Hayat, çoğu zaman planladığımız gibi gitmez. Ani kayıplar, başarısızlıklar, hayal kırıklıkları, travmalar… Hepimiz, en az bir kez “Bunu nasıl atlatacağım?” dediğimiz dönemlerden geçeriz. İşte bu noktada devreye giren kavramlardan biri de duygusal dayanıklılıktır. Bir başka deyişle; yıkılmadan, kırılmadan ya da kırıldığımız yerlerden yeniden güçlenerek ayağa kalkabilme becerisi.
Duygusal Dayanıklılık Nedir?
Duygusal dayanıklılık (resilience), bireyin stres, travma, kayıp ya da ciddi zorluklarla karşılaştığında bu durumlara uyum sağlayabilme ve toparlanabilme kapasitesidir (American Psychological Association (APA), 2014). Sıklıkla yanlış anlaşılan bir kavramdır. Duygusal olarak dayanıklı olmak, duyguları bastırmak ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmak anlamına gelmez. Aksine, bu kişiler duygularını tanır, yaşar ve bunlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkmayı öğrenirler.
Peki, bu dayanıklılık doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır? Araştırmalar, her bireyin belirli bir düzeyde dayanıklılıkla doğduğunu ancak bunun yaşam deneyimleriyle, çevresel faktörlerle ve içsel kaynaklarla gelişebileceğini göstermektedir (Masten, 2001). Yani duygusal dayanıklılık, tıpkı kaslar gibi çalıştırıldıkça güçlenen bir yapıdır.
Dayanıklılığın Temelleri ve Gelişimi
Çocuklukta kurulan güvenli bağlanma, destekleyici ebeveyn tutumları, duygusal ihmal ya da istismar gibi etkenler bu dayanıklılığın temelini oluşturur. Ancak yetişkinlik döneminde de kişi bu becerileri öğrenebilir. Öz-farkındalık, duyguları düzenleme becerisi, sosyal destek sistemlerine sahip olmak, anlam arayışı ve esneklik; bu beceriyi inşa eden önemli yapı taşlarıdır.
Travma sonrası büyüme (post-traumatic growth) kavramı da bu noktada önemlidir. Birçok kişi ağır bir kayıptan ya da travmadan sonra sadece toparlanmakla kalmaz, aynı zamanda kendisini eskisinden daha güçlü hissetmeye başlayabilir (Tedeschi & Calhoun, 2004). Yeni yaşam anlamları bulabilir, ilişkilerini yeniden değerlendirme yapabilir ya da farklı yönlerini keşfetme şansına sahip olabilir. Bu da bize şunu gösteriyor: Her zorluk, içinde büyüme potansiyelini barındırır.
Duygusal Dayanıklılığı Artırmanın Yolları
Duygusal dayanıklılığı artırmak için atılabilecek bazı adımlar vardır:
- Kendini tanıma: Duyguların farkına varmak, onları bastırmak yerine sağlıklı ifade yolları bulmak çok önemlidir.
- Kendine şefkat gösterme: Her zaman güçlü olmak zorunda değiliz. Zorlandığımızda kendimizi suçlamak yerine, anlayış göstermek iyileştirici olabilir.
- Sağlıklı sosyal ilişkiler kurma: Destekleyici ilişkiler, zor zamanlarda en büyük kaynaklarımızdır (Southwick & Charney, 2012).
- Kontrol alanına odaklanma: Değiştiremeyeceklerimize değil, elimizde olanlara odaklanmak duygusal dengeyi sağlar.
- Anlam yaratma: Zorlayıcı deneyimlerden sonra “Bu yaşadıklarımdan ne öğrenebilirim?” sorusu, büyümeyi başlatan önemli bir adımdır.
Sonuç: Bir Yolculuk Olarak Dayanıklılık
Unutmamak gerekir ki, duygusal dayanıklılık bir hedef değil, bir yolculuktur. Her zorlukla birlikte bu becerimiz sınanır, gelişir ve şekil değiştirir. Mükemmel olmaya değil, gerçek olmaya; duyguları bastırmaya değil, onlara alan açmaya ihtiyacımız var.
Hayatın zorlayıcı anlarında kendimize şu soruyu sorabiliriz: “Bu yaşadığım şey beni geride mi bırakacak, yoksa yeni bir kapı mı açacak?”
Cevap çoğu zaman, içimizdeki o sessiz ama güçlü yanı keşfetmemizle başlar.
Bilimsel temelli ama bize temiz bir dille açıklayan çok güzel bir yazı olmuş 🫶🏻👏🏻