Anne-çocuk ilişkisi günümüze değin birçok araştırmaya konu olmuş, önemi ve anlamlılığı ile araştırmacıların ve okurların merakını uyandırmıştır. Bizzat hayatın içinde, deneyimleme imkanı yüksek, gözlemlenebilir olması adına anne-çocuk ilişkisi bir çok duygusal ve davranışsal alışkanlığın edinilmesinde büyük etkiye sahiptir. Bu değerlerden biri de merhamettir. Dünyaya gözlerini açtıkları andan itibaren çocuklara birincil anlamda bakım verenlerin, çocukların değerler ve bu değerlerin kazanımı konusunda da payı ve etkisi oldukça büyüktür (Hökelekli, 2011, s. 15-16).
Merhamet Nedir?
Merhamet terim anlamı olarak Türkçe sözlükte “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı o kişiye duyulan üzüntü ve acıma” olarak tanımlanmıştır. Bir anne, dünyaya getirdiği bebeğini kucağına aldığı ilk andan itibaren ona sonsuz bir sevgi ve merhamet duyar. Bebeğin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterlilikte olmaması, annenin ona karşı gösterdiği özen ve ilginin en üst seviyede olmasına sebep olurken bu meşakkatli yolculukta anneyi güdüleyen de bir içsel güce ihtiyaç duyar. İşte bu içsel gücün en büyülü dayanağı, annenin bebeğine olan merhametidir.
Merhametin Duygusal ve Davranışsal Etkileri
Merhamet olgusu, kelime anlamı ve yarattığı çağrışım bakımından kişide olumlu bir his bıraksa da her duygu ve davranış gibi farklı duyguları ve davranış örüntülerini tetikleyecektir. Merhamet göstermek kadar karşılığında merhamete maruz kalan kişinin de davranışları, bu duygudan önemli düzeyde etkilenebilir. Bu birbirini farklı alanlarda etkileyen iletişim ve yaşam sürecinin, hem duygusal hem fiziksel etkileri olduğu gibi ikincil iletişim serüvenine de katkısı yadsınamaz. Zamanla çocuğunun mizacını ve karakteristik özelliklerini benimseyerek ona uyum sağlamaya çalışan bir anne olabileceği gibi, annesinin sınırları ve duygusal özelliklerine göre hareket etmeye gayret gösteren çocuklar da olacaktır. İşte bu karşılıklı etkileşim örüntüsünün gerekliliği birçok avantajla beraber, dezavantajı da beraberinde getirecek, farklı problem alanlarının oluşumunu sağlayacaktır.
İnsanlar, yaşam içerisinde tanıdıkları başka insanlar ve deneyimledikleri farklı karakterlerle yeni değerler edinir, bu değerleri farkında olarak ya da olmayarak kendi hayatlarına ve alışkanlıklarına entegre ederler. Başkalarının olayları algılayış ve yaşayış tutumuyla farklı davranışları gözlemler, bu davranışlardan uygun gördüğünü içselleştirir, yaşantısal sürecine dahil ederler. Bu, insanların birbirlerinin hayatındaki olağan işleyiştir.
Merhamet: Doğuştan mı, Öğrenilen mi?
Merhametin insan doğasında zaten var olan bir şey mi yoksa sonradan öğrenme yoluyla bir davranışa mı dönüştüğü her zaman merak edilmiştir. Bilim insanlarına göre insan, merhamet duygusu ve prososyal davranışlara yönelik olağan bir eğilime sahiptir. Bu eğilim sayesinde kişi, diğer insanlarla yakın bir bağ kurarak, kendi iyiliğinin yanı sıra başkalarının iyiliği için de hareket eder. Bütün bu etkileşim, farklı kültürlerde yaşayan insanların merhamet algılarının nasıl şekilleneceği üzerinde de oldukça belirleyicidir (Morsch ve Nelson, 2006).
Merhamet Zehri: Aşırı Merhametin Tehlikeleri
Annenin sahip olduğu merhamet düzeyi, çocuklar için bir kazanç gibi görünse de zamanla anne tarafından onlara yüklenen bir sorumluluk haline de gelebilir. Bu kritik ve ince çizgiyi dengede tutabilmek, annenin merhamet duygusuyla geliştirdiği davranışlarında karşılık beklememek ve çocuğunu olduğu gibi kabul edebilme şartına dayanmalıdır. Anne tarafından sunulan sonsuz merhametin çocuk tarafından nasıl algılandığı ve bunu nasıl içselleştirdiği gelişim dönemlerinde bariz farklılıklar gösterebilir. Örneğin bir bebeğe (0-2 yaş) gösterilen merhamet, onu duygusal olarak tatmin edecekken, henüz ön ergenlik çağında olan (9-12 yaş) ve yavaş yavaş benlik arayışına girmeye başlayan bir genç-çocuk için daha abartılı gelerek “gereksiz” algılanabilir. Öte yandan ergenlik dönemi içerisinde olan bir genç (13-20 yaş) için benliğine yöneltilmiş bir merhamet, acıma duygusunu tetiklemesiyle birlikte “utanç verici” olarak algılanabilir.
Dolayısıyla merhamet duygusunun kişide yarattığı olumsuz etkilerin de göz önünde bulundurularak sınırları yok etmesine fırsat verilmemeli, kişilerarası ilişkileri anlayış ve hoşgörü temelinde var etmeye çalışarak fazla sorumlulukla kişinin benliğini görmezden gelmeye yol açabileceği gerçeğini görmek önemlidir. Bunun için annenin sahip olduğu değerleri göz önünde bulundurarak gerekli görmesi halinde duygu düzenlemesi yapması, kendi benliğinin ihtiyaçlarının farkına varması önemlidir.
Çocuğuma Merhamet, Kendime Merhamet mi?
Özellikle annenin yoğun duygusal ihtiyaçlara sahip olması, çocuğuna karşı merhamet düzeyini artırarak karşılığında ondan gelecek merhamet ile ihtiyacı olan duygusal boşluğu doldurmaya çalışması, ilerleyen zamanlarda bir duygu alışverişi zorunluluğuna temel hazırlayacaktır. Birey olma yolculuğundaki çocuğun, karşılık vermediği sürece anneden merhamet görmeyeceği gerçeğiyle yüzleşirse bu durum, çocuk için samimiyetini yitirecek ve duygularını kazanç sağlamak amacıyla yüzeyselleştirecektir. En tehlikelisi de zamanla bunu öğrenecek, diğer insanlardan merhamet görmek için kendi diğerkamlığını yaratacaktır. İlişkileri gerçek olmayan duygular bütününden oluşacak ve onu gerçek bir doyuma asla ulaştırmayacaktır.
Kaynakça
- Hökelekli, H. (2011). Anne-çocuk ilişkisi ve değerlerin kazanımı. [Yayınevi ve yer belirtilmemiş], s. 15-16.
- Morsch, J. ve Nelson, D. (2006). The role of compassion in human behavior. [Yayınevi ve yer belirtilmemiş].