Bir sabah Twitter’a (ya da X’e) göz gezdiriyorsunuz. Karşınıza çıkan haberler arka arkaya sıralanıyor: bir yanda ekonomik kriz, diğer yanda gençlerin gelecek kaygısı, başka bir yerde insanların adalet arayışı… Birkaç dakika içinde ya öfkeye kapılıyor ya da kendinizi tamamen hissizleşmiş halde buluyorsunuz. Sonra ekranı kapatıp şöyle diyorsunuz: “Ben artık hiçbir şeye karışmak istemiyorum.”
Son dönemlerde birçok bireyin bu tür cümleleri daha sık dile getirdiği gözlemleniyor: “Artık haber izlemiyorum”, “Hiçbir şey değişmiyor zaten”, “Sadece kendi hayatıma odaklanmak istiyorum.” Bu ifadeler, yüzeyde bir geri çekilme gibi görünse de, aslında apolitikleşmenin -yani politikadan uzaklaşmanın- psikolojik arka planına dair önemli ipuçları barındırıyor.
Ama gerçekten öyle mi? Apolitizm sadece bir ilgisizlik mi, yoksa daha derin bir ruhsal savunma mı?
Görünenden Fazlası: Apolitikleşmenin Psikolojik Boyutu
Psikolojide “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı, bireyin kontrol edemediği olumsuzluklar karşısında zamanla pasifleşmesini ifade eder (Seligman, 1975). Seligman’ın bu kavramı ilk kez hayvan deneyleriyle ortaya koyduğu çalışmasında olduğu gibi, kişi bir süre sonra ne yaparsa yapsın bir şeyin değişmeyeceğine inanır ve hareketsizleşir.
Bu model, politik ilgisizliki anlamakta bize güçlü bir çerçeve sunar: Eğer bir birey, sesini duyuramamış, karşılık alamamış, hatta cezalandırılmışsa; zamanla “Zaten bir şey değişmez” düşüncesiyle geri çekilmeye başlayabilir. Apolitikleşme bu anlamda sadece bir tercih değil, psikolojik savunma biçimi olarak da değerlendirilebilir. Kişi, yeniden hayal kırıklığı yaşamamak için toplumsal meselelerden ve politik meselelerden uzak durarak duygusal koruma sağlamaya çalışır.
Kolektif Yorgunluk ve Duyarsızlaşma
Travmalar yalnızca bireysel değildir; toplumsal travmalar da en az bireysel olanlar kadar yıpratıcı olabilir. Yaşanan depremler, krizler, yoksulluk, gelecek kaygısı, güvensizlik duygusu… Tüm bu faktörler kişide zamanla kayitsizlik ve duyarsızlaşma (desensitizasyon) gelişmesine yol açabilir.
Bu da bireyin sadece dış dünyaya değil, kendi duygularına da mesafe koymasına neden olur. Zira her seferinde öfkelenmek, hayal kırıklığı yaşamak, umutlanıp kırılmak yıpratıcıdır. Bu nedenle bazı insanlar, kendini koruma refleksiyle “sadece kendi hayatıma odaklanma” diyerek ruhsal mesafe koyar (Herman, 1992).
Bu noktada devreye “ontolojik güvenlik” kavramı girer. İnsan, istikrarlı sosyal çevrede yaşamak ister. Ancak yaşadığı toplum sürekli bir belirsizlik ve kriz halindeyse, birey içsel tehdit altında hissedebilir. Bu güvensizlik hali, bireyin hem ruh sağlığını hem de toplumsal katılımını olumsuz etkileyebilir (Kinnvall, 2004).
Bu Suç Değil, Ama Göz Ardı Edilmemesi Gereken Bir Sinyal
Politikadan uzaklaşma, kişisel bir savunma mekanizması olabilir. Ancak bu geri çekilmenin görünmeyen bir bedeli olabilir: zamanla olup bitene alışmak. Bu duyarsızlaşma yalnızca dış dünyaya değil, bireyin kendi değerlerine de yayılabilir. “Benim etkim olmaz ki” düşüncesi sadece toplumla bağı değil, öz saygıyı da zedeler.
Diğer bir deyişle, apolitikleşme süreci, yalnızca dışarıya değil, iç dünyaya da zarar verir. Bu, kişinin kendini değerli hissetme, topluma katkı sağlama arzusunu engeller.
Öte yandan bu durum yalnızca bireyin ruhsal durumunu değil, toplumsal sağlıkı da etkiler. Çünkü demokratik sistemler, katılım ve farkındalıkla işler. Her bireyin sesi kıymetlidir ve bu sesler sustukça toplumsal denge bozulur (Putnam, 2000).
Sonuçta apolitikleşme, sadece bireyi değil, tüm toplumu etkileyebilecek daha geniş bir sorundur.
Ne Yapabiliriz?
Toplumdan uzaklaşma bir süreliğine koruyucu olabilir, evet. Ancak kalıcı hale geldiğinde, bireyin hem kendisine hem de yaşadığı çevreye yabancılaşmasına neden olabilir. Bu nedenle:
- Bilgiye ölçülü temas: Tüm haberleri aynı anda tüketmek yerine, zaman ve içerik filtreleri koymak ruhsal yükü hafifletebilir.
- Ruhsal sınırları koruma: Toplumsal konularla ilgilenmenin yolları bulunabilir. Her şeyden haberdar olmak yerine, sadece önemli bulduğumuz konularda aktif olmak psikolojik iyilik halini destekler.
- Küçük adımlar: Her katkının etkili olamayacağı inancı, eylemsizlik doğurur. Oysa küçük adımlar bile bireysel kontrol duygusunu artırır. Bir şeyleri değiştirme potansiyelimiz hatırlanabilir.
- Dayanışma duygusu: Yalnız olmadığımızı hissetmek, psikolojik iyileşmenin güçlü bir parçasıdır. Dayanışmaya alan açılabilir.
- Duygulara alan açma: Öfke, umutsuzluk gibi hisleri bastırmak değil, anlamlandırmak iyileştiricidir. Çünkü bazı duygular bastırıldığında değil, dönüştürüldüğünde iyileştiricidir.
Sonuç
Apolitikleşme; çoğu zaman içsel kırılmanın, tükenmişlikin ya da korunma isteğinin dışa vurumudur. Bu tutumu yalnızca ilgisizlik olarak değil, bir çağrı olarak duymak gerek: “Yoruldum, ama hâlâ umursuyorum.” Toplumun her bir bireyinin bu sesi duymaya, anlamaya ve dayanışmayla güçlenmeye ihtiyacı var.