık ilişkileri zedelenebilir. Duygusal hissizleşme genelde travma sonrası ya da yoğun stres altında ortaya çıkar. Her gün haberlerde bir önceki günden kötü haber görmek işte bizi her gün daha da artan stres altında bırakmakla birlikte bizi duygusal olarak da hissizleştirebilir. Zamanla empati yeteneğimizi kaybettiğimizi düşünebiliriz, kendimizi sorgulayabiliriz, hatta belki de en insani yönümüzü yani duygularımızı bile artık göremediğimizi veya hissedemediğimizi düşünebiliriz. Zamanla hayatımızda motivasyon eksikliği yaşayabiliriz, hayal kurmakta zorlanabiliriz.
Duygusal Hissizleşmeyle Nasıl Başa Çıkabiliriz?
Öncelikle kendimize hatırlatmamız gereken bizim de bir insan olduğumuz ve her insanın hayatında böyle dönemler olabileceği olup kendimize anlayış göstermeye çalışmaktır. Hatırlayalım ki hissedememek de bir histir.
1) Duygu ve Düşüncelerimizi Yazarak Öz-Farkındalık Kazanmak
Hissettiğimizi, hissetmediklerimizi ya da hissedemediklerimizi yazmak. Bu yöntemi bir kâğıda, deftere ya da telefona yazarak da uygulayabilirsiniz. Bu aslında bize sadece duygularımızı ve düşüncelerimizi somut şekilde görmeye yaramaz, iç sesimize ulaşmamızı sağlar, duygularımız ve düşüncelerimiz artık belirsiz değildir çünkü gözümüzün önündedir. Yapılan araştırmalar ise düzenli olarak duygu ve düşüncelerimizi yazmamızın psikolojimiz üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermektedir.
2) Ekran Süresini Azaltmak
Gündem tükenmişliği sadece neyi izlediğimizle değil, ne kadar süreyle maruz kaldığımızla da ilgilidir. Telefon ekranları, sosyal medya akışları, haber siteleri… Gün içinde yüzlerce içerik arasında duygularımız karmakarışık oluyor. Bir noktadan sonra, neye bakarsak bakalım aynı tepkiyi veriyoruz: “Yine kötü bir şey olmuş.” Bu ise zamanla bizim duygularımızda körelmeye yol açabiliyor. Bu yüzden gün içinde ekran molaları vermek bizim için fiziksel ve zihinsel bir hijyen sağlar.
3) Sanat, Film, Müzik ve Fiziksel Duyularımız
Bazen ruhumuzu beslemek, bazen de bastırılmış duygularımızı keşfetmemiz gerekebilir. Sanat, film, müzik üçlüsü bizi yeniden bizimle tanıştırabilir. Şarkı dinlerken veya resim çizerken kendimizi mutlu hissedebiliriz, bastırdığımız duygular içimizde uyanabilir. Duş almak, cildimize krem sürmek, yemeği fark ederek yemek, yavaşça su içmek gibi kişisel aktiviteler bizim “şimdi” farkındalığımızı kazanmamıza yardımcı olur.
4) Profesyonel Destek Almak
Duygularınızı kaybetmiş gibi hissettiğinizde bu süreci tek başınıza taşımak zorunda değilsiniz. Bir terapist size sadece çözüm sunmaz, aynı zamanda sizi yeniden hissetmeye davet eder. Unutmayalım: Terapi, “hastalık” belirtisi değil, şifa arayışının kendisidir.
Sonuç: Duygularımız Sessizliğin Ardında
Sonuç olarak, hayatımızda iniş çıkışların olduğu bir gerçek varken her zaman tam olarak iyi ya da kötü hissedemeyiz. Bazen de evet, hiçbir şey hissedemeyebiliriz fakat önemli olan kendimize affedici ve merhametli bir şekilde yaklaşmaktır. Bazen duygularımız susar, çünkü çok bağırmışlardır. Ama sessizliğin içinde bile bir çağrı vardır. Ve biz o sessizliğe kulak verdiğimizde, aslında hâlâ orada olduklarını fark ederiz: Duygularımız sadece dinleniyordur.