Çocuğunuz bir oyuncağını kırdığı için sinirlendiğinde “Ne kadar da sinirlisin sadece bir oyuncak, abartma, önemli bir şey değil!” derken, trafikte birine sinirlendiğinizde, “İnsan kendini tutamayabiliyor,” şeklinde bir açıklama yaptınız mı? Benzer şekilde, çocuğunuz yemek döktüğünde “Dikkatsizsin, daha dikkatli olmalısın, her yeri mahvettin!” diye tepki verirken, siz bir şey döktüğünüzde “Herkesin başına gelebilir, ne yapalım!” dediniz mi? Ya da çocuğunuz bir şey unuttuğunda “Çok unutkansın! Sürekli aynı şeyi söylüyorum, bu kadar unutkan olma!” derken, kendi eşyalarınızı unuttuğunuzda “İnsan bazen dalgın olabiliyor,” dediğiniz durumlar yaşadınız mı? İşte bu tutumların kökenine inerek, ebeveynlerin bu tutumlarının altında yatanların ne olduğuna, ebeveynler kendi hatalarını “insanlık hali” olarak görüp kabul ederken, çocuklarının aynı tür hatalarına neden daha az tolerans gösterdiğine, bu şekilde büyüyen çocuklar, yetişkin olduklarında bu durum ilişkilerini nasıl etkilediğine değineceğiz.
Ebeveynlerin Tutumlarının Altında Yatan Nedir?
Ebeveynler çocukları için elinden geleni yaparlar fakat bazen çocuklarının duygularının küçümsenmesi, görmezden gelinmesi veya yok sayılması gibi tutumlar çocukları kötü etkileyebilir. İşte bu tutumlara duygusal geçersizleştirme (emotional invalidation) olarak adlandırılır. Duygusal geçersizleştirme, düşünce veya hislerinizin kötü veya yanlış olduğunu sözlerle veya sözsüz davranışlarla size söylenmesidir (Nunes-Harwitt, 2024). Kısacası çocukların duygularının, düşüncelerinin küçümsenmesi, görmezden gelinmesi de tam olarak bu şekildedir. “Bunda korkacak ne var? Ağlanacak bir şey yok” gibi tepkiler, çocuğa duygularının “yanlış” veya “gereksiz” olduğu mesajını verir. Aynı zamanda verilen sözsüz davranışlar (göz devirme, olumsuz yüz ifadeleri, vücut duruşu) aynı etkiyi sağlayabilir.
Bu davranışlarla, çocukların duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelerek özellikle küçümseyerek onların kendilerini ifade etmeleri de kısıtlanmış olur. Fakat ebeveynler bu durumun çocuklara ne kadar etki ettiğinin farkında olmayabilirler hatta çoğu ebeveynler genellikle bilinçli bir kötü niyetten bu tutumları sergilemezler. Bu tutumu sergilemelerinin altında yatan birkaç neden:
- Çocuklarını koruma niyetinde olabilirler.
- Farkındalık eksikliği yaşayabilirler ve bundan dolayı empati yapamıyor olabilirler.
- Kendi çocukluk deneyimlerinde duyguları geçersiz kılınmış olabilir ve bu şekilde davranmayı öğrenmiş olabilirler.
- Çocuğun duygusal tepkilerini bastırarak kendi rahatsızlık seviyesini düşürmeye çalışıyor olabilirler.
- İş ortamı, finansal zorluklar gibi faktörlerin oluşturduğu stres, ebeveynlerin sabrını azaltabilir ve çocukların duygusal ifadelerine karşı daha sert olabilirler.
Genel olarak altta yatan nedenler ebeveynlerin içsel çatışmalarının, geçmiş deneyimlerinin veya dışsal baskılarının bir sonucu olabilir.
Ebeveynler Kendi Hatalarına Anlayışlı, Çocuklarının Hatalarına İse Neden Daha Az Toleranslıdır?
Ebeveynler çocuklarının her zaman en iyisi olmasını isterler ve bu konuda yüksek standartları olabilir. Bundan dolayı çocuklarının hatalarına karşı daha sert ve eleştirel olabilirler. Psikolojik açıdan bakmak gerekirse, bu durum bir tür atıf önyargılarından biridir. Ebeveynlerin yaptığı atıf önyargısı 1971 yılında sosyal psikologlar Jones ve Nisbett tarafından ortaya atılmış olan aktör-gözlemci önyargısı (Actor-Observer Bias) dır (Cherry, 2023). Aktör-gözlemci önyargısı, kişinin kendi davranışlarını dışsal etkenlere, başkalarının davranışlarını içsel etkenlere bağlamasıdır.
Örneğin, çocuğunuz oyuncağını kırdığı için sinirlendi ve gözlemci olarak siz “Ne kadarda sinirlisin, abartma sadece bir oyuncak!” diyerek çocuğun sinirlenmesini kişilik özelliğine yani içsel etkenlere atfetmiş olurken, siz trafikte birine sinirlenince bir aktör olarak “İnsan kendini tutamayabiliyor.” diyerek öfkenizi dışsal etkenlere yani trafik stresliydi olarak atfetmiş oluyorsunuz. Başka bir örnek, çocuğunuz ödevini yapmayı unuttu ve gözlemci olarak siz “Bu kadar unutkan olma!” dediniz. Çocuğunuzun kişiliğinin bir parçası gibi yorumlamış olursunuz. Fakat siz evinizin anahtarını unuttuğunuzda aktör olarak “Dalgındım, kafam çok doluydu.” gibi dışsal ya da durumsal nedenlerle açıklama yapmış oluyorsunuz.
Kısacası, bilinçsizce çocuğun iç dünyasına “hataların kabul edilemez ve senin kusurun.” gibi kötü mesaj verilmiş olur. Aynı zamanda çocuklar, en başta ailesini rol model alır; onların tutumlarını ve tepkilerini dikkatle gözlemler. Bu gözlemler zamanla çocukluk deneyimlerinde çocuklarda “Benim duygularım o kadar önemli değil, ben sevilmek için daha dikkatli ve kusursuz olmalıyım.” gibi kötü tutumlar ya da düşünceler oluşturabilir. Küçük gibi görünen bu tutarsızlıkların, uzun vadede büyük sonuçlara yol açabileceği unutulmamalıdır.
Çocukluk Deneyimlerinin Gelecek İlişkilerdeki Etkileri
Ebeveynlerinin çelişkili tutumlarıyla büyüyen çocuklar, yaşamlarında özellikle romantik ve sosyal ilişkilerinde çeşitli zorluklarla karşılaşabilir. Kendilerini değersiz hissetmelerine, duygularını bastırmalarına ve duygusal ifade konusunda güvensiz olmalarına yol açabilir. Aynı zamanda bu tutumlar içerisinde duygusal geçersizleştirmeye de tekrar tekrar maruz kaldıkları için yetişkinlikte duygularını düzenlemekte zorlanabilirler ve sonucunda kaçınmacı veya güvensiz bağlanma kalıplarına yönelirler (Nunes-Harwitt, 2024).
Bu çocuklar:
- Yaşadıkları olumsuz duygulara suçlulukla yaklaşabilir, bu nedenle kendi duygularını görmezden gelerek başkalarının duygularına öncelik vermeye başlayabilirler.
- Eleştirilere karşı aşırı hassasiyet gösterebilirler çünkü eleştiri çocukluk deneyimlerinde değersizlik hissiyle bağdaştırılmış şekilde olur.
- Ne yazık ki, bu çocuklar düşük özdeğere sahip bireyler olarak gelişim göstermeye başlar.
- Maalesef sevgiyi, onay almak ile karıştırabilirler.
- “Hata yaparsam terk edilirim.” korkusu ile sınır koymakta zorlanabilirler.
- Sınır koyamayan bu bireyler, toksik ilişki içinde sıkışıp kalabilir ya da ebeveynlerinden öğrendikleri davranışları tekrarlayarak karşı tarafa aynı davranış kalıbını devam ettirebilirler ve partnerinin duygularını geçersiz kılabilirler.
Sonuç: Empatinin Gücü
Çocuklar duygularıyla büyür ve ebeveynlerini izleyerek öğrenirler. Ebeveynlerin sağladığı empati bile büyük bir fark yaratabilir. Bazen sadece “Evet, seni anlıyorum” demek bile onların dünyalarını değiştirebilir hatta çocuklara duygularının anlaşıldığını ve kabul edildiğini hissettirip daha güvenli, kendine inanan bireyler oluştururlar ve bu şekilde davranmayı öğretirler. Bu süreç, ebeveynlerin desteği, farkındalık, sabır, sevgi ve gerektiğinde profesyonel yardım ile şekillenebilir. Ancak en değerli unsur, ailenin sağladığı küçük bir empati ve anlayıştır; yalnızca bugünü değil, bir çocuğun tüm geleceğini şekillendirme gücüne sahiptir.
Kaynakça
- Nunes-Harwitt, M. (Aralık 1, 2024). Overcoming emotional invalidation. University of Rochester Medical Center.
- Cherry, K. (Kasım 21, 2023). Actor-observer bias in social psychology. Verywell Mind.