Kadın-erkek ilişkileri, çağlar boyunca anlaşmazlıkların ve çözülemeyen tartışmaların merkezi olmuştur. Ortaya çıkan çatışmaların çoğu, tarafların birbirinin davranışlarını yargılamasıyla daha da derinleşir. Oysa belki de kaçırdığımız gerçek şudur: Bu tartışmalarda bir “kazanan” yoktur, çünkü aslında farklı beklentiler ve iletişim tarzları çarpışmaktadır.
Tıpkı farklı diller konuşan iki insanın kültürel kodları gibi; bir davranış bir taraf için sevgi, diğeri için ilgisizlik anlamı taşıyabilir. Göz temasının Türk kültüründe saygı göstergesi, Japon kültüründe ise rahatsız edici bir durum olması gibi. Anlaşmazlıklar kaçınılmaz olabilir, fakat taraflar birbirlerinin davranışlarının ardındaki ihtiyaçları anlamaya çalıştığında çatışmalar yerini empatiye bırakabilir.
Kadın ve Erkeklerin Farklı İletişim Tarzları
Kadınlar ve erkekler günlük yaşamlarında yaşadıkları olayları partnerleriyle paylaşırken farklı beklentiler taşırlar. Kadınlar, duygusal yüklerini konuşarak hafifletmeyi, bağ kurarak rahatlamayı tercih ederken, erkekler ise genellikle duygusal problemleri çözülmesi gereken görevler olarak görür ve çözüm üretmeye yönelirler (Cross & Madson, 1997).
Kadın bir sorun paylaştığında, erkek hemen öneriler sunar: “Onunla konuşmayı bırak”, “İş değiştir”, “Görmezden gel”. Oysa kadın sadece anlaşılmak istemektedir. Bu noktada söylenebilecek basit bir cümle bile bağ kurmak için yeterlidir: “Bugün senin için zor geçmiş olmalı.” İlişkide iki taraf da haklı olabilir; sorun yalnızca farklı iletişim dillerinde gizlidir.
Stresle Baş Etme: Sessizlik mi, Paylaşım mı?
Kadınlar stresle baş ederken paylaşmayı, erkekler ise yalnız kalmayı tercih edebilir. Bu farklılık, hem biyolojik hem psikolojik nedenlerle açıklanabilir. Kadınlar, stres altında partnerinin yalnız kalma ihtiyacını “ilgisizlik” olarak algılayabilir; oysa burada amaç, uzaklaşmak değil, çözüm üretmeye odaklanmaktır. Eğer bu fark anlaşılırsa çatışma büyümeden geçebilir.
Ayrıca kadınların hormonal yapıları, stres altındayken oksitosin gibi bağlayıcı hormonların salgılanmasına yol açarken, erkeklerde testosteron düzeyleri artar; bu da daha içe dönük ve çözüm odaklı bir baş etme biçimini tetikler (Taylor et al., 2000).
Karşılıklı anlayış burada da anahtar roldedir. Kadın, erkeğin neden sessiz kaldığını anladığında; erkek de, kadının neden sürekli konuşmak istediğini fark ettiğinde çatışmalar ortadan kalkabilir.
Sevgi Dili: Sözler mi, Davranışlar mı?
Kadınlar genellikle sözel ve duygusal ifadeleri önemserken, erkekler sevgilerini eylemlerle göstermeye meyillidir. Kadınlar için iltifat, küçük jestler, içten sözler önemliyken; erkekler için ise iş çıkışı eksik bir şeyi almak, fazladan mesai yapmak, faturaları ödemek gibi eylemler onun “seni seviyorum” deme biçimi olabilir.
Bu fark biyolojik temellere de dayanmaktadır. Kadınların sözel yeteneklerinin erkeklere göre daha gelişmiş olduğu araştırmalarla da desteklenmiştir (Hyde & Linn, 1988). Bu da duyguların ifade edilme biçimindeki cinsiyet farklılıklarını açıklar.
Romantik ilişkilerde iletişim, her zaman sosyal hayattaki gibi olmayabilir. Partner, dış dünyada kendini çok iyi ifade ederken ilişkide daha ketum olabilir. Bu farkı anlamak, sevgiyi eksik yorumlamamak açısından kritik önemdedir.
Takdir Edilme ve Değer Görme İhtiyacı
Erkekler ilişkide takdir edilmekle, kadınlar ise değerli hissetmekle beslenirler (Buss & Shackelford, 1997). Bir erkek, partneri için çabaladığında bunun görülmesini bekler. Takdir edilmediğini hissettiğinde ilişkiden uzaklaşabilir.
Danışanlarımın sık dile getirdiği bir cümle şudur: “Eskiden yapardı.” Zaman içinde takdir edilmedikçe istenen davranışlar azalabilir. Erkek için basit bir teşekkür bile ilişkiyi olumlu etkileyebilir.
Kadınlar ise duygusal katkılarının ve varlıklarının değer gördüğünü hissetmek ister. Küçük bir sarılma, hal hatır sorma, onunla duygusal bağ kurmak; kadının “önemsenme” ihtiyacını karşılar. Bu ihtiyaçlar fark edildiğinde ilişkideki duygusal bağ derinleşir.
Büyük Jestler mi, Küçük Davranışlar mı?
Lammers et al. (2011), cinsiyetler arası sosyal rollerin, büyük jestler ve küçük davranışlara verilen önemi nasıl etkilediğini incelemiştir. Erkekler genellikle büyük jestlerle pahalı hediyeler, sürpriz planlar; sevgilerini göstermeye çalışırken, kadınlar daha çok günlük yaşamın içindeki küçük ve duygusal anlamı olan davranışlara önem verirler.
Bu fark, erkeğin büyük jestlere odaklanırken küçük jestleri gözden kaçırmasına, kadının da duygusal yakınlık ihtiyacının karşılanmamasına neden olabilir.
Sonuç: Aynı Yolda, Farklı Ayakkabılarla Yürümek
Özetlemek gerekirse, kadın-erkek ilişkilerinde tek bir doğru ya da her birey için geçerli tek bir şablon yoktur. Ancak cinsiyetler arası farklılıkların ilişkilerde etkili olduğu; iletişim tarzı, stresle başa çıkma biçimi, sevgi gösterme yolları ve takdir edilme ihtiyaçlarının farklılaştığı bilimsel çalışmalarla da ortaya konmuştur.
Sohbetlerimizde süregelen “kadınlar şöyle, erkekler böyle” tartışmalarında hiçbir zaman kazanan olmaz. Çünkü mesele taraf olmak değil; tarafların farklılıklarını tanımak ve kabul etmek meselesidir.
İlişkilerde empati ve anlayış, biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel farkların ötesine geçebilmenin anahtarıdır. Her bir farklılık; çatışma değil, bir yakınlık fırsatı olabilir eğer doğru dil konuşulursa. Çünkü bazen mesele sevilmemek değil, aynı duyguyu farklı dillerle anlatmaktır. Bazen sevgi oradadır; sadece yolu başkadır.
Kaynakça
- Buss, D. M., & Shackelford, T. K. (1997). Human mating strategies. Annual Review of Psychology, 48, 257–291.
- Cross, S. E., & Madson, L. (1997). Models of the self: Self-construals and gender. Psychological Bulletin, 122(1), 5–37.
- Hyde, J. S., & Linn, M. C. (1988). Gender differences in verbal ability: A meta-analysis. Psychological Bulletin, 104(1), 53–69.
- Lammers, J., Stoker, J. I., Jordan, J., Pollmann, M., & Stapel, D. A. (2011). Power increases infidelity among men and women. Psychological Science, 22(9), 1191–1197.
- Taylor, S. E., Klein, L. C., Lewis, B. P., Gruenewald, T. L., Gurung, R. A., & Updegraff, J. A. (2000). Biobehavioral responses to stress in females: Tend-and-befriend, not fight-or-flight. Psychological Review, 107(3), 411–429.
Gayet başarılı tebrik ederim