Hayatın bize getirdiklerinden korkar mıyız yoksa heyecanlanır mıyız? Yoksa ikisini bir arada mı yaşarız? İkisinin psikolojik dengede olduğu bir zamanda nasıl tepki veririz? Tepkilerimizi biz mi belirleriz? Duygular, insan davranışlarını yönlendiren yegâne unsurlardır. Düşünceleri etkiler, tepkileri belirler. Yaşadığımız olaylar hakkında bize küçük ipuçları vererek bizi hazırlar. Duyguların bir kısmını doğuştan getirsek de hangi olayda hangi duyguyu hissedeceğimizi yaşantılarımız belirler. Ailemizde gördüğümüz tepkiler, yeniliklere olan tutumumuzu büyük ölçüde etkiler.
Korku ve heyecan, farklı duygular gibi görünse de birbiriyle bağlantılı iki duygudur. Heyecandan korkarız, korkudan heyecanlanırız aslında. İki duygu da bize bilinmezliği anlatır. Bilmediğimiz olaylara bu duyguları eş zamanlı olarak vermeyi tercih ederiz. Ancak bunu dengeli yapamadığımız için tek bir duyguyu seçeriz. “Hem korktum hem heyecanlandım” demek yabancı gelir bize. Tek bir duygu hissetmeyi, tekdüze yaşamayı öğretmişler. İkisini beraber yaşadığını ifade etmek uzak gelir insana. Oysa bir düşünün. Yeni bir olay ile karşılaşıyorsunuz. Onun bilinmezliği ile yenilikten korkarsınız, yeni bir olaya atılacağınız için de heyecan duyarsınız. Bu olaylar genellenebilir. Yeni bir arkadaş, aşk, şehir… Her şey olabilir.
Deneyimlerimiz veya duyumlarımız kötü geçmişten geliyorsa temkinli davranarak yeni yaşantımızdan kaçabiliriz. Bunun adına korku deriz. Bu iki duygudan korkunun ağır basması, sizi yaşayacağınız en güzel heyecanlardan uzaklaştırabilir. Bir de tam tersini düşünelim. Heyecanınızı kontrol edemediğiniz, yapmayı çok istediğiniz bir yaşantıyla karşı karşıya kaldınız. Korkmanız gereken durumları görmeden yaşamaya çalışabilirsiniz. Birbirini bu kadar tamamlayan ancak birbirinden bu kadar ayrı olan iki duygudur aslında bizi etkileyen. Psikolojik dengede kalabildiğimizde yeni yaşantılara sağlıklı tepkiler veririz. Korkumuzu yöneterek lehimize çeviririz, heyecanımızı kontrol altında tutarak anda kalabiliriz. Ancak bunun ayrımını yapmak için durup dışarıdan kendimizi incelememiz gerekir. Bir tepki verirken tepki bizden mi kaynaklanıyor yoksa ailemizden gelen öğretilerimiz mi, emin olmak lazım.
Kendi tepkilerimizi fark ettiğimiz zaman daha sağlıklı duygular veririz. Ancak bunu yapmak her zaman düşünüldüğü kadar kolay olmuyor. Anlık olarak duygularımız bizi ele geçirerek tepki vermemize yol açıyor. Bundan kaynaklı deneyimlerimizden ders çıkarmamız gerekebilir. Yeni yaşantı geldiğinde durup kendimizi izlememiz gerekir. Tepkimizi nasıl veriyoruz, duygumuzu nasıl yansıtıyoruz bakmamız lazım. Duygu farkındalığımızı geliştirdiğimizde yeni deneyimlerimizden daha keyif alabiliriz. Heyecanımız ve korkumuz bizi ele geçirip istemediğimiz yolda yürümemize sebep olmaz.
Duyguları kontrol etmek düşünüldüğü kadar kolay değil elbette. Çok fazla çaba ve zaman gerektiriyor. Önce duygularımızı fark edip ilk vereceğimiz tepkileri gözden geçirmeliyiz. Hangi duygumuz galip geliyor? Bu duyguyu yaşama konusunda kendimize izin veriyor muyuz? Bunların hepsi, yaşantılar geldiğinde ve biz duygu farkındalığı kazandığımızda cevaplanabilir. Bazı insanlar cevaplamamayı tercih eder. Ne de olsa yeni yaşantılar kadar kendimizde fark ettiğimiz yeni duygular da bizi korkutabilir. Peki, siz hangisini seçiyorsunuz? Yeniliklerden korkmayı mı yoksa yeniliklere heyecanlanmayı mı? Psikolojik dengeyi başaranlar, bizler bu sorularla boğuşurken anda kalmanın keyfini sürebilirler.
Her duygu bize yeni yaşantı getirir, bunlarla yaşamayı öğrenmek ise zor olandır. İnsanoğlu olarak yeniliklere açık değiliz ne yazık ki. Özellikle deneyimlerimiz bize yeniliklerden uzak durmamızı söylüyorsa işimiz daha zor. Çok fazla olumsuz düşünce, bu duyguları özgürce yaşamaktan bizi alıkoyabilir. Yeni hayatınızdan sizi uzaklaştırabilir. Yaşamanız ve yaşayacağınız duyguları, yaşamınızı engelleyebilir. Yaşam ve duygu ne kadar iç içe kelimeler aslında. Korku ve heyecan gibi birbirinden ayrılmayan kelimeler. Her duygu bir yaşantı, her yaşantı bir duygu gibi geliyor bazen bana. İnsanlar kendilerini ıssız odalarında hapsederek rutinleri arasında kaybolmayı seçiyor çoğu zaman. Korkuları, rutinden ayrılmalarını engelliyor. Bu durum, heyecanlarını yitirmelerine sebep oluyor. Bunu duygu ve yaşantı versiyonunu düşünürsek duygular yeni yaşantılara izin vermiyor, ancak yaşantıların her biri birer duygu getiriyor. Kendimize izin vermediğimiz sürece aynı döngüde devam ediyoruz. Bundan kaynaklı duygularımızla ilgili duygu farkındalığı kazanmakta güçlük çekiyoruz. Heyecan, korku, aşk, üzüntü… Hiçbir duygu diğeri kadar etkileyemez. Her birinin hayatımızda olması ve yaşanması gerekir. İşte bunu başarabildiğimizde, özendiğimiz insanlar gibi anın keyfini çıkarabiliriz.