Perşembe, Ekim 2, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Dijital Çağda Çocukların Sosyal Becerileri: Fırsatlar ve Riskler

Günümüzde çocukların yaşam alanlarının büyük bir bölümü dijital araçlar üzerinden şekillenmektedir. Araştırmalar, çocukların günlük ekran sürelerinin her geçen yıl arttığını ve bu sürenin okul öncesi dönemden ergenliğe kadar gelişimsel süreçlere doğrudan etki ettiğini ortaya koymaktadır (Valkenburg & Piotrowski, 2017). Tabletler, akıllı telefonlar, bilgisayar oyunları ve sosyal medya platformları, çocukların yalnızca eğlence anlayışını değil; aynı zamanda sosyal ilişkilerini, öğrenme biçimlerini ve duygusal gelişimlerini de dönüştürmektedir. Bu bağlamda, “dijital çağın çocukları” için sosyal becerilerin yeniden ele alınması ve bir güncelleme yapılması durumu ortaya çıkmıştır.

Sosyal Becerilerin Önemi

Sosyal beceriler, bireyin hem bireysel gelişiminde hem de toplumsal yaşamda sağlıklı bir şekilde yer alabilmesi için kıymetli bir role sahiptir. Temel olarak; iletişim kurma, empati geliştirme, duyguları tanıma ve ifade etme, iş birliği yapma, problem çözme ve çatışma yönetimi gibi süreçleri kapsar (Denham ve ark., 2003). Bu beceriler, yalnızca çocukluk döneminde arkadaşlık ilişkilerinde değil, ilerleyen yıllarda akademik başarıdan iş hayatına, aile kurmaktan toplumsal uyuma kadar her alanda belirleyici olmaktadır.
Bilimsel araştırmalar, sosyal becerileri güçlü olan çocukların akran ilişkilerinde daha kabul gören, öğretmenleriyle daha iş birliği içinde olan ve okulda daha başarılı bireyler olduklarını ortaya koymaktadır (Wentzel, 1991). Örneğin, sınıfta grup çalışması yaparken fikirlerini paylaşabilen, başkasının fikrine saygı gösterebilen bir çocuk hem akademik süreçte hem de sosyal kabul açısından öne çıkmaktadır.
Duygusal boyutta sosyal beceriler, bireyin özsaygısını ve psikolojik dayanıklılığını da destekler. Empati kurabilen, kendi duygularını sağlıklı ifade edebilen bir çocuk, stresle baş etmede daha güçlüdür (Goleman, 1995). Günlük hayattan bir örnekle: Oyunda kaybeden bir arkadaşını teselli eden bir çocuğun hem kendi duygularını düzenleyebildiği hem de karşısındakinin duygusuna duyarlı davranabildiği görülür. Bu küçük deneyimler, yaşam boyu sürecek ilişkisel becerilerin yapı taşlarıdır.
Toplumsal boyutta ise sosyal beceriler, bireylerin kültürel ve sosyal çeşitliliğe uyum sağlamasını kolaylaştırır. Farklılıklara saygı gösterebilme, uzlaşma ve ortak hedefler doğrultusunda çalışabilme, demokratik toplumların da temelini oluşturur. Örneğin; okul bahçesinde bir oyun sırasında sıraya girme, kurallara uyma ya da hakkını paylaşma gibi gündelik davranışlar, aslında çocukların gelecekteki toplumsal rollerine hazırlık niteliği taşır. Yani, sosyal beceriler yalnızca bireysel ilişkilerin değil, aynı zamanda toplumsal uyumun, akademik başarının ve duygusal sağlığın temel yapı taşlarıdır. Bu nedenle dijital çağda çocukların sosyal becerilerini desteklemek, onların hem bugünkü mutluluğu hem de gelecekteki yaşam doyumları için önem taşımaktadır.

Erken Çocukluk (3–6 yaş)

Erken çocukluk döneminde sosyal beceriler, oyunlar ve günlük rutinler aracılığıyla şekillenir. Çocuk bu dönemde sıraya girmeyi öğrenir, oyuncaklarını paylaşmayı deneyimler ve ilk kez “başkalarının duygularını” fark etmeye başlar.

  • Vygotsky’nin (1978) sosyo-kültürel kuramına göre çocuk, oyun yoluyla sosyal roller üstlenir ve toplumsal davranışları içselleştirir. Örneğin; bir çocuk oyun parkında kaydırağa sırayla çıkmayı öğrendiğinde, yalnızca bir kuralı takip etmiş olmaz; aynı zamanda iş birliği ve sabretme becerisini de pekiştirir.

Orta Çocukluk (7–12 yaş)

Bu dönemde çocukların sosyal becerileri daha karmaşık hale gelir. Arkadaşlık ilişkileri derinleşir, grup oyunları ve akademik projeler aracılığıyla iş birliği becerileri gelişir. Çocuk artık yalnızca kendi duygularını değil, başkalarının da ihtiyaçlarını hesaba katmayı öğrenir.

  • Araştırmalar, bu yaş grubunda güçlü sosyal becerilerin okul başarısı ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir (Wentzel, 1991). Örneğin; sınıfta grup ödevi yapan bir çocuk, fikirlerini açıklarken başkalarının görüşlerini de dinlediğinde hem iletişim becerisini hem de takım ruhunu geliştirmiş olur.

Ergenlik

Ergenlik, sosyal becerilerin sınandığı ve kimlik gelişimiyle iç içe geçtiği kritik bir dönemdir. Akran ilişkileri daha yoğunlaşır, romantik ilişkiler başlar ve sosyal onay ihtiyacı artar.

  • Goleman (1995), ergenlikte sosyal becerilerin gelişiminin, özsaygı ve benlik algısı üzerinde belirleyici olduğunu vurgular. Mesela bir genç, sosyal medyada arkadaşının moralini bozan bir yorumu görüp onun yanında durduğunda, hem empati hem de adalet duygusunu sergilemiş olur.
    Sosyal beceriler, erken çocukluktan yetişkinliğe kadar farklı biçimlerde ortaya çıksa da temel işlevleri benzerdir: insanlar arasında köprü kurmak, empatiyi beslemek ve iş birliğini mümkün kılmak. Çocuklukta paylaşma ve sıraya girme davranışıyla başlayan süreç, ergenlikte kimlik arayışı içinde anlam kazanır; yetişkinlikte ise iş hayatında, aile ve toplum ilişkilerinde olgun bir form kazanır. Bu nedenle sosyal becerilerin gelişimini desteklemek, yalnızca bireyin bugününü değil, gelecekte kuracağı bütün ilişkileri de doğrudan şekillendirir.

Dijitalleşmenin Sosyal Becerilere Etkisi

Olumlu Etkiler

  • Farklı kültürleri tanıma ve farkına varma: Çocuklar dijital platformlar aracılığıyla farklı ülkelerin dillerini, geleneklerini ve yaşam biçimlerini gözlemleme fırsatı bulmaktadır. Livingstone (2009), internetin çocuklar için yalnızca bir bilgi kaynağı olmadığını; aynı zamanda kültürel farkındalık yaratmada da güçlü bir araç olduğunu vurgulamaktadır. Bu durum, çocukların farklılıklara karşı daha açık, hoşgörülü ve esnek bir bakış açısı geliştirmesine katkı sağlar.

  • Takım çalışması ve iş birliği: Çevrim içi oyunlar ve proje tabanlı uygulamalar, çocukların birlikte hareket etmelerini gerektirir. Valkenburg ve Piotrowski (2017), dijital oyunların iş birliği, stratejik düşünme ve ortak problem çözme becerilerini desteklediğini belirtmektedir.

  • Yaratıcı paylaşım ve kendini ifade: Sosyal medya veya çocuklara yönelik güvenli dijital platformlarda kendi çizimlerini, hikâyelerini ya da videolarını paylaşan çocuklar, hem özgüvenlerini hem de yaratıcılıklarını pekiştirebilir. Bu tür paylaşımlar, akranlarından aldıkları geri bildirimlerle sosyal destek duygusunu da güçlendirmektedir.

  • Bilgiye erişim ve öğrenme motivasyonu: Çeşitli çevrim içi kaynaklar sayesinde çocuklar ilgi duydukları alanlarda derinlemesine bilgiye ulaşabilmektedir. Bu da merak duygusunu desteklerken öğrenme motivasyonunu artırmaktadır (Rideout, 2016).

Olumsuz Etkiler

  • Yüz yüze iletişimde zorluk: Dijital ortamda fazla vakit geçiren çocuklar, gerçek hayatta beden dili okumada, göz teması kurmada ve duygusal ifadeleri anlamada güçlük yaşayabilmektedir (Uhls ve ark., 2014).

  • Empati eksikliği: Yazılı mesajlaşma ya da semboller (emoji vb.) üzerinden gerçekleşen iletişim, çocukların duyguları tam olarak algılamasını zorlaştırabilir. Bu durum, empati gelişiminin sınırlı kalmasına yol açabilmektedir (Goleman, 1995).

  • Siber zorbalık ve dışlanma: Çevrim içi zorbalık, çocukların benlik algısında ciddi yaralar açabilmekte ve sosyal geri çekilmelere neden olabilmektedir. Livingstone (2009), çocukların internet ortamında sıklıkla maruz kaldıkları risklerden birinin de siber zorbalık olduğunu belirtmektedir.

  • Yüzeysel ilişkiler: Sosyal medya platformlarında “beğeni” ya da “takipçi sayısı” üzerinden kurulan ilişkiler, gerçek hayatta derinlik kazanamayan yüzeysel bağlar yaratabilmektedir. Bu durum, çocukların ilişkilerinde kalıcılık yerine geçiciliğe odaklanmalarına yol açabilmektedir.

Ebeveyn ve Eğitimciler İçin Stratejiler

Dijital çağın sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilmek için ebeveynler ve eğitimcilerin bilinçli adımlar atması gerekmektedir:

  • Dijital denge kurma: Çocukların ekran süreleri yaşlarına uygun olarak sınırlanmalı, aynı zamanda yüz yüze etkileşim fırsatları artırılmalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi (2016), okul öncesi çocuklar için günde bir saatten fazla ekran süresinin önerilmediğini belirtmektedir.

  • Model olma: Çocuklar, ebeveynlerin davranışlarını gözlemleyerek öğrenir. Bu nedenle ebeveynlerin telefonlarını bir kenara bırakıp yüz yüze iletişim kurmaları, çocuklar için güçlü bir öğrenme fırsatı yaratır.

  • Drama ve oyun etkinlikleri: Grup oyunları, drama çalışmaları ve yaratıcı rol oyunları, empati ve iletişim becerilerinin gelişiminde kritik öneme sahiptir. Vygotsky’nin (1978) sosyo-kültürel kuramı, çocukların sosyal öğrenmelerinin büyük ölçüde oyun ve etkileşim yoluyla gerçekleştiğini göstermektedir.

  • Aile içi sohbet saatleri: Günün belirli bir saatinde tüm aile bireylerinin telefon ve tabletleri bırakıp sohbet etmeleri, çocukların gerçek ilişkilerden keyif almalarını sağlar.
    Bu stratejiler, çocuk psikolojisi perspektifinden hem evde hem okulda uygulanabilir, sürdürülebilir destekler sunar.

Sonuç

Dijital çağ, çocukların sosyal becerilerini hem destekleyen hem de zorlayan ikili bir etkiye sahiptir. Teknolojiyi tamamen yasaklamak yerine, dengeli ve bilinçli bir kullanım modeli benimsemek daha dengeli olabilir. Çocukların hem dijital hem de yüz yüze ilişkilerde empati, iletişim ve iş birliği becerilerini geliştirebilmeleri, gelecekte psikolojik sağlamlıklarının da güvencesi olacaktır. Sosyal beceriler, hızla değişen dünyada çocukların yalnızca hayatta kalmalarını değil; aynı zamanda mutlu, üretken ve anlamlı yaşamlar kurabilmelerini sağlayan en önemli dayanak noktalarından biridir.

Kaynakça

  • American Academy of Pediatrics. (2016). Media and young minds. Pediatrics, 138(5), e20162591.

  • Denham, S. A., Blair, K. A., DeMulder, E., Levitas, J., Sawyer, K., Auerbach-Major, S., & Queenan, P. (2003). Preschool emotional competence: Pathway to social competence? Child Development, 74(1), 238–256.

  • Durlak, J. A., Weissberg, R. P., Dymnicki, A. B., Taylor, R. D., & Schellinger, K. B. (2011). The impact of enhancing students’ social and emotional learning: A meta‐analysis of school‐based universal interventions. Child Development, 82(1), 405–432.

  • Goleman, D. (1995). Emotional Intelligence. Bantam Books.

  • Livingstone, S. (2009). Children and the Internet. Polity Press.

  • Rideout, V. (2016). Measuring time spent with media: The Common Sense census. Common Sense Media.

  • Uhls, Y. T., Ellison, N. B., & Subrahmanyam, K. (2014). Benefits and costs of social media in adolescence. Pediatrics, 140(S2), S67–S70.

  • Valkenburg, P. M., & Piotrowski, J. T. (2017). Plugged In: How Media Attract and Affect Youth. Yale University Press.

  • Vygotsky, L. S. (1978). Mind in society: The development of higher psychological processes. Harvard University Press.

Rabia Göktaş Büyükkurt
Rabia Göktaş Büyükkurt
Klinik Psikolog olarak çocuk, ergen, yetişkin ve ailelerle çalışmaktadır. İnsan psikolojisine duyduğu ilgi, bireylerin kendilerini daha iyi anlamalarına ve sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olma isteğiyle birleşmektedir. Özellikle çocuk ve ergen psikolojisi, ebeveyn-çocuk ilişkisi, aile dinamikleri ve oyun terapisi alanlarında uzmanlaşmaktadır. Her bireyin kendine özgü bir iç dünyası olduğuna inanmakta, psikolojiyi hayatın her alanında rehber olarak görmektedir. Yazılarında psikolojik kavramları günlük yaşama uyarlayarak ebeveynlerin çocuklarını daha iyi anlamalarına ve bireylerin kendileriyle sağlıklı bir bağ kurmalarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bilimsel temellere dayalı, anlaşılır içerikler üreterek psikolojiyi herkes için erişilebilir kılmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar