Adalet arayışı, hem bireylerin hem de toplumun güvenli ve sağlıklı bir şekilde var olabilmesi için gereklidir ve en önemli yapı taşlarındandır. Dolayısıyla toplumda bir adalet eksikliği olduğunda bireyler bir adalet arayışı içine girerler.
Adalet arayışı, sürekli bir çaba ve enerji gerektirir. Sürekli bir mücadele halidir. Adalet arayışı için öncelikle bireyin hakları ve mevcut yasalarla ilgili kendini sürekli bilinçlendirmesi ve bilgi sahibi olması gerekir. Sıklıkla değişen yasaların, kuralların, kanun tekliflerinin olduğu bir ortam, sürekli araştırma yapmayı ve güncel kalmayı zorunlu kılar. Bu da beraberinde hali hazırda akışı olan bir bireyin hayatına bambaşka bir mesai eklemesi, dolayısıyla da fiziksel ve duygusal yorgunluk getirir. Kişinin kendini güncel tutma isteği ve haberlerin doğruluğunu teyit etme çabası, kişiyi aralıksız olarak haberleri takip etmeye ve telefon ve diğer bilgi kaynaklarından kopamama durumuna sürükleyebilir. Bu da kişinin tükenmiş hissetmesine sebep olur.
Adalet arayışında toplumun sesini duyurabilmek için protesto ve eylemler düzenlenir. Topluluk olarak yapılan bu protestolar ve eylemler bireyleri doğal olarak fiziksel ve duygusal olarak yoran etkilere sahiptir. Mevcutta iş, okul, aile ve arkadaşlar gibi sorumlulukların yanı sıra eylemde bulunabilmek için zaman yaratmak bile kişinin içinde yaşadığı bir mücadele haline dönüşür. Uzun saatler süren yürüyüşler, oturma eylemleri, toplantılar bireylerin fiziksel dayanıklılığını zorlayabilir. Bu durum günlerce ve hatta haftalarca sürdüğünde fiziksel zararlara yol açabilir.
Fiziksel eylemlere göre daha basit gibi gözükse de, boykot yapmak bile hem fiziki hem duygusal anlamda bireyleri yorabilir. Sürekli araştırmak ve araştırmanın sonucunda elde edilen bilgiyi de araştırma halinde olmak, evinin yakınındaki yerine daha uzak veya daha pahalı seçeneklere yönelmek zorunda kalmak, özgürlük için mücadele verirken daha da kısıtlanmış hissetmek de yine bireylerin tükenmişlik hislerinin artmasına yol açabilir.
Tabii bu süreçte karşılaşılan engeller de olur. Karşılaşılan engeller sürekli bir mücadele halinde olan bireyleri en çok yaralayan, fakat aynı zamanda bu mücadeleyi sürdürmelerini de sağlayan unsurlar olur. Bu engeller, yıldırma politikalarının bir parçası olarak, kişilerin eylemlerini, protestolarını ve baskılarını sürdürememeleri amacıyla kişilerin önüne konur. Dolayısıyla bu engelleri aşmak ciddi bir çaba ve kararlılık gerektirir. Zaten adaletin olmadığı bir düzende engellerle nasıl savaşacağı birey için daha da belirsiz bir hal alır.
Özgürlüğü için mücadele eden birey artık fiziksel bütünlüğünü koruyabilmek için de bir mücadelenin içindedir. Dolayısıyla da birey, artık psikolojik dayanıklılığının kapasitesini aşan bir mücadele vermeye çalışır. Bu da tabii ki yine adaletsizliğe karşı sürekli mücadele halinde olan kişilerin çarpıcı boyutta bir yorgunluk ve tükenmişlik hissetmelerine yol açar.
Sadece şimdiki zamanda yaşananlarla ilgili değil, aslında şu an yaşananların gelecek için geldiği anlamlar da bireyleri acı şekilde yaralar. Yani, gelecekle ilgili endişeler de hissedilen yorgunluğun paydaşlarındandır. Geleceğe dair endişeler, “Yarın oğlumun başına bir şey gelir mi acaba?” gibi kısa vadeli olabildiği gibi, “Kızım, torunum büyüdüğünde üniversite okuma hakkına sahip olabilecek mi?” gibi uzun vadeli de olabilir. Geleceğin tamamen belirsiz ve hatta karamsar hissedildiği zamanlarda, bireyler baş etmesi ve içinde kalması zorlayıcı olan duygular deneyimlerler. Aktif mücadele halinde olanlar ve evlerinden destek verenler için de içinde bulundukları bu durum, çaresizlik, üzüntü, endişe ve öfke hissetmelerine sebep olabilir. Bütün bu duygular da yine kişileri yoran ve hatta hareket etmesini bile güçleştiren bir psikolojik hale taşıyabilir.
Adalet arayışı gerekli ve önemli ancak uzun bir yolculuktur. Dolayısıyla, yukarıdaki bilgiler ışığında eğer kendinizi yorgun hissediyorsanız bu NORMALdir.
Eğer her gün devam etmeye güç bulamıyorsanız bu NORMALdir.
Eğer bazı günler protestolara gidip, bazı günler hiçbir paylaşımda bulunmuyorsanız bu NORMALdir.
Eğer yorgunluğunuza rağmen pes etmiyorsanız bu da NORMALdir.
Hissedeceğiniz yorgunluğu seçemezsiniz ancak davranışlarınızı seçebileceğinizi unutmayın.
Diplomamızın her an iptal olabileceği, tapumuzun elimizden alınabileceği, polisin bizi korumak yerine bedensel bütünlüğümüze, sağlığımıza doğrudan zarar verebileceği, insani haklarımız için sesinizi duyurmaya çalışırken hapse girebileceğimiz ve kendi yaşamımız ile ilgili başkalarının söz hakkına sahip olduğu bir düzende yaşarken aslında toplumsal travma deneyimliyoruz.
Biz terapistler, süregelen bir toplumsal travma söz konusu olduğunda, yani travmatik olay güncel olarak devam ederken, kişiyi travmadan daha az zarar görür hale getirecek güçlendirme çalışmaları yapabiliyoruz ancak maalesef ‘iyileştiremeyiz’.
Sürekli bir tehditle, tehlikeyle, tedirginlik haliyle yaşadığımız bu toplumda, böylesi toplumsal travmanın içerisinde ‘iyilik halinden’ bahsetmemiz mümkün değildir.
Evet, görünür bir savaşın içinde olmayabiliriz ancak ciddi ve istikrarlı bir zulmün altındayız, hem de şiddeti ve boyutu gittikçe artan bir şekilde. Belki biber gazı yemesek de ya da fiziksel şiddet ve/veya tacize maruz kalarak gözaltına alınmasak da HEPİMİZ (destekleyen ya da desteklemeyen fark etmeksizin), bizi insani haklarımızdan yoksun bırakan bir zulümle karşı karşıyayız.
Bu dönemde yaşadığımız her duygu NORMAL. Yaşadığınız zorlukların, hissettiğiniz duyguların ve geçirdiğiniz süreçlerin sizin karakterinizle, gücünüzle, mizacınızla ya da kişisel başka bir şey ile ilgili olmadığını unutmayın çünkü içinde bulunduğumuz durum ANORMAL.
ANORMAL duruma verdiğiniz her türlü duygu yanıtınız da NORMAL.
Unutmayın, yorgunluğunuz, tükenmişliğiniz, mutluluğunuz, öfkeniz, üzüntünüz hepsi normal çünkü yaşadığımız durum ANORMAL!