Pazartesi, Kasım 3, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Birinin Çabasızlığına Kırgın Olmak

Kırgınlık, çoğu zaman bir sözden, bir davranıştan, hatta bir hatadan doğar sanırız.
Oysa bazen en çok, yapılmayan şeyler yaralar insanı.
Birinin sessiz kalışı, ilgisizliği, aramayışı, fark etmeyişi, senin hakkında önemli detayları hatırlayamayışı…

Çabasızlık, görünürde bir eylemsizliktir ama duygusal olarak en gürültülü mesajlardan biridir:
Senin için uğraşmaya değmez.

Kırılmak, sevginin bitmiş hâli değil; karşılık bulmamış hâlidir.
Bu yüzden sadece emeği değil, görülmeyi, değer verilmiş olmayı, “benim için bir şey yaptı” hissini özleriz.
Çünkü ilişkiler yalnızca sevgiyle değil, o sevgiyi göstermek için verilen çabayla yaşar.

Bu yazıyı okurken sadece romantik ilişkileri düşünmeyin; çaba, her bağın temelidir.
Ailede, arkadaşlıkta, iş yerinde, hatta komşulukta bile…

Duygusal Emeğin Dengesizliği

Çabasızlığı fark ettiğimizde önce öfke hissederiz.
Çünkü öfke, hâlâ içinde bir mücadele taşır; “bir şeyleri değiştirebilirim” umudunu barındırır.
Kırgınlık ise, sessizce içine çekildiğin, kabullendiğin ve umudunu yitirmeye başladığın anda oluşur.

Psikolojik olarak çabasızlık yalnızca ilgisizlik değildir; çoğu zaman değersizlik duygusunu tetikler.
Aslında o kişiye değil, onun bizde uyandırdığı önemsiz hissetme duygusuna kırılırız.

İnsan doğası gereği, bağ kurduğu kişilerin gözünde görünür olmak ister.
Bu ihtiyaç, çocuklukta gelişen bağlanma temelleriyle ilgilidir.
Çocukken duygularımız karşılık bulduğunda kendimizi güvende hissederiz.
Yetişkin olduğumuzda ise o güveni bulamadığımız her durumda, o eski tanıdık boşluk yeniden belirir.

Bu yüzden bu kadar acıtır; bizi sadece bugünde değil, geçmişteki “görülmeyen” yanlarımızda da yaralar.

Basit bir mesaj, küçük bir jest, bir “nasılsın” bile bazen sevildiğimizi hissettirmeye yeter.
Bunların yokluğu ise yalnızca eylemsizlik değildir; duygusal bağın tek taraflı olduğunu fark ettiren sessiz bir yankıdır.

En sade ilişkilerde bile, “senin için buradayım” mesajını duymak isteriz.

Psikolojik açıdan bu durum, duygusal emeğin dengesizliği olarak tanımlanabilir.
Bir taraf sürekli verirken, diğer tarafın aynı ölçüde karşılık vermemesi, ilişkide görünmez bir yük oluşturur.
Bu yük zamanla kırgınlığa, değersizlik hissine ve hatta özsaygının zedelenmesine kadar uzanabilir.

Bu Kırgınlık Size Ne Öğretmek İstiyor?

Birinin emek vermemesine üzülürken çoğu zaman fark etmeyiz:
Biz onun çabasına değil, kendi emeğimizin karşılıksız kalışına kırılırız.

Bazı insanlar duygusal emek göstermeyi hiç öğrenmemiştir; sevgisini hissettirmeyi “fazla duygusallık” sayar.
Kimileri ise ilişkiyi kendiliğinden yürüyecek bir şey sanır.
Bu sevgisiz oldukları anlamına gelmez; bazen sadece duygusal olgunlukları o kadarına yetmez.

Bazen de karşımızdaki insan çabalıyordur aslında;
ama bizim istediğimiz kadar, bizim beklediğimiz biçimde değil.

Kimisi sevgisini kelimelere dökemez, kimisi ilgisini küçük bir davranışla gösterir ama biz o dili görmeyiz.
Kırgınlığın bir yüzü de budur:
Karşımızdakinin sevgisini anlamamak, çünkü o sevgiyi bizim bildiğimiz biçimde ifade etmiyordur.

Oysa herkesin sevgiyi gösterme kapasitesi, kendi duygusal geçmişiyle sınırlıdır.
Bazıları sevgiyi göstererek öğrenir, bazılarıysa sadece özleyerek.
Bu fark bazen ilgisizlik değil, duygusal beceri farkıdır.

Ama yine de insan, “ben elimden geleni yaptım” demekle teselli bulamaz.

İlişkilerde daha çok arayan, toparlayan, açıklayan taraf;
emek verdiği bağın ayakta kalmasını ister.
Ama ilişkinin sorumluluğunu öyle yüklenir ki,
kopmasından korktuğu bağın ağırlığı altında kendi benliğini unutur.

Bir noktadan sonra, ilişkiyi sürdürmekle kendini sürüklemek arasındaki fark silikleşir.

Kırgınlık çoğu zaman bir bitiş değil; bir yas sürecidir.
Eskisi gibi olmayacağını fark etmek ama hâlâ bir yerlerde “belki değişir” umudunu taşımaktır.

Kırgınlığın Ardındaki Farkındalık

Zamanla insan öğrenir:
Herkes senin kadar emek vermez, herkes senin kadar anlamaya çalışmaz.
Ve bazen en doğru adım, susarak değil; içten bir kabulle geri çekilmektir.

Bu kabul, vazgeçiş değil; içsel bir olgunluktur.

Sonra kendi kendine sorarsın:
“Ben fazla mı verdim?”
“Beklentim mi yüksekti?”
“Neden aynı emeği göremedim?”
“Buna değmez miyim?”

Bu sorular, aslında karşımızdakini değil, kendimizi anlamaya yöneliktir.
Çünkü çoğu zaman kırgınlığımız, ona değil;
kendimizi hep ikinci plana atışımıza duyduğumuz sessiz öfkedir.

Ve iyileşme, karşındaki insanın değişmesiyle değil; kendi değerini fark etmekle başlar.

Sonuç: Kırgınlıktan Uyanışa

Sevgi, iki tarafın da elinden geldiğince emek verdiğinde büyür.
Tek taraflı çaba ise bir süre sonra sevgiden çok yorgunluk doğurur.

Ama o yorgunluğun içinde bir bilgelik vardır:
Artık neyi hak etmediğini biliyorsundur.

Bu noktada kırgınlığın bize anlatmaya çalıştığı şey şudur:
Emek, sadece karşımızdakine değil, kendimize de vermemiz gereken bir şeydir.

Birinin çabasızlığı bizi incitiyorsa, bu;
kendi sınırlarımızı, değerimizi ve beklentilerimizi yeniden tanımlamamız gerektiğinin bir işaretidir.

Çünkü çabasızlık, karşı tarafın aynasında bizim ne kadar görünür olduğumuzu değil;
kendi içimizde ne kadar görünür hissettiğimizi de gösterir.

Belki de kırgınlık bir “bitiş” değil, bir “uyanış”tır.
Artık yalnızca duygusal olarak değil, zihinsel olarak da ilişkide nerede durduğumuzu fark ettiğimiz bir dönüm noktasıdır.

Sonunda şunu öğreniriz:
Herkes bizim kadar emek vermez, herkes bizim gibi sevmez.

Ve bazen, birinin çabasızlığına kırılmak, kendi içimizdeki emeği yeniden sahiplenmenin ilk adımı olur.
Çünkü en derin kırgınlıklar bile, bize “önce kendine iyi davran” demenin başka bir yoludur.

Şimdi onlardan beklediğin çabayı, değeri, inancı, kendine verme zamanı.

Elifnur Kapaklıkaya
Elifnur Kapaklıkaya
Elifnur Kapaklıkaya, Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nden onur öğrencisi olarak mezun olmuş, eğitimine Altınbaş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programında devam etmektedir. Lisans ve yüksek lisans eğitimi süresince çeşitli kurumlarda staj yapmış; eğitim koordinatörlüğü sürecinde ve sonrasında alana dair birçok eğitime katılarak teorik bilgisini pratik deneyimle birleştirmiştir. Kadıköy 29 Ekim İlkokulu’nda bir yıl süren zorunlu stajını başarıyla tamamlamış; bu süreçte birçok öğrenciyle bireysel görüşmeler gerçekleştirmiş, test uygulamaları yapmış ve değerlendirme deneyimi kazanmıştır. Ayrıca velilerle görüşmeler yapmış ve öğrencilere yönelik seminerler düzenlemiştir. “Herkes için psikoloji” anlayışıyla hareket eden Elifnur Kapaklıkaya, psikolojinin çeşitli alanlarından faydalanarak kendini geliştirme sürecine devam etmektedir. “Bilgi paylaştıkça çoğalır” anlayışıyla kaleme aldığı makalelerde, bireylerin kendilerini tanımalarına ve ruh sağlığına dair farkındalık kazanmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar